TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Orta vadeli olarak bakıldığında, Türkiye'de gündem hâlâ siyaset olmaya devam ediyor. Anayasa Mahkemesi, Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (AKP) kapatılması istemiyle açılan davada AKP'nin kapatılmamasına karar verdi. Karar, siyasetin Türkiye'nin gündemindeki temel mesele olma özelliğini kaybettirmedi. Tam tersine pekiştirdi. Bu kararla birlikte siyasetin neden olduğu problemlerin çözüm yerinin yine siyaset olduğu yeni bir dönem açıldı. Aslında "yüce mahkeme" bir nevi tam da bunu söyledi. "Ben siyasi krizin çözüm mercii değilim" dedi. Öyle söyledi ya da böyle söyledi ama aynen bunu dedi. Doğrusu ya, biz bu memlekette böyle bir duruma alışık değiliz. Alışık olmadığımızdan bu konuda bir kapasiteye de sahip değiliz. Siyasetin, siyasi kriz çözebilme kapasitesine sahip olup olmadığını yakında uygulamalı olarak göreceğiz. Umalım ki, herkes yakın geçmişten ders çıkarmış olsun. Memleket daha fazla zaman kaybetmesin. Gündem bir an önce "fırsatların kaçırılmaması" konusuna doğru kaymaya başlasın. Biz burada siyasetle ilgilenirken, dünya ekonomisindeki gelişmeler son derece ilginç. Şubat-mart aylarında şimdilerde yoğunluğu azalan siyaset bulutları memleketin üzerinde toplanmaya başladığında dünya bir yerdeydi, şimdi galiba başka bir yerde. Dün yükselen siyasi kriz bulutları nedeniyle, içimize kapanmaya başladığımızda, küresel gündemin temel konusu uluslararası bankacılık kriziydi. Şimdilerde ise krizin üzerine bir de artan petrol ve emtia fiyatları meselesi eklendi. Bu hafta New York Times'taki bir haberde konu artan taşımacılık maliyetleri ile alakalıydı. Dünya ticareti ağırlıkla deniz taşımacılığına dayanıyor. Birleşmiş Milletler'e bağlı bir kurum olan Uluslararası Denizcilik Organizasyonu (International Maritime Organization) verilerine göre deniz taşımacılığının toplam dünya ticareti içindeki ağırlığı yüzde 90 civarında. Haber şöyleydi: "Son on yılda belli bir büyüklükteki bir konteynirin Çin'den Avrupa'ya deniz yolu ile nakliyesi 3000 ABD Doları iken, şimdilerde bu tutar 8000 ABD Doları'na yükselmişti." Şimdi bu gelişme doğrudan petrol ve emtia fiyatlarındaki artış ile alakalı değil. Bilenler öyle diyor. Ancak elbette malların limandan kullanılacağı yere taşınmasında artan petrol maliyetlerinin de getirdiği bir etki var. Şimdi gelin bir düşünelim. Ulaştırma maliyetlerindeki bu artışın manası ne olabilir? Birinci tespit şu olabilir: Artan ulaştırma maliyetleri küreselleşme sürecini zora sokabilir. Öyle ya, ülkeler arasında ticari entegrasyonu artıran en önemli faktörlerden bir tanesi gümrük tarifelerinin azalmasıysa, bir diğeri de doğrudan doğruya ucuzlayan ulaştırma ve iletişim maliyetleridir. Şimdi ulaştırma maliyetleri artarsa, süreç tersine de dönebilir. İlk bakışta öyle görünse de bu tespit çok da doğru değildir. Bu bizi ikinci bir tespite götürmelidir: Ulaştırma maliyetleri tüm sektörleri değil, bazılarını olumsuz etkilemekte, bu sektörlerdeki şirketlerin performansını düşürmektedir. Değer zinciri içinde, ulaştırma maliyetlerinin daha önemli bir yer tuttuğu sektörler de diyebilirsiniz. Özetle, ağır ve taşınması kolay olmayan mallar söz konusu olduğunda taşımacılık maliyetlerindeki artış ilgili sektörü olumsuz etkilemektedir. Bunlar hangi sektörlerdir? Aşağıdaki şekil, çeşitli sektörlerdeki 100 birimlik üretim artışının ekonomi genelinde meydana getirdiği taşımacılık hizmetlerindeki artışı göstermektedir. Mobilya, otomotiv ve taşa/toprağa dayalı sanayi ürünlerinin üretimindeki artışın ekonomi genelinde tetiklediği taşımacılık hizmeti artışı; tarım sektörünün üretimindeki artışın tetiklediğinin kat ve kat üzerindedir.
Şekil: Çeşitli sektörlerin üretimlerindeki artışın ekonomi genelinde meydana getirdiği taşımacılık hizmeti artışı Kaynak: 2002 Girdi-Çıktı Tabloları, TÜİK
Peki, artan ulaştırma maliyetleri Türkiye açısından bakıldığında ille de olumsuz bir değişken olarak mı değerlendirilmelidir? İlle de taşımacılığın değer zinciri içerisinde önemli bir yer tuttuğu sektörler bu dönemin kaybedeni mi olacaklardır? Hayır. Artan ulaştırma maliyetleri, yükselen petrol fiyatları bu tür sektörlerde pazara-tüketiciye yakınlığı ön plana çıkarmaktadır. Dün küreselleşme sürecinde her gün artan bir rekabet baskısı ile karşılaşan bir dizi sektör, artan ulaştırma maliyetleri sayesinde küresel rekabetin etkilerinden bir nebze olsun arınabilecektir. Düşük maliyet yapısına sahip bir biçimde üretim yapan Doğu Asya ülkelerinin iç pazarımızdaki rekabet gücü, yerli üreticilerimizin lehine azalacaktır. Sadece iç pazar olarak da bakmamak lazım. Türkiye'nin, AB'ye, Doğu Asya ülkelerine kıyasla daha yakın olmasının, Türkiye'deki özel sektörün AB pazarındaki rekabet gücü üzerinde, özellikle de son dönemde, daha olumlu sonuçlar doğuracağını da gözden kaçırmamak gerekiyor. Çevremizdeki ülkelerin hızla yeniden imar edileceği bir döneme girerken bu artan maliyetler aslında Türkiye'deki bazı sektörler için bir fırsat anlamına da gelebilir. Artan petrol ve emtia fiyatlarına bakarken ille de karamsar olmaya gerek yoktur. Hayatta kaybedenler kadar kazananlar da vardır. Taşımacılık maliyetlerindeki artış Türkiye ekonomisinin bütünü için iyi midir? Söz konusu artış, Türkiye'nin küresel ekonomiye entegrasyon biçimini nasıl etkiler? Bu soruların cevapları üzerinde, unutmayalım da daha sonra duralım.
Bu yazı 08.08.2008 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.
Fatih Özatay, Dr.
25/12/2024
Güven Sak, Dr.
24/12/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
23/12/2024
Selin Arslanhan
23/12/2024
Burcu Aydın, Dr.
21/12/2024