TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Nobel iktisat ödülleri bu yıl "kurumsal iktisat" alanına gitti. 2009 yılının Nobel İktisat Ödülü'nü Elinor Ostrom ve Oliver E. Williamson paylaştılar. 2008 krizi sonrasının temel meselesi böylece gündeme oturmuş oldu. Rekabetin yerini işbirliğinin alacağı bir yeni dönemin başlangıcında gibi duruyoruz. Nasıl olsa buraya doğru gidecektik. 2008 krizi süreci yalnızca hızlandıracak gibi duruyor. Gelin bugün Nobel İktisat Ödülü'nün çağrıştırdıkları üzerinde duralım. Birinci nokta şudur: Nobel İktisat Ödülü homoekonomikus ile uğraşanlara değil, homosapiens'in hayatını nasıl organize ettiğini araştıranlara gitmiştir. Bu ayrımı bir süre önce bir hafta sonu Referans'ında yapmıştık. İktisatçıların bir bölümü "her şeyden anlayan, her konuda tam malumata sahip olan, tercihlerini rasyonel olarak belirleyen, hiç hata yapmayan" bireylere dayalı modellerle dünyaya bakıyorlardı. İşte o iktisatçıların analizlerinde kullandığı bireyler esasen teorik bir kurgu olan homoekonomikus'u tanımlıyordu. Homoekonomikus bu çerçevede homosapiens'in bir karikatüründen başka bir şey olmuyordu. Bu ilk nokta, gelelim ikinciye.. Şimdilerde homosapiens'in davranış kalıpları üzerinde çalışan pratik iktisatçıların toplayacağı verilere yeniden ihtiyacımız bulunuyor. Öyle anlaşılıyor ki iktisadın kutsal kitabı olan "Genel Denge Teorisi"ni yeniden yazmak, ekonomilerin işleyişi ile ilgili yeni bir çerçeve belirlemek gerekecek. İşte böyle bir ortamda, Nobel İktisat Ödülü'nün kurumsal iktisada gitmesi, kriz sonrası yıkılanı bir nevi onarma çabası olarak görülmeli herhalde. Buradan bir de kriz sonrasında izlenecek yola ilişkin bir sonuç çıkartabilmek mümkün. Bu da olsun 2009 yılı Nobel İktisat Ödülü ile ilgili üçüncü tespit. Buna göre finansal piyasaların kendi sorunlarına kendi başlarına çözüm üretememiş olmaları ille de kamu müdahalesini ve de kamu düzenlemesini haklı çıkartmayabilir. Alternatif çözüm yolları da olduğunu unutmamak gerekir. Önemli olan sosyal etkileşimin alternatif yolları üzerinde de düşünmektir. Piyasanın çökmüş olması, kaynak dağıtım kararlarını bir avuç seçkinin daha iyi verebileceği anlamına gelmez. Burada aranması gereken nedir? Alternatif yönetişim mekanizmalarının geliştirilmesidir. İşte kurumsal iktisadın çalışma alanı tam da burasıdır. Piyasa bireylerin karşılıklı etkileşim içine girebilecekleri tek kurumsal seçenek değildir. Ortada birden fazla kurumsal yapılanma ihtimali vardır. Hayat siyah ve beyaz değil İşte Oliver Williamson'un üzerinde çalıştığı "şirket" mekanizması böyle bir yeniliktir. Şirket, katı hiyerarşik bir örgütlenmedir. İç işleyişinin piyasa mekanizması ile bir alakası yoktur. Ne ki, piyasa mekanizmasının işleyebilmesi için bireylerin şirket adı altında "piyasaya yabancı" örgütlenmeler içinde yer almaları gerekir. Aynı biçimde Elinor Ostrom da kamu mallarının ortak yönetimi üzerine yaptığı çalışmalarla tanınan bir siyasetbilimcidir. Piyasanın işleyişinde problem varsa ilk akla gelen kamu müdahalesidir. Kamu müdahale aygıtının işleyişi problemli ise normal şartlar altında ilk akla gelen özelleştirmedir. İşte Ostrom bize normal şartlarda ilk akla gelenin ille de doğru olmayabileceğini, bireylere doğru müşevvikleri sağlayan kurumsal yapılar vasıtasıyla başka çözümlerin de olabileceğini söylemektedir. Hayat siyah ya da beyaz değildir. Arada başka renkler de vardır. Meselenin bugün için manası elbette krizle yakından alakalıdır. 2008 finansal krizi, gelişmiş ülkelerde piyasaya dayalı çözümlerin biriktirdiği risklerin patlamasından kaynaklandı. Hatırlayın bunun iktisadi işleyişin giderek karmaşıklaşmasından kaynaklanan bir "normal kaza" olduğunun altını geçen yıl kalın kalın çizmiştik. Fon aktarımı giderek daha karmaşık kontratlar vasıtasıyla yapılmaya başlandıkça, daha basit finansal kontratlar için tasarlanmış olan kamuyu aydınlatma kriterleri giderek geçerliliğini yitirmeye ve yatırımcının yeterli malumatı derleyebilmesine yardımcı olmamaya başladı. Piyasaların kontrat çeşitlenmesi ile gelen artan etkinliğini getiren neyse krizi yaratan da o oldu. Sonunda sistem bir yerinden patladı. Bu durumda, siyah/beyaz bir dünyada ilk akla gelmesi gereken nedir? Elbette ilk akla gelene piyasaların işleyişine doğrudan kamu müdahalesi ile bir dizi faaliyet biçiminin doğrudan yasaklanmasıdır. Ama hayat o kadar basit değildir. O yasaklamalar bir dizi etkinlik kaybını da beraberinde getirecektir. İktisatçıları seviniz İşte Elinor Ostrom'un çalışmalarına dayalı olarak geliştirilen "topluma dayalı çevre koruma programları" (community based conservation policy) tam da bu tür problemlere cevap teşkil etmektedir. Örneğin, Garth Owen Smith'in Namibya'da fillerin korunması ile ilgili olarak anlattıkları tam da bu çerçevede anlamlıdır. Eski çevre koruma programları, avcılara karşı filleri korumak için yalnızca yasaklar ve cezalar getirmektedir. Bu tür ceza ve yasaklar esasen fillerin avlanmasının önüne geçmeye yetmemektedir. İki nedenle: Birincisi, filler yaşadıkları bölgede özellikle kadınlar ve çocuklar için son derece tehlikelidir. İkincisi, fildişi ticareti önemli bir gelir kaynağıdır. Bu problemi yasaklarla çözemeyeceğini gören ve toplumun desteğini almayı ön plana çıkarak idare sonunda fillerin yaşadıkları bölgelerde, fillerin turistler tarafından doğal ortamında izlenmesini hedefleyen bir turizm kümelenmesi geliştirmeye karar verir. İşte o tarihten sonra, Namibya'da fil nüfusu artmaya başlar. Çünkü bölge halkı "fil merkezli turizm kümelenmesi" nedeniyle fillerin varlığından zarar değil yarar görmektedir. Onlara ayrılan özel bölgelerde fillerin korunması artık bir tek hükümetin değil, tüm toplumun temel meselesidir. Son yıllarda gelişmeye başlayan topluma dayalı çevre koruma politikalarının temeli budur. Buradan ne çıkar? Kurumsal iktisat son derece pratiktir. İktisat günlük sorunlarımıza cevap üretebilir. 2009 yılı Nobel İktisat Ödülü pratik iktisatçılara gitmiştir. Ne demiştik? İktisatçıları seviniz. Onların hepsi kötü değildir. Aralarında faydalı olanları da olabilir.
Bu yazı 17.10.2009 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024
Güven Sak, Dr.
19/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
16/11/2024