TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Eylül ayının 27'sinde, Çin Halk Cumhuriyeti Başbakanı Wen Jibao, televizyondan halka seslenerek, dünya üzerinde yaşayan herkesin "Bu krizi önlemekte ortak çıkar ve amaçlara sahip olduğunu" söyledi. Wen Jibao'ya göre bu kriz, tüm ülkelerin işbirliği içinde sorumluluk üstlenmelerini gerekli kılıyordu. Başbakan, Amerikan Kongresi milyar dolarlık "krize müdahale planı"nı kabul ettikten hemen sonra konuşmuştu. Çin Borsası'nda yıl başından beri fiyat düşüşleri yüzde 64'e yaklaşmıştı. Evvelki gün merkez bankaları dünyanın her tarafında koordineli bir biçimde faiz indirdiler. Çin Merkez Bankası dahil. Dünya üzerinde olup bitenleri seyretmekle yetinip, sorumluluk üstlenmekten kaçınan Çin dahil tüm ülkelerin liderlerini aynı anda harekete geçiren bir sürecin içinden geçiyoruz. Ne oluyor? "1929'dan beri böyle kriz görmedik" diyenler ne kadar haklı? Bize kalırsa, öyle 1929 filan değil, insanlık tarihi daha önce böyle bir finansal kriz görmedi. Bu kriz, bizim, ilk küresel finansal krizimiz. Ya da küresel ekonominin ilk krizini idrak ediyoruz. O nedenle bundan önceki her kriz yereldir. Küresel krize küresel bir çözüm yolu bulmak gerekiyor. Ama nasıl? Merkez bankalarının koordineli faiz indirimleri problemi çözer mi? Bize kalırsa, "hayır". Peki ama neden? Cevabı aşağıdadır efendim. Küresel finansal krizimizin ilacı piyasalara daha fazla likidite vermek değildir. Verilen likidite ile amaçlanan tedavi değil, paniği yatıştırmaktır. Küresel finansal krizimizin ilacı, banka bilançolarındaki hasarı onarmak üzere, bankalara sermaye aktarmaktır. Ancak sermaye yapıları güçlendirildikten, herkes birbirlerinin finansal gücünden emin olduktan sonra, bankalar birbirleri ile işlem yapmaya başlayabilirler. Birbirlerine yeniden borç vermeye razı olabilirler. Şirketler kesimine kaynak aktarmaya razı hale gelebilirler. Bugünkü küresel problemin adı, likidite krizi değildir. Bakınız Amerikan Merkez Bankası (FED) geçenlerde reel sektör şirketlerine doğrudan borç vermeye başlamıştır. Bu fon aktarımı, şirketler kesiminin finansman bonoları karşılığında yapılmaktadır. Olana doğru teşhis koymak, çözümü algılamaya imkân sağlar: FED'in bir kalkınma bankasına dönüşmesinin nedeni, ne kadar güçlü olurlarsa olsunlar, şirketlerin finansal sistemden fonlanamıyor olmasıdır. Başka yerden borç para bulamayanlara FED borç vermektedir. Bugünkü küresel problemin adı likidite krizi değil, borç krizidir. Bir nevi "borçlanamama krizi"dir. Kimse kimseye borç para vermeyince, ödemeler sistemi bir bütün olarak çökmektedir. FED'in sistemdeki her aktörü ayrı ayrı fonluyor olmasının amacı ödemeler sisteminin işlemeye devam etmesini sağlamaktır. Peki, FED'in sisteme likidite vermesi, merkez bankalarının koordineli bir biçimde faiz indiriyor olmaları çözüm müdür? Hayır. Borç krizine, borç vermeyi engelleyen güvensizlik ortamına çözüm değildir. Paulson Planı neden piyasaları tatmin etmemiştir? Paulson Planı, banka bilançolarındaki hasarın boyutlarını ortaya koyup, hasarı tamir etmeyeceği için piyasaları tatmin etmemiştir. Bankaların, bu aşamada, sermayelendirilmeye ihtiyacı vardır, daha fazla saydamlaşarak, hastalıklarını, hasarlarını herkesin gözüne sokmaya değil. Ancak Paulson Planı doğru yönde atılmış önemli bir adımdır. Hastalığın teşhisi doğrudur. Borç krizinin nedeni banka bilançolarındaki sermaye ihtiyacıdır. Bu ihtiyacı dikkate alıp üzerine gitmek, doğru yönde ilerlemek demektir. Küresel aklın doğru yolda olduğunun kanıtı, bu haftaki İngiliz müdahalesidir. Bir dizi bankaya bir nevi hisse senedi değiştirilebilir tahvil olan imtiyazlı hisse senetleri ile sermaye enjekte edilmesi Paulson Planı'ndan bir adım ilerisidir. Türkiye'de 2001 yılında yapılan ama hepsi uygulamaya konulmayan hazırlıklara da son derece benzemektedir. Neyse buna ileride geliriz. Bu günlerde, dünyanın son on yılda nasıl birbirine bağlanmış olduğunu, küresel karşılıklı bağımlılığın manasını negatif bir örnek üzerinden izliyoruz. Bu iş nasıl çözülecektir? Bu krizi çözecek olan merkez bankalarının koordineli bir biçimde para/döviz piyasalarına müdahalesi olmayacaktır. Bu işi çözecek olan, dünyanın tüm hazine bakanlıklarının koordineli bir biçimde kendi bankalarına sermaye eklemeleridir. İhtiyaç sermayedir. Çözüm bankacılık sistemine sermaye eklenmesidir. Çabuk çözüm için gereken kamu kaynaklarının bir an önce devreye sokulması gerekmektedir. Bu haftanın olumlu gelişme sayısı ikidir. Birincisi, İngiliz müdahalesi, küresel ortak aklın doğru yönde işlediğini göstermektedir. Ancak işin bir tek ülkede yapılması yeterli değildir. Her yerde yapılmak zorundadır. Bugünkü paniği ortadan kaldıracak olan budur. Ne yazık ki, "Önce paniği bir durduralım, sonra hasarı temizleriz" diye işi kompartımanlara ayırabilmek mümkün değildir. Hasarı temizleme operasyonu paniği de durduracaktır. İkinci olumlu haber şudur: Çin Merkez Bankası dahil olmak üzere herkes "uyumlu eylem"e hazırlıklıdır. Girişteki bölüm bunu göstermektedir. Şimdi iş, hangi konuda uyumun temin edileceğinde anlaşmaktadır. Peki, krizin dibi görünmüş müdür? Hayır.
Bu yazı 10.10.2008 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.
Fatih Özatay, Dr.
27/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
26/11/2024
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024