Arşiv

  • Haziran 2024 (14)
  • Mayıs 2024 (16)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)

    Jackson Hole Konferansı, uluslararası kriz için bilinenleri tekrarladı

    Güven Sak, Dr.26 Ağustos 2008 - Okunma Sayısı: 1289

     

    Jackson Hole, ABD'nin Wyoming eyaletinde bir vadi. Amerikan Merkez Bankası'nın (Fed) Kansas City Şubesi, Jackson Hole'da, her yıl tüm merkez bankacıları bir araya getiren bir toplantı düzenlemeyi artık âdet edindi. Konu "değişen finansal piyasalarda istikrarı korumak" olarak saptanmıştı. Bu yılın Jackson Hole Konferansı bilinenleri tekrarladı. En ilginç olan ise eski bir önerinin yeniden dirilmesiydi. Bu yılJackson Hole'da kimse, "Uluslararası kriz artık bitti, bunlar artçı sarsıntılar" demedi. Bizi en fazla ilgilendiren haber ise şöyleydi: "Bankacılar krizin çözümü için bir süper yatırım fonu öneriyorlardı." Uluslararası bankacılık krizi ile ilgili 15 Temmuz 2008 tarihli yazımızda "ABD'den gelen değil, gelmeyen haberler daha dikkat çekicidir" demiştik. Hiçbir krizin kaynak dağılımına dair siyasi bir karar olmadan çözülemediğini ve ABD'de siyasi karar mekanizmasının seçim nedeniyle sağlıklı işlemiyor olmasının çözümü geciktirdiğinin altını çizmiştik. "O vakit" demiştik, "çözüm için 2009 yılının ikinci yarısına kadar beklemek zorunda kalabiliriz." Müsaadenizle tam da bıraktığımız yerden devam edelim. Çünkü bu süper fon önerisi, bizim, krizin ancak kaynak dağılımına ilişkin bir siyasi müdahale ile çözülebileceği tespitimizle örtüşüyor. Biz başından beri merkezde çıkan bu bankacılık krizini hafif alaycı bir ifade ile izliyoruz. Aslında hep birlikte "damdan daha önce düşmüş olma"nın verdiği bilgelikle gelişmeleri izlememizde fayda var. Boyutu büyük olabilir, azıcık karmaşık olabilir ama olup bitenin mekaniği aynıdır. Biz nasıl çözmüştük problemi? Türkiye'de hasara kamunun kendisi yol açmıştı. Devlet İç Borçlanma Senetlerini (DİBS) banka bilançolarına tıka basa doldurmuştuk. Sonra bilançolar yetersiz sermaye nedeniyle patlamıştı. Biz ne yaptık? Bankaları yeniden sermayelendirerek nasıl çıktık? Hatırlayın? DİBS'lere yüksek faiz vererek, banka sermayelerini güçlendirmedik mi esasen? Kamu, kaynak dağılımına, kaynak tahsisine ve krizin hasarını nasıl sınırlandıracağına ilişkin kararını verdi. Biz de işin içinden çıktık. Yıllarca ödediğimiz yüksek faizin içinde, dün, (zinhar bugünlerde değil) o batıkların bedeli de vardı. Bu çerçevede, "Ortadaki hasara kamunun ne katkı yapacağı belli olmadan bu iş bitmez" dedik. Bakın konferansta da aynı konu gündeme gelmiş. Nedir bu süper yatırım fonu? Hatırlarsanız, aynı öneri, bazı aracı kuruluşlar tarafından, tam bir yıl önce de ortaya atılmıştı. ABD Hazine Bakanı'nın bu amaçla başlattığı girişim bir türlü tamamlanamamıştı. Süper fon kamu kaynakları ile kurulacaktı. Bankaların ve aracı kurumların batık menkul kıymetlerini devralacaktı. Böylece bilançolarda "Seddül Bahir" bataryası gibi bekleyen değeri tartışmalı aktifler banka bilançolarını bir kerede terk edecekti. Sistem işlemeye devam edecekti. Olmadı. Ama bakın konu bazılarının "hiç aklından çıkmadı". Köşede uygulanacağı günü bekliyor galiba. Bu neden önemli? Daha önce yazdık. Bilançolarda üç tür varlık var: Birincisi, her an kolektif piyasalarda işlem görüp, fiyatlanan varlıklar. İkincisi, ara sıra kolektif piyasalarda işlem görüp yine de fiyatlanan varlıklar. Üçüncüsü ise yalnızca ilgili banka tarafından fiyatlanıp, bilançoda bekleyen varlıklar. İşte sorunumuz bu üçüncü grupla alakalı; kimse orada neyin ne kadar problemli olduğunu bilemiyor. Tam da o nedenle konuşmacı İsrail Merkez Bankası Başkanı Stanley Fisher, "Krizin hangi noktasında olduğumuz konusunda belirsizlik devam ediyor" dedi. Bakın oradaki bilançolarda gezinen problem, bizimkine benzese bile, burada 2001 yılında olandan bir farkı da var. O fark nedir? İşi zorlaştırmakta mıdır? Bakın bu soruların cevapları süper fonun manasını özetlemektedir. Sermaye ihtiyacını görünür kılacak, hasarı gösterecek ve o bilançolarda gizlenmiş varlıkları kolektif bir piyasada fiyatlayarak bu işi bitirecek olan birinin bu kötü aktifleri devralmasıdır. Gelelim farklarımıza. Birincisi, burada sorunun ana kaynağı DİBS'ti. Bankaların birbirine güvensizliğin arkasında DİBS portföyleri yatıyordu. Konu kamunun borçlarını ödeme konusunda güvensizliği ile yakından alakalıydı. Orada ise asıl özel kesimin borçları ile alakalı bir mesele var. DİBS söz konusu olduğunda kamunun ne yaptığını bildiğini göstermek, çözümün yüzde 80'i idi. Halbuki orada her birinin riski birbirinden farklı, bir sürü oyuncunun borç senetleri var. Bu nedenle, öyle toptancı bir çözüm yolu yok. İkincisi, bizde sorun bildiğimiz düpedüz menkul kıymet ile alakalıydı. Orada çok daha karmaşık yapılandırılmış enstrümanlar söz konusu. Kim kimin alacaklısı, aradaki garantörün sorumluluğu nerede başlayıp nerede biter belli değil. Esasen birbirinden tamamen farklı borç senetleri söz konusu olan. Üçüncüsü ise bizim öyle ya da böyle karar verebilen bir siyasi mekanizmamız vardı. Bakın onların daha yok. O nedenle bizimki bitti, orada daha işin başındalar. Nasıl biter operalar? Soprano, aryasını söylemeden opera bitmez. "Şişman kadın şarkısını bitirmeden perde inmez." Kamu fonları devreye girmeden bu iş bitmez. Acaba o şişman kadın bu süper fon mudur?


    Bu yazı 26.08.2008 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır