Arşiv

  • Haziran 2024 (14)
  • Mayıs 2024 (16)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)

    Aman Allahım, vaziyet sandığımız kadar kötü değilmiş

    Güven Sak, Dr.05 Temmuz 2008 - Okunma Sayısı: 1118

     

    Bu haftanın konusu olsa olsa ikidir. Ve aralarında yakın bir ilişki bulunmaktadır. Hatırlayalım. Önce 2008 yılı ilk çeyrek büyüme performansı açıklandı. Rakam piyasa tahminlerinin üzerindeydi. Türkiye ekonomisi 2007 yılının ilk çeyreğine göre 2008 yılının ilk çeyreğinde yüzde 6,6 büyümüştü. Performans, 2007 yılının ilk çeyreğinin altındaydı ama ortada çok belirgin bir hızlı yavaşlama görüntüsü de yoktu. Ekonomiden gelen karışık sinyallere biraz daha yakından bakmakta fayda var. Tüketici güven endekslerindeki bozulmaya paralel bir iç talep yavaşlaması yok gibi duruyor. Bu rakamlara bakınca ekonomi tıkırında gibi duruyor. Daha doğrusu ekonomideki bozulma eğilimi, tahminlerin altında, 2008 yılının ilk çeyreğinde. Onlar dışarıdan biz içeriden bozmak için elimizden geleni de yapsak, ekonomimiz beklendiği kadar da fena görünmüyor, 2008 yılının ilk çeyreğinde. Bir süre önce ne demiştik? "Vaziyet sandığınızdan daha iyidir." Problem, herkesin en kötüyü beklemeye başlamış olmasıdır. En kötüyü bekleyenler, daha az kötü ile karşılaştıklarında işlerin iyi olduğunu zannedebilirler. Bu da ilk kanı kadar yanlıştır. Büyüme rakamları ile ilgili olarak söylenebilecek budur: "Vaziyet sandığımızdan daha iyiymiş." Peki, bu sürdürülebilir mi? İşte ona bir bakalım. Ama önce, haftanın ikinci olayı çerçevesinde, kayıtlara ne kadar uslu olduğumuzu bir düşelim. Ne olur ne olmaz? Haftanın ikinci olayı bitmeyen soruşturmaydı. Tam, büyüme rakamlarıyla gündeme iktisadi bir mesele hâkim olabilecekken, birdenbire "bitmeyen soruşturma"nın yeni gözaltı dalgası başladı. Gündem olduğu gibi değişti. Görüntünün içerikten daha önemli olduğu izlenimini veren "Ergenekon soruşturması" bu aralar "Ergenekon paranoyası"na dönüşme eğiliminde. Gazetelerdeki tartışmalara bakarsanız, "ekonomide işler iyi gitmiyor" demek esasen "Ergenekon propagandası"na giriyor. Bu nedenle, bugünlerde fevkalade uslu olmakta fayda var. Efendim, öncelikle sayın savcılarımız için altını çizerek yazımızı özetleyelim: "2007 yılı birinci çeyrek rakamlarının da gösterdiği üzere memleketimizde ekonomi tıkırında olup, işler fevkalade yolundadır. "Anadolu'dan olumsuz haberler gelmektedir" tezviratının esasen bir 'Ergenekon komplosu' olduğu büyüme rakamları ile ortaya çıkmış bulunmaktadır." Yukarıdaki uslu tespitleri kayıtlara geçirdikten sonra, memleketin "oyun var, oyun içinde" gündeminden uzaklaşalım. Türkiye ekonomisi 2008 yılının ilk çeyreğinde hızlı bir yavaşlama sürecine girmedi. Şimdilik. Nasıl bir hızlı yavaşlama sürecine girebilirdi? Daha önce yazdık. Küresel bankacılık krizi nedeniyle şirketlerimizin ve bankalarımızın dışarıdan almış oldukları krediler yeniden finanse edilmemiş olsaydı, Türkiye ekonomisi hızlı bir daralma sürecine girerdi. IMF'nin küresel kriz ile ilgili tespitlerinde "Türkiye'nin 2008 yılının başında kredilerini yeniden finanse etmeyi başarmış olduğu" belirtilmiyor muydu? Belirtiliyordu. Bu durumda, daha yılın ilk çeyreğinde hızlı bir daralma için mesnet olduğunu söylemek pek zor. Ama analistler temmuz ayından başlayarak gerçekleştirilecek yüklü refinansman operasyonlarına dikkat çekiyorlar bir süredir. Vadesi gelen kredilerin yeniden finanse edilip edilemeyeceği önümüzdeki dönemin temel konusu. Sizce giderek uzayan "akıl dışının bayram haftası" bu süreci olumlu etkiler mi? Bizce olumsuz etkiler. İkinci olarak nasıl hızla yavaşlayabilirdi Türkiye ekonomisi? Eğer Avrupa ekonomileri hızlı bir biçimde yavaşlamış olsaydı. Bakın böyle bir gelişme de şimdilik olmadı. Şimdilerde artan girdi maliyetleri ile birlikte böyle bir yavaşlama yılın ikinci çeyreği için beklenir oldu. Dolayısıyla 2008 yılının üçüncü çeyreğinden itibaren büyümedeki yavaşlamanın daha fazla belirginleşmesini beklemekte fayda var. Üçüncü olarak bakıldığında, içeride banka kredilerinde küresel bankacılık krizi kaynaklı bir daralma söz konusu değil. TCMB anketlerine göre kredi şartlarının ağırlaşmasına rağmen kredi stoku artmaya devam ediyor. Bu çerçevede üç alt tespit daha yapabilmek mümkündür. Birincisi, 2008 yılının ilk çeyreği itibariyle banka bilançolarının milli gelir içindeki ağırlığı azalmamış artmıştır. Bankalar yılın ilk çeyreğinde finansman imkânlarının daralması ile bilançolarını küçültmek zorunda kalmamışlardır. Bu ne demektir? Bankalarımız ilk çeyrekte daha küresel bankacılık krizinden olumsuz etkilenmiş değillerdir. İkincisi ise milli gelir içinde ağırlığı artan banka bilançolarında kredilerin payı Mart 2008 itibariyle yüzde 50'ye çıkmıştır. Devlet İç Borçlanma Senetleri (DİBS) stoku azaldıkça, banka bilançolarında yapısal bir değişim yaşanmaktadır. Bilançolarda DİBS'in payı azalırken, özel kesime açılan kredilerin payı artmaktadır. Bankalarımız küresel bankacılık krizinden etkilenmezken, müşterileri de etkilenmemiştir. Bu geçişte yüksek faiz dışı fazla nedeniyle azalan kamu borç stokunun payını da unutmamak gerekir. Dünkü istikrarın sonucu bugün şirketlerimizi korumaktadır. Üçüncü alt tespit ise Haziran 2008 banka kredisi rakamlarına ilişkindir. Haziran ayı itibariyle de Türkiye bankacılık sektöründe belirgin bir daralma eğilimi yoktur. İkinci çeyrekte banka kredilerindeki artış 2007'de olduğu gibi yüzde 7'nin üzerinde gerçekleşmiştir. Vaziyetin sandığınızdan daha iyi olması, vaziyetin iyi olduğunu göstermez. 2008 yılı ilk çeyreğinin beklenen kadar olumsuz olmayan göstergelerine rağmen, ekonomi tıkırında ve işler fevkalade yolunda değildir. Ne yapalım? Aynen belediye otobüslerinde olduğu gibi, "Şoförle konuşmak yasaktır" diye bir levha mı asalım? Akıl dışının bayram haftasını sona erdirmek için ne yapılması gerektiği konusunda bir fikri olan var mıdır?


    Bu yazı 05.07.2008 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.

     

    Etiketler:
    Yazdır