TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Bu günlerde Amerika Birleşik Devletleri'nde (ABD) 2008 krizi pek tartışılmıyor. Beyaz Saray'ın web sitesi www.whitehouse.gov'da da manşetteki dört konunun üçü 2008 krizi ile alakalı değil. Manşetin dörtte üçünü ve ABD'nin gündemini Başkan Obama'nın sağlık sigortası reformu tasarısı işgal ediyor. Tartışma öyle burada alıştığımız gibi afaki bir zeminde de yapılmıyor. Ortada son derece somut bir sağlık sigortası reformu tasarısı var. Onu beğenenler ve de beğenmeyenler tartışıyor. Reformun ne anlama geldiği ak kâğıt üzerinde siyah siyah yazıyor. Kimse burada "demokratik açılım" konusunda olduğu gibi karnından konuşmuyor. Birinin konuştuğunu öteki hemen anlıyor çünkü herkes kendi kafasından konuyu belirleyip, kendi çalıp kendi oynamıyor. Bu tartışma önem taşıyor. Bir yandan, ABD'nin siyasi iklimi hakkında malumat aktarıyor öte yandan yarının kamu politikası yaklaşımının ebeliğini de yapıyor. Bugün isterseniz ABD'nin sağlık sigortası reformu tasarısı vasıtasıyla ABD'nin düşünce iklimi üzerinde biraz duralım ve de birkaç sonuç çıkaralım. Tasarıyı şimdilik unutalım. Bugün sonuçlara biraz bakalım. Başkan Obama ABD'ye değişimi getirme vaadiyle işbaşına geldi. Ancak işbaşına geldiği ortam, bu misyonunu hem zorlaştırıyor hem de kolaylaştırıyor. Bu ortamın üç özelliği var. Birincisi, Obama bir kriz dönemi başkanı olarak iktidara geldi. Ortada tarihi bir iktisadi kriz ve onun getirdiği zorluklar var. İnsanlar içinde yaşamakta oldukları ortamdan memnun değiller. Amerikalıların refah seviyesi bu dönemle birlikte inişe geçti. Yapılan araştırmalar krizin insanların yaşamını doğrudan ve olumsuz yönde etkilediğini gösteriyor. Ortada bu kadar ciddi bir yangın varken, herkes yangını söndürmeye ağırlık vermek durumunda. Yangın devam ederken yarın bu yangın alanında ne yapacağımızdan söz etmek bir anlam taşımıyor. Yangına bakıp bakıp "Acılar bitsin, anneler ağlamasın" demenin nasıl bir anlamı yoksa, yarınki mutlu yaşamımızdan bahsetmenin de bir anlamı yok. Yangın ortadayken önce o yangını söndürecek adımları hızla atmak önemli oluyor. Nitekim Obama da zamanının önemli bir bölümünü dünün işlerine ayırmak zorunda kalıyor. Bu ilk tespit kötü olmakla birlikte, kısa vadede umut vermesi gereken bir ikinci tespitimiz daha var: Amerikalılar ortada geçmiş dönemden kaynaklanan ciddi bir yapısal mesele olduğunu kabul etmeye son derece yakın gözüküyorlar. Nedir o yapısal mesele? Reagan-Thatcher dönemine özgü olan "Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler" felsefesi kamu politikalarını beslemek açısından artık ömrünü tamamlamış gibi gözüküyor. Burada ömrünü tamamlayan serbest piyasa ekonomisi felsefesi değil, onun ideolojik bir yorumu yalnızca. İtinayla altını çizelim ki yanlış anlaşılmasın. Reagan-Thatcher döneminin "serbestiyet" anlayışı neden sona eriyor? İki önemli nedenle. Birincisi, bu yorumun genel kabul gördüğü son otuz yılda ortalama Amerikalının gelir/refah düzeyinde önemli bir artış olmamış yapılan araştırmalara göre. Kriz insanları özellikle o nedenle bu kadar kötü etkiliyor. İkincisi ise ortadaki finansal krizin boyutları ve nedenleri, "Bırakınız yapsınlar bırakınız geçsinler" politika önermesinin o kadar da doğru olmadığını büyük bir açıklıkla gösterdi. Paradigmanın doğru olmadığı yolunda bir kanaat oluştu, şimdi bir paradigmadan diğerine geçme zamanı. Böyle bakıldığında Obama'nın misyonu daha gerçekçi ve yapılabilir duruyor. Bana kalırsa, tabii. Bu da elbette ortadaki toz duman arasında iyi olanı temsil ediyor. ABD'deki ortama bakıldığında dikkate alınması gereken üçüncü nokta ise Cumhuriyetçi Parti'nin vaziyeti olmalı elbette. Cumhuriyetçi Parti iki açıdan kötü halde. Birincisi, ortada güçlü bir parti liderliği yok. Çünkü sürükleyici bir lider yok. O vakit, meydan, bir dizi televizyon ve de medya yorumcusuna kalıyor. Hayattaki en kötü şey herhalde bir siyasi hareketin entelektüel önderliğini medya yorumcularının yapması olmalı. Nitekim bakınız ABD'de bu günlerde öyle oluyor. Ortamı yönlendirecek fikirler partiden değil, medyadan çıkıyor. Sırtında yumurta küfesi taşımayanların liderliği de elbette sorumsuzca oluyor. Ortalık Obama'nın Hitlerliği, komünistliği gibi anlamsız ve de tutarsız yorumlara kalıyor. Cumhuriyetçi Parti ile ilgili ikinci nokta ise elbette dünün artık ömrünü doldurmuş ideolojik yaklaşımının taşıyıcısının bu parti olması gerçeği. Nitekim Clinton dönemi hariç son otuz yılda hep Cumhuriyetçiler iktidardaydı. Dünün paradigması değişirken, kendini yenileyemeyenlerin durumu elbette son derece umutsuz görünüyor. Burada olan orada da oluyor. O vakit, parti entelektüel liderliği medyadaki akıl hocalarına terk ediveriyor. İşte ABD'deki tartışma ortamına bu çerçevede bakmak gerekiyor. Sağlık Sigortası Reformu tasarısı ilk defa yangınla değil, yangından sonraki dünya ile ilgili bir tartışma. Yarının kamu politikaları yaklaşımı öyle anlaşılıyor ki, bu tartışma etrafında şekillenecek. O nedenle bu günlerde Beyaz Saray web sitesi manşetindeki dört ana haberden üçü bununla alakalı. Obama için de doğrudan önemli olmalı, çünkü değişim, yarının biçimlenmesi ile ortaya çıkacak, bugünkü yangının sönmesiyle değil. Uzun lafın kısası, yarını ilgilendiren bir meseleyi tartışmanın formatı açısından, Amerika'daki sağlık sigortası reformu tartışmalarına önemli bir kıstas (benchmark) olarak bakılmalı. Sanıyorum bu açıdan, önümüzde gideceğimiz uzun bir yol bulunuyor. İlgilenenlere duyrulur.
Bu yazı 19.09.2009 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024
Güven Sak, Dr.
19/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
16/11/2024