TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
İlginç bir zamanda yaşıyoruz. Daha önceden alışmadığımız etkiler altındayız. Böyle birden fazla unsurun etkisi altındayken olup biten her gelişmeden ayrı ayrı nem kapmak ve her etkiye bir tepki göstermeye kalkmak son derece zararlı olabilir. Kriz zamanları hiç de öyle hızlı hareket etme zamanları değildir. Tercih edilmesi gereken mümkün olduğunca az hareket etmek, enerjiyi boşuna israf etmemektir. Böyle her dakika bir haberin öne çıktığı, heyecanlı günlerde önemli olan; günün sorusu üzerine odaklanmaktır. Günün sorusunu doğru tespit etmek önemlidir. Olup biten her şeye heyecanlanmayı önler. Bu günlerde günün sorusu nedir? Evvelki gün Davos yolunda bir Amerikalı dostumuzun tespiti günün sorusunu pek güzel özetliyordu: Washinton'ın New York'tan daha önemli olması bizim alışkın olduğumuz bir şey değildir. Bugünün meselesi müsaadenizle bu olsun. Günün sorusu yeni Amerikan yönetiminin krize ne zaman ve nasıl vaziyet edeceğidir. Krizin kaynağı oradandı, çözümü de oradan olacaktır. Bu çerçevede, "Türkiye, IMF ile anlaştı mı" sorusu işin esası değildir. Olsa olsa bizim burada ne kadar derin bir intibak gerekeceğini belirleyebilir, "Türkiye ekonomisi kontrollü mü yavaşlayacak yoksa kontrolsüz mü yavaşlayacak" sorusuna bir cevap bulmamızı sağlayabilir. Ama işin esası değildir. İşin esası şudur: Türkiye bu yıl öyle de böyle de yavaşlayacaktır. Yavaşlama eğiliminin müddetini belirleyecek olan bizim dışımızda olup bitenlerdir. Bizim ortadaki problemi yönetmekte giderek belirginleşen beceriksizliğimiz yalnızca sorunu daha da şiddetli hissetmemizi sağlayacaktır. Peki, Amerikan yönetimi krize ne zaman ve nasıl vaziyet edecektir? İşte belirleyici olan, üzerinde uzun uzun düşünülmesi gereken ve de şimdilik bilinmeyen budur. Bu bilinmeyenin yanında bir de Washington'da bilinen vardır. Bilinen şudur: Amerika Birleşik Devletleri (ABD) tarihi boyunca hiç alışık olmadığı bir durumla karşı karşıyadır. Ekonomi ile ilgili konularda ilk kez Washington, New York'tan daha etkili ve de önemli bir konumdadır. ABD için pek çok şey söylenebilir ama orada iktisadi meselelere ilişkin güçlü bir kamu müdahalesi geleneği olduğu -bazı özel alanlar dışında-, kolaylıkla söylenemez. Halbuki bugün için yapılan, özel şirketlerin günlük likidite ihtiyacının karşılanması dahil pek çok kararın doğrudan Washington'da alınmasıdır. Dün piyasa mekanizmasının günlük, kimse tarafından fark edilmeyen işleyişi içinde, kendiliğinden çözüm bulan meseleler, şimdi artık kimsenin nasıl çözüleceğini tam olarak bilemediği kocaman sorunlardır. Meselenin aslı, problemin kaynağı tam da buradadır. Piyasa mekanizmasının çökmesinden anlaşılması gereken tam da budur. Bu, birinci tespittir. Güçlü bir kamu müdahalesi geleneği olmayan bir ülkede, son derece güçlü bir kamu müdahalesi ihtiyacı ortaya çıkarsa ne olur? Herhalde işte böyle olur. Kalp kaslarınız sizin bilmenize gerek olmadan, size danışmadan, kendi başlarına her gün yaptıkları işi yapmayı keserlerse ne olur? Herhalde işte böyle olur. ABD'de ve tüm dünyada olan da bundan farklı değildir. Böyle bir ortamda, ABD, bu krize müdahale etmesini sağlayacak becerilerle donatılmamış olduğu için, önce o becerileri geliştirmesi gerekmektedir. İşte, çözümü zorlaştıran ikinci tespit budur. İşi daha da ciddileştiren üçüncü nokta ise şudur: Avrupa ile kıyaslandığında, ABD, zihni olarak da böyle bir kamu müdahalesi operasyonuna hazırlıklı değildir. Bu şu demektir: Böyle bir kriz karşısında nasıl düşünülmesi ve ne tür tepkiler verilmesi gerektiğinin de öğrenilmesi gerekmektedir. Peki, ABD'deki bu vaziyetten Türkiye ile ilgili olarak çıkarılması gereken sonuç nedir? Günün dördüncü tespiti buradan çıkarılabilir. Önce genel olarak bakalım: Amerikalı karar alıcıların, bu ortamda, Türkiye diye bir dertleri olmasını beklemek olsa olsa aşırı saflık olur. Onların şimdilik ne Türkiye ne Ortadoğu ne de bir başka dertleri olabilir. Yoktur. Bütün yaşlıların uzak misyonlara gönderiliyor olması, olsa olsa düşünmek için zaman kazanma çabası olabilir. Herhalde Mitchell'ın Ortadoğu'ya, Holbrooke'un Afganistan'a bu yakınlarda barış ve de çözüm getirmesini kimse beklememektedir. Dünyanın problemi Afganistan ve de Filistin'in problemlerinden tamamen farklıdır ve de son derece ciddidir. Peki, bu genel tespitin ekonomi ile ilgili sonucu nedir? Washington'da kimse Türkiye ve benzeri ülkelerde ne yapılması gerektiğini bilmemektedir. Hatta hatta Türkiye ve benzeri ülkelerde olanla kendi ülkelerinde olan arasındaki asimetriyi de tam kavramış değildir. Bu da olsun beşinci tespit. Günün meselesi ve de gerçeği şudur: Dünya ciddi bir liderlik krizi içindedir. Havada şimdilik yalnızca fırtına kokusu vardır.
Peki, çözüm nerededir? Geleceğiz.
Bu yazı 29.01.2009 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024
Güven Sak, Dr.
19/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
16/11/2024