TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.

2024 yılının Aralık ayında “Almanya’nın Smith Corona problemi var da Türkiye’nin yok mu?” diye yazmışım. Doğrusu ya, 2025 yılı Aralık ayında özellikle tekstil ve hazır giyim ile ilgili tartışmaları ben bu çerçevede görüyorum: Türkiye’nin aynı Almanya gibi geleneksel endüstrilerin dönüşümü problemi var.
İstanbul’un dönüşümü Türkiye’de geleneksel endüstrilerin dönüşümüdür
2024’ün Eylül ayında İstanbul Sanayi Odası’nın düzenlediği bir toplantıda “2001’deki istikrar arayışında odak Ankara’nın dönüşümüydü, şimdi temel mesele İstanbul’un dönüşümüdür” derken de aklımda aynı problem vardı. İstanbul’un dönüşümü geleneksel endüstrilerin dönüşümü ile aynı anlama geliyor.
Tekstil ve hazır giyim sektörlerindeki sıkışma aslında tam da bu dönüşüm gereği ile alakalı. Bir süreden beri, küresel değer zincirlerini yeniden yapılandıran üç yapısal eğilim var. Birincisi, dijitalleşme ve yapay zekâ uygulamaları, ikincisi karbondan arınma ya da karbonsuzlaşma (dekarbonizasyon), üçüncüsü ise jeopolitik değişim.
Tekstil ve hazır giyimde aslında değer zincirinin her aşamasının yeniden ele alınmasını zorunlu kılıyor bu eğilimler. Mesela Türkiye neden “Amerikan pamuğu alalım, Amerikalılar da gümrük tarifelerini indirsin” diyor. İyi hazır giyim için öncelikle iyi pamuk gerekiyor.
Nedir iyi pamuk? Gereksiz su kullanarak üretilmemiş, kimyasal kullanımı en aza indirgenmiş, toprak verimini olumsuz etkilemeyen, sürdürülebilir pamuk demek. Bunu kanıtlayan sertifikasyona sahip pamuk demek. Türkiye’de pamuk üretiminin yaklaşık yüzde 85’i bu kriterlere uygun değil. Bundan sonra bir de iğneden ipliğe değer zincirinin her aşamasında uyulması gereken kalite standartları geliyor. Hadise bir tek karbon salımı ile sınırlı değil.
Tekstil ve hazır giyim sektörlerimizin küresel değer zincirlerini yeniden yapılandıran, sektörün teknolojik altyapısını değiştiren bu yapısal eğilimlere uyum sağlaması önem taşıyor. Nedir? Sıkıntı yalnızca günlük konjonktürden, kur-faiz ikileminden kaynaklanmıyor. AB pazarında bu yapısal faktörler ürün standardını değiştiriyor. Önce o değişen standarda uyum sağlamaya çalışacaksınız.
“Ama biz bu ürünleri üretmiyoruz”
Bu da yetmez. İkinci olarak, AB ithalatının sizin sektörde ürün bazında yapısı değişiyor olabilir. Bu değişime uyum sağlamaya çalışacaksınız. Mesela Avrupa Birliği (AB)’nin toplam tekstil ithalatı artıyor ama Türkiye’de yapılan ithalat azalıyor. Neden? AB’nin ithalatının arttığı ürünlerin bazılarını Türkiye üretemiyor. Yandaki grafik tekstil sektöründeki ithalat alt kalemlerini gösteriyor. Yatay eksen ürünün gerektirdiği beceri seviyesini, dikey eksen ise 2021-2023 döneminde AB ithalatının ürün bazında ne kadar arttığını gösteriyor. Balon büyüklükleri ise ithalat büyüklüğünü gösteriyor.

Mesela ithalatı 2021-2023 döneminde en hızlı artan ürünler arasında, bez ayakkabılar ve spor ayakkabılar yer alıyor tekstil sektörü içinde. Geçenlerde ben bunu bir grup sanayiciye anlatırken, salondan biri hemen “ama biz bu ürünleri üretmiyoruz” dedi. “İşte benim söylemeye çalıştığımda bu” dedim ben de. AB ithalatının ürün bazında yapısı değişiyor. Ana pazarınız yapı değiştiriyorsa, siz de rekabetçi olmaya devam etmek için, AB pazarında o ürünün ithalatının toplam ithalat içindeki payı neyse, ihracatınız içinde o payı yakalamaya çalışacaksınız.
Ne demek bu? Türkiye’nin tekstilde sıçrayabileceği yeni alanlar ne olabilir önümüzdeki yıl diye bu yıldan düşünmeye başlayacaksınız. Şirketler bu hızlı teknolojik dönüşüm sürecinde herhalde bu amaçla trend tahmini yapmak, geleceğin tasarımlarını şimdiden düşünmek için yeni istihdam alanları açıyorlar. Demek ki, yalnızca en iyi bildiğimizi en iyi biçimde yapmak artık yetmiyor. Değişeni fark etmenin önem kazandığı bir dönemdeyiz aynı zamanda. Geleneksel sektörlerde başarılı olmuş firmaların ataleti bu değişim sürecinde önemli bir risk faktörü aslında.
Almanya’nın Smith Corona problemi işte tam da bu. Smith Corona dünyanın en önemli ofis teknolojisi şirketlerinden biriydi 1970’lerde. Daktilo üretirdi. Daktilo üretiminde bir numaraydı. Sonra kişisel bilgisayarlar (PC) geldi.
Aslında Smith Corona bilgisayarın getirdiği imkanları daktiloya başarıyla uyarladı. Ama PC’nin fonksiyonları daktilo ile yazı yazmakla sınırlı değildi. Ne var ki Smith Corona’nın değişeni kavrama becerisi daktilonun ötesine geçemedi. PC, daktilonun ötesine geçişi simgeliyordu ama Smith Corona’nın Ar-Ge biriminin vizyonu daktilonun ötesine geçemedi.
Smith Corona problemi aslında geleneksel endüstrilerde faaliyet gösteren şirketlerin değişenin farkına tam olarak varamaması ile yakından alakalı. Değişeni fark edememek, trendi görememek, değişene uyum sağlamak için gerekli yatırımları yapamamak. Bir tarafı atalet, bir tarafı bakış açısı darlığı ile alakalı aslında
ABD tarifeleri indirirse ne olur?
Peki, bu hızlı teknolojik dönüşüm sürecinde tekstil ve hazır giyim gibi sektörlerde acil olarak yapılabilecek bize zaman kazandıracak hiçbir şey yok mu? Son dönemde ABD ile yürütülen gümrük tarifelerini indirme pazarlığına bu çerçevede bakmak lazım. Tekstil ve hazır giyimde bugün Türkiye’ye uygulanan gümrük vergisi yüzde 25 seviyesinde. Bu oran AB’ye uygulanan yüzde 15 ve Mısır’a uygulanan yüzde 20’nin belirgin biçimde üzerinde.
Peki, bu oranlar değişirse, Türkiye’nin ABD’ye ihracatı nasıl değişir? Önce mevcut durumda ABD’ye hazır giyim ihracatımız 960 milyon dolar civarında. ABD’nin en çok ithalat yaptığı ülkeler arasında on yedinci (17) sıradayız. İlk üçte Çin, Vietnam ve Bangladeş var. İtalya onuncu, Mısır ise on altıncı sırada.

Eğer ABD’nin tekstil ve hazır giyimde Türkiye’ye uyguladığı gümrük tarifesi, pazarlıklar neticesinde sıfıra inerse ne olur? TEPAV Tarife ve Dış Ticaret Etki Modeli’ne (TEDEM) göre Türkiye hazır giyimde mesela ABD’ye ihracatını 960 milyon dolardan yaklaşık 3 milyar dolara yükseltebilir. Bu durumda, diğer ülkelerin tarifeleri aynı kalmak üzere Türkiye, ABD’nin en çok ithalat yaptığı ülkeler sıralamasında on yedincilikten (17), yedinciliğe (7) yükselebilir. İtalya ve Mısır’ın üzerine çıkabilir.
Buradan sanırım şunu çıkarmak mümkün. Gümrük tarifeleri pazarlığı doğru bir biçimde yapılırsa aslında tekstil ve hazır giyim sektörlerinde küresel değer zincirlerindeki yapısal değişime uyum için bir imkân alanı açılabilir Türkiye’nin önüne. Burada ihracat artışını ürün bazında değerlendirip, planlayabilmek de mümkün aslında.
Amerika’da idarenin Kongre kararı olmadan tarifeleri sıfırlaması mümkün değil derseniz, o vakit mesela tarifelerde 10 puanlık bir indirim için de analiz yapabilmek mümkün. Bu durumda, ABD’ye hazır giyim ihracatımızın 1,7 milyar dolar artarak toplam 2,6 milyar dolara çıkmasını beklemek lazım. Yine bir plan üzerine düşünebilmek mümkün. Bu arada, pek çok ülkenin Amerika ile pazarlık edeceğini de dikkate almak lazım. Siz adım atmazsanız başkaları adım atacak. Ne olacak? On yedincilikten de olacaksınız.

Şimdi böyle bakınca, geleneksel sektörlerimizdeki olası dönüşüm üzerinde kapsamlı bir biçimde düşünmeye başlamakta fayda var. Amerikalıların bir nevi sinir krizi halinde Çin’den ve “yanlış” küreselleşmeden yakındığı bu ortam, Türkiye’ye ve Türk şirketlerine bir hareket alanı açıyor sanki. Rahmetli İsmail Türk’ün tabiriyle halihazırda Türkiye’nin heybesinde satacak pamuğu var bu pazarlık sürecinde.
Malum fırsatların kazası olmaz. Yıldızlar her zaman böyle hizalanmaz gökyüzünde.
Bu köşe yazısı 15.12.2025 tarihinde Nasıl Bir Ekonomi Gazetesi'nde yayımlandı.