Arşiv

  • Haziran 2024 (14)
  • Mayıs 2024 (16)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)

    Ahir Zaman Hurafeleri Kataloğu 1: Türkiye'de tekstil bitti abi

    Güven Sak, Dr.15 Ağustos 2008 - Okunma Sayısı: 1045

     

    Müjdeler olsun, "Ahir Zaman Hurafeleri Kataloğu" geri dönüyor. Katalog aslında 2001 yılı kıyameti öncesinin, iktisadi açıdan, karanlık çağında kalmıştı. Sonunda kıyamet kopmuştu. Doğrusu ya, biz o defteri bir daha açmak zorunda kalmayacağımız konusunda son derece umutluyduk. Ama öyle olmadı, Türkiye iktisadının karanlık çağı yeniden başladı. Türkiye ne yapmaya çalıştığını unutup, yalpalamaya başlayınca, her zamanki gibi önce kafalar karıştı. Hedef ya da hedefin inandırıcılığı kaybolunca her kafadan bir ses çıkmaya başladı. Etrafı bir dizi "laf olsun, manşet dolsun" kabilinden yapılmış "açıklama olmayan açıklama"lar sardı. Alametler belirip, vakit eriştiğinde, biz hep "Ahir Zaman Hurafeleri Kataloğu"nu açıp kayıt düşeriz. Eskiden o karanlık çağda Radikal'de yazarken hep böyle yapardık. İsteyenler "Şehir Efsaneleri Defteri" de diyebilir. İktisadın şehir efsanelerini kaydetmek, en azından, eğlenceli oluyor. İnsan daha az sinirleniyor. Hazırsanız bugün yirmi birinci yüzyılın ilk kaydını düşelim efendim. Allah hepimizi korusun. Ahir Zaman Hurafeleri Kataloğu'nun Referans versiyonunun ilk kaydı başlıktaki "Türkiye'de tekstil bitti abi" tespitidir. Bunu duyduğunuzda, İsmet İnönü'nün eskiden yaptığı gibi bir "Hadi canım sen de" çekiverin lütfen. Türkiye'de tekstil bitmez. Gelin bakın, neden bitmez? Aslında kafamızda bir dizi soru olması gerekiyor. Türkiye'de tekstilin zamanı artık geçti mi? Türkiye'nin artık tekstilden çıkması mı gerekiyor? Tekstil geleneksel bir endüstri olarak mı ele alınmalıdır? Esasen düşük teknolojili, emek yoğun bir endüstri midir? Sahi, tekstil nedir? Hızla cevaplayalım mı? Hayır, Türkiye'de tekstilin zamanı geçmemiştir. Bu bir. Türkiye'nin tekstilden çıkması değil, bu endüstrideki kazanımlarını kullanarak, buradaki değer zincirinde yukarı sıçraması gerekmektedir. Bu iki. Tekstil geleneksel bir endüstridir ama Uzakdoğu'dan yükselen rekabet dalgası nedeniyle hızla modernleşmektedir. Bu üç. Tekstil, nanoteknoloji sayesinde, giderek yüksek teknolojili bir endüstri haline de dönüşme şansını taşımaktadır. Bu dört. Hazırgiyimi de içerecek biçimde tanımlandığında, tekstil, bir endüstri değil, bir endüstriler toplamıdır. Bu da beş. İsterseniz sondan başlayalım. Tekstil söz konusu olduğunda kafa karışıklığının temel nedeni esasen endüstrinin tanımlanması ile yakından alakalıdır. Doğrudur, Uzakdoğu'dan yükselen rekabet dalgası önemlidir. Sanayi stratejimizin başında tam da bu nedenle "Türkiye için, ucuz işgücüne dayalı rekabet dönemi sona ermiştir" diye kocaman kocaman yazmak zorundadır. Ancak "ucuz işgücüne dayalı rekabetin sona ermesi", Türkiye'nin tekstilden çıkması demek değildir. Bu konuda kafamızı açan, temmuz ayının sonunda Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Nazım Ekren'in başkanlığında toplanan Sanayinin Rekabet Gücünün Artırılması Daimi Özel İhtisas Komisyonu'nda (DÖİK) Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Başkanvekili Sayın Nejat Koçer'in yaptığı konuşmadır. Teşekkür ederek, not edelim. Ortadaki analiz hatası iki yerden kaynaklanmaktadır: Birincisi, bilmeyen gözler onu tek bir endüstri zannetse de tekstil, tek bir endüstri değil, bir endüstriler toplamıdır. Bunların bazılarında rekabet gücü kaybına uğramış olmamız, diğerlerinde de rekabet gücümüzü kaybetmiş olduğumuz ya da mutlaka kaybedeceğimiz anlamına gelmez. Farklı amaçlarla farklı yöntemlerle farklı teknolojilerle çalışan bir dizi tekstil endüstrisi vardır: Kumaştan kumaşa, giysiden giysiye fark vardır. Bunların bir bölümünde teknolojinin seviyesi büyük bir hızla artmaktadır. En basit tişört yapımında rekabet gücü kaybetmiş olmamız, İspanya gibi gelinlik piyasasında ön plana geçemeyeceğimiz anlamına gelmez. Herkesin son zamanlarda kelimeyi öğrenmeye çalışıyormuş gibi sürekli tekrarlamaktan derin bir haz duyduğu nanoteknoloji tek başına belli bir sektörde uygulamaya aktarılabilecek bir buluş değildir. O bir minyatür teknolojidir ki, her tür endüstride uygulamaya aktarılabilir. Son dönemde etrafı sarmaya başlayan leke tutmayan, ütü istemeyen kumaşlar nanoteknolojinin ilk tekstil uygulamalarıdır. Nasıl tekstil tek bir endüstri değilse, nanoteknolojide de ticari uygulamalarına bakıldığında, tek bir nanoteknolojiden değil, nanoteknolojilerden söz etmek gerekmektedir. (Unutmayalım da "Bize nanoteknoloji lazım abi" açıklama olmayan açıklaması için de bir kayıt yapalım kataloğa yakınlarda. Lütfen unutturmayın, kardeşim.) Nanotekstil, Avrupa'da sektörün modernizasyonunda yeni aşamayı temsil etmektedir. Ve sürpriz sürpriz yüksek teknolojili bir tekstil uygulamasıdır. Bu Türkiye için çok mu uzaktır? Hayır. Bu noktada, Michael Porter üstadımızın "Verimsiz sektör yoktur, verimsiz firma vardır" tespitinin de altını çizelim. Nanotekstilin nimetlerinden faydalanan bir tekstil şirketleri kümesi, Asya'dan parça ithal edip, Türkiye'de montajlayan bir elektronik şirketleri kümesinden katbekat daha "high tech" olabilir. Neymiş efendim? Sektörlerin ileri teknolojisi değil, iş süreçlerinin ileri teknolojisi olurmuş. (Bu noktaya da geleceğiz, efendim).   Hatanın ikinci kaynağı, tekstilin herhangi bir alanını, birbirine eklenmiş halkalardan oluşan, bir üretim zinciri olarak görmemekten kaynaklanmaktadır. Halbuki iş tam da öyledir. Tekstil endüstrilerinden herhangi birinde hammaddeden ipliğe, iplikten dokumaya, dokumadan boyaya, boyadan tasarıma, tasarımdan biçmeye, biçmeden dikmeye, dikmeden pazarlamaya, oradan mağazacılığa bir sürü aşama vardır. Bu aşamalardan bazıları emek yoğun bazıları ise değildir. Bazıları nitelikli emek gerektirir, bazıları ise gerektirmez. Rekabet gücümüzü zincirin her halkası için kaybetmekte olduğumuz argümanı ise kesinlikle doğru değildir. Meseleyi bir değer zinciri olarak görmeyip, konuyu da tam bilmeyince, hata yapma ihtimali yalnızca artmaktadır. İnsan birdenbire işin biçki-dikiş aşamasına odaklanıp, buradaki emek yoğunluğuna bakıp, "ucuz işgücüne dayalı rekabet dönemi bitti" şiarına uygun olarak, Türkiye'de tekstil bitti diyebilir. Ama doğru söylememiş olur. Türkiye'de tekstil bitmemiştir. İtalya'da nasıl bitmediyse, Türkiye'de de bitmeyecektir, eğer aklımızı başımıza alırsak. Türkiye tekstilde dünya pazarının önemli oyuncularından biridir. Yaygın bir pazarlama ağına ve derin bir deneyime sahiptir. Sorun nerededir? Sorun, ucuz işgücüne dayalı rekabetin bittiği noktada, iki konuda hâlâ karar vermemiş olmamızdadır. Birincisi, Türkiye tekstildeki deneyimini hangi alana odaklanarak daha iyi kullanabilir? İkincisi, mevcut yatırımlar göz önüne alındığında nasıl bir geçiş dönemi stratejisine ihtiyaç vardır? Unutmayalım da bu konuların da bir altını çizelim. Demek ki neymiş efendim? Türkiye'de tekstil bitmezmiş.


    Bu yazı 15.08.2008 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

    Etiketler:
    Yazdır