TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
2009, alışmadığımız türden bir yıl olacak. Bundan önce hangi adımın doğru, hangi adımın yanlış olduğunu tespit etmek daha kolaydı. Ekonomi alıştığımız bir çerçevenin içinde faaliyet gösteriyordu. Bu yıl öyle değil. Göstergelerde eskiden gerçekleşseydi olumlu bulacağımız değişimler, bu yıl olumlu bir gidişata işaret etmiyor. Hal böyle olunca, kafa karışıklıkları kaçınılmaz. Bildiklerimizi yeniden gözden geçirmenin gerekli olduğu bir dönemden geçiyoruz. Neden böyle oluyor? Ekonomi bir halden başka bir hale doğru gidiyor. Bu arada, ekonominin temel meselesi değişiyor. O vakit dünün kavramlar kutusu ve de göstergeleri bugün için bir anlam ifade etmiyor. Bakın günün bağlayıcı kısıtı, nereden nereye doğru değişiyor ve bu ekonomimiz için ne anlam ifade ediyor? Eskiden olsaydı, enflasyondaki bu son düşüş eğiliminin manası üzerinde hızla olumlu bir mutabakata varabilirdik. Bu çerçevede, Merkez Bankası'nın faiz düşüşüne ilişkin kararlarını da olumlu bir çerçevede ele alır ve de bankanın üzerine düşeni mükemmelen yapmakta olduğunun altını çizebilirdik. Hatta Hazine bonosu faiz oranındaki düşüşü, Merkez Bankası kararının ne kadar isabetli olduğuna karine olarak da kullanabilirdik. Ancak bugün, hiçbir gösterge dün taşıdığı manayı taşımıyor. Analiz yaparken bu noktayı unutmamakta fayda var. Ekonomi yavaşladıkça, enflasyon oranı iniyor. Bankalarla şirketler arasındaki güvensizlik yaygınlaştıkça, bankalar Hazine bonosuna yöneliyor. Banka bilançolarında kredinin ağırlığı azalıyor, Hazine bonoları yine ön plana çıkıyor. Artan taleple birlikte Hazine bonosu faiz oranları aşağıya doğru iniyor. Merkez Bankası'nın gösterge faiz oranını indiriyor olması, şirketler kesimi için hiçbir anlam taşımıyor ve de taşımayacak. Eğer ortada bir finansman bonosu ya da özel sektör tahvili piyasası olsaydı, büyük bir olasılıkla orada faiz oranlarının yukarı doğru gitmekte olduğunu görürdük bugünlerde. Bankaların şirketlere uyguladığı kredi faiz oranları, Merkez Bankası'nın gösterge faiz indirimini takip ediyor gibi durmuyor. Peki, vaziyet bu ise ne yapmak gerekiyor? Öncelikle ortadaki bağlayıcı kısıtı, ekonominin temel meselesini doğru tespit etmek gerekiyor. Bugün, Türkiye ekonomisinin temel meselesi, en geniş olarak bakıldığında, şirketlerin ticaret yapmak için birbirlerine güven duymama eğiliminde olmalarıdır. Bu karşılıklı güvensizlik "piyasada para dönmüyor" yargısının altında yatan temel nedendir. Bu birinci tespittir. Bu karşılıklı güvensizlik, kimsenin kimseye vadeli mal satmadığı bir ortama yol açmakta ve ekonomide işlem hacmini azaltmaktadır. Ekonomimizde kredi kanalı tıkanmaktadır. Bu da ikinci tespittir. Üçüncü nokta şudur: Şirketlerin birbirlerine yeniden güven duymaları sağlanmadan kredi kanalını işletebilmek ve ülkenin üretim kapasitesini koruyabilmek mümkün olmayacaktır. Dördüncü nokta hemen bunun ardından gelmektedir: Hükümetimiz halen bu amaca yönelik bir tedbir almış değildir. Beşincisi ise açıktır: Kredi kanalı açılmadan içinde bulunduğumuz problemi çözebilmemiz mümkün değildir. Peki, ne yapmak gerekir? Yapılması gerekenler ortadadır. Doğrusu ya hiçbiri alışılagelmiş tedbirlere benzememektedir. Ama ne yapalım bu ara dönem böyledir. Gelin bugün yapılacak işler listesine hızla bir bakalım. Sonra da vakti geldikçe sırasıyla açalım. Birincisi, genişletilmiş bir "İstanbul Yaklaşımı" olmadan bu dönemi en az istihdam kaybı ve de bankacılık sistemi hasarıyla aşabilmemiz mümkün değildir. Banka kredilerinin yeniden yapılandırılması, piyasa eliyle, karşılıklı güvenin yeniden tesisine imkân sağlayacaktır. IMF anlaşmasının tek başına güveni tesis edeceğine şimdiden fazla bel bağlanmamasında fayda vardır. İkincisi, işsiz kalanları desteklemek üzere, İşsizlik Sigortası Fonu'nun destekleme kriterleri geçici bir süre için genişletilmelidir. Bu yolla, önümüzdeki dönemde işsiz kalacak olanlara en sağlıklı destek mekanizması tasarlanabilir. Üçüncüsü, gerek şirketlere gerek bankalara ve de işsiz kalanlara verilecek destek için sınırları belli bir kamu kaynağı şimdiden ayrılmalıdır. Kredi yeniden yapılandırılmasında kullanılacak bu kaynak, işçi çıkarmama garantisi ile kullanılmalıdır. Dördüncüsü, tek yıllık bir mali disiplin anlayışı yerine, çok yıllık bütçe perspektifi ile uyumlu, çok yıllık bir mali disiplin anlayışı benimsenmelidir. Bu yılki mali genişlemenin gelecek yıl nasıl telafi edileceğine ilişkin kurallar bugünden belli olmalıdır. Beşincisi, elbette, IMF anlaşması ile döviz rezervi bir an önce güçlendirilmelidir. Yapılması gerekenler üç aşağı beş yukarı bunlardır. Meselenin ne olduğu ortadadır. Yapılması gerekenler ortadadır. Önümüzdeki ikilem açıktır: Ya ortaya bir hasar çıkmadan, bu tedbirleri alacak ve kamu kaynağını harcayacağız ya da hasar gerçekleştikten sonra, enkaz kaldırma faturası olarak bundan daha fazlasını yine bu yıl içinde ödemeye başlayacağız.
Karar alıcılara duyurulur.
Bu yazı 06.01.2009 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024
Güven Sak, Dr.
19/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
16/11/2024