TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Ahir Zaman Hurafeleri Kataloğu; İki numaralı kayıt: 'Bu krizin neresi psikolojik Allah aşkına!' Uluslararası bankacılık krizi bizim kıyılara vurduğundan beri etrafı gerçekle herhangi bir alakası bulunmayan bir açıklama biçimi sarmaya başladı. Ne zaman lafa "kriz" diye girecek olsanız daha alınması gereken tedbirlerden bahsetmeye başlayamadan, bilmeyenlerin o her zamanki bilgiçliğiyle, "Bak o tamamen psikolojik" diyorlar. Öyle bir diyorlar ki, sanki ortada esasen bir problem yokmuş da siz bir nevi kâbus filan görmüşsünüz de uyandığınızda içinde yaşadığınız sıkıntılar sona erecekmiş gibi. Öyle bir diyorlar ki, sanki siz problemden hiç bahsetmezseniz o problem olduğu gibi yok olacakmış gibi. Yoktur böyle bir şey. Var zannedenler, kriz tehlikesi karşısında, "devekuşu taktiği"nin işe yarayacağını zannedenlerdir. İşe yaramayacaktır. Gelin bugün "Ahir Zaman Hurafeleri Kataloğu"na ikinci Referans kaydını düşelim. İlk notu "Türkiye'de tekstil bitti, abi" başlığı altında düşmüştük. Bugünkü notun başlığı ise açıktır: "Bu krizin neresi psikolojik Allah aşkına." Şimdi şöyle bir rakamlara bakın öncelikle. Sanayide kapasite kullanım oranları Şubat 2008'den beri azalıyor. Aralık ayındaki azalış geçen yıla göre yüzde 22 oldu. En son açıklanan verilere göre eylülden ekime istihdam edilen kişi sayısı 263 bin azaldı. Kapanan işyerlerinin sayısı, 2008'de, yüzde 58 artarak 37 bine çıktı. İhracat pazarlarımız hızla daralıyor. Beklenti anketlerindeki ihracat sipariş eğilimi göstergeleri daralmanın süreceğine işaret ediyor. Tüketici güveni aralıkta hafifçe toparlansa da halen çok düşük seyrediyor. Bu durum iç pazardaki daralmanın devam edeceğini gösteriyor. Alışveriş vadesi sıfıra indi. İşlemler nakit para üzerinden yapılmaya başlandı. Yalnızca yüksek maliyetli girdiler nedeniyle, şirketlerin yazdığı zarar, milyarca doları buldu. Üstelik bunların tümü son üç ayda oldu. Şimdi söyler misiniz? Yukarıda sayılanların hangisi psikolojiktir? Hangisi uydurmadır? Hepsi devletin rakamlarından türetilme değil midir? Tümü de son derece gerçek değil midir? Öyledir. Psikolojik hurafesi "Bu kriz psikolojik" hurafesinin kataloğa eklenmiş olmasının nedeni açıktır: Amaç, ifadesi içinde bulunduğumuz fırtınayı küçümsemektir. Olup biteni küçümseyen, tedbir alma konusunda da son derece rahat davranacağı için, "bu kriz psikolojik" söylemi memleketimiz için son derece zararlıdır. Derdi eve ekmek götürmek olanlar için son derece büyük bir tehdittir. Yapılabileceklerin yapılmasını engellediği için son derece kötüdür. Halbuki bu kriz son derece ciddidir. İnsanlık tarihinin son yüzyılda gördüğü en önemli krizi gelip geçici bir meltem gibi görmemekte fayda vardır. Problem nerededir? İki yerdedir. Öncelikle şirketlerimiz ellerinde mal stoku olmasına rağmen, nakit ödeme yapmayan kimseye mal satmamayı tercih etmektedirler. Neden? Türkiye'de işlemler vadeli çekler vasıtasıyla görülmektedir. Bir işadamı, bir diğerine mal sattığında karşı tarafın değişik vadelerde ileri tarihli çeklerini almaktadır. Daha sonra bu ileri tarihli çekler bankalardan işletme sermayesi kredisi olarak, kaynak kullanmaya olanak verdiği için yoğun olarak kullanılmaktadır. Son dönemde, işte, ekonomimizde bu zincir kopmuştur. Bu birinci hadisedir ve de hiçbir biçimde psikolojik değildir. Olup bitenler, sonuçları açısından son derece reeldir. Peki, işin başlangıcı açısından bakıldığında ortada psikolojik bir hadise var mıdır? "Vardır" diyenin, iş dünyasının işleyişinden habersiz olması, gerçeklerden kopmuş olması gerekmektedir. Neden? Üretim yapan şirketler, sipariş toplarlar. Siparişler üretimin yapıldığı tarihten önce toplanır. Eğer siparişlerde bir azalma olursa, şirketin belli bir sipariş akışına göre tasarlanmış olan üretimini azaltmak gerekir. Aksi takdirde, şirketin stokları artar. Stok taşımak, o stoku sürekli finanse etmek gerekeceğinden maliyetlidir. Şimdi siparişlerinin azaldığını, stoklarının artmakta olduğunu gören bir firma ne yapar? "Aman canım, bu durum psikolojik, kocaman kocaman yöneticilerimiz de öyle diyor. Ben en iyisi üretime devam edeyim ve bir süre daha stok biriktirip, onu finanse etmeye devam edeyim" mi der. Yoksa "acaba herkesin işi de benimki gibi kötü olabilir mi?" diye merak etmeye mi başlar. Nedir cevabınız? Eğer "Bu iş psikolojik, ortada geçici bir daralma var" diyen kocaman kocaman yöneticiler işin neden geçici olduğunu "makul ve mantıklı" bir biçimde izah edemiyorlarsa, siz merak etmez misiniz, "Acaba herkesin işi de benimki gibi kötü olabilir mi?" diye. Her yerden benzer cevaplar alırsanız ve de tek başınıza olduğunuzu düşünüyorsanız, ne yaparsınız? Elbette üretiminizi azaltırsınız. Kimseye mal satmazsınız. Çünkü kimsenin bu krizden nasıl etkilendiğini bilmiyorsunuzdur. Nakit girişi azaldı İkincisi, bankalarımız ellerindeki nakti şirketlere vermek yerine Hazine'ye borç vermeyi tercih etmektedirler. Tam da bu nedenle, bakın memleketimizde faiz oranları nasıl seyretmektedir. Merkez Bankası kendi piyasa faiz oranını 12.75'e indirmiştir. Bankalar mevduat faizini yaklaşık yüzde 14'lere çekmiştir. Hazine bonosu faizleri yaklaşık yüzde 15-16 dolayındadır. En iyi şirkete kullandırılacak kredinin faizi ise yüzde 30'a çakılmış durmaktadır. Bankaların fonlama maliyetlerindeki azalma, şirketler kesimine kaynak maliyeti azalması olarak geri dönmemektedir. Neden? Merak edenlerin yukarıdaki iki paragrafı yeniden okumalarında yarar vardır. Bankalarımız da piyasanın içindedir. Şirketlerin nakit girişlerindeki azalmayı onlar da takip etmektedir. Azalan nakit girişi demek şirketlerin daha riskli olması demektir. Bu ne demektir? Merkez Bankası faiz indirimleri şirketler kesimine hiçbir fayda sağlamamaktadır. Şimdi bunun neresi psikolojiktir? Hiçbir yeri. Biz buna normal hayatta belirsizlik deriz. Belirsizlik artarsa yatırım ve üretim kararları alınamaz olur. Belirsizliği iş insanları kendi başlarına çözemezler. Peki, bu durumda işimiz Allah'a mı kalmış durumdadır? Hayır. Devlet işte böyle günler için lazımdır. Hükümetler böyle zamanlarda devreye girmek için para alırlar. Bu aygıta bu nedenle ödeme yapılır. İstikrarı temin etmek devletin görevidir. Tabii, bunların da becerikli olanları ve beceriksiz olanları vardır. İşte böyle bir ortamda, Amerikan Merkez Bankası (FED) şirketler kesimini doğrudan fonlamak için bir dizi yeni mekanizma geliştirmiştir. Problem orada da aynıdır. Şirketlerin nakit girişleri, azalan satışlarla birlikte azalmıştır. Bu durum, şirketlerin likidite ihtiyacını artırmaktadır. Bankalar artan riskler nedeniyle bundan kaçınınca FED devreye girmektedir. İngiltere'de özellikle KOBİ'lerin finansmana erişimi için kredilere kamu kefaleti verilmesini içeren mekanizmalar tasarlanmaktadır. Yapılanlara bakınca özellikle mevcut kredilerin bir bütün olarak yeniden yapılandırıldığı, pro-aktif olarak yeniden yapılandırıldığı görülmektedir. Kore'de benzer bir eğilim görülmektedir. Fransa'da şirketler arası işlemlerin güvenle devam ettirilebilmesi için devlet destekli alacak sigortası mekanizması tasarlanmaktadır. Bütün bu ülkeler pro-aktif olarak sistemin kılcal damarlarındaki tıkanıklığı çözmeye çalışmaktadır. Kimse bizdeki gibi "devekuşu taktiği"ne sarılmamaktadır. Düzeltelim: Sorumlu ve becerikli yönetimler ellerini taşın altına koymakta, iş dünyasının önünü açmaya çalışmaktadırlar. Orada yapılanın aynısının burada da yapılmasına ihtiyaç vardır. Yokmuş gibi yaşanmaz Böyle bir ortamda "bu kriz psikolojik" hurafesi, ortada geçici bir durum varmış kanısı yaratarak, kamu otoritesini, en gerekli anda, hareketsiz kılmaktadır. Bu yanlıştır. Bir boş inançtır. Yapılan esasen, "İçinde yaşadığımız küresel iktisadi kriz ortamını hiçbir tedbir almadan, yalnızca kriz yokmuş gibi yaparak, aşmamız acaba mümkün müdür?" diye sormaya benzemektedir. El cevap ortadadır: Hayır, devekuşu taktiği ile hiçbir şey yapmadan bu krizi hasarsız atlatmak mümkün değildir. Bu krizin bırakacağı hasar geçici olmayacaktır. Kalıcı olacaktır. Böyle giderse son derece kalıcı olacaktır. Perşembenin gelişi çarşambadan bellidir. Bildiğini söylememek kötüdür. Demek ki neymiş? Bu krize devekuşu taktiği sökmezmiş. Önümüzdeki ilk seçimlere kadar "cambaza bak cambaza" numarası ile dikkatler başka yerlere, örneğin, "Davos muharebesi"ne odaklanabilir. Ama sonuç değişmez: Bu krize karşı devekuşu taktiği sökmez. Bu kriz psikolojik değildir. Yokmuş gibi yapınca işler kendiliğinden halloluvermez. Kriz tedbir ister. Bir devlet büyüğümüzün yakınlarda veciz bir biçimde ifade ettiği gibi bu yıl için gerçek şudur: "Ufku yerel seçimle sınırlı olan, genel seçimlere kadar gidemez". İş ciddidir. Hazreti İsa'nın doğumundan sonraki 2009'uncu yılın ocak ayının 31'inci gününde, Ahir Zaman Hurafeleri Kataloğu'na iki sayısı ile işbu kayıt düşülmüştür.
Bu yazı 31.01.2009 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024
Güven Sak, Dr.
19/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
16/11/2024