TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.

Rusya’nın 2022’de Ukrayna’ya başlattığı geniş çaplı saldırının üzerinden neredeyse dört yıl geçti. Bu bağlamda Karadeniz, artık yalnızca savaşın yan cephesi değil; enerji güvenliği, ticaret, deniz hukuku, caydırıcılık ve diplomasi eksenlerinin kesiştiği çok boyutlu bir rekabet alanı olarak öne çıkmakta. Yakın dönemde Ukrayna’nın insansız sistemlerle “Hayalet Filosu” olarak tanımlanan ve ambargo altındaki Rusya’dan petrol taşıyan iki tanker batırması, deniz savaşının asimetrik doğasının ne kadar geliştiğini gösterirken, bölgedeki hukukî ve güvenlik mimarisinin kırılganlığını yeniden hatırlattı.
Nitekim 29 Kasım 2025’te Ukrayna Güvenlik Servisi tarafından duyurulan bu operasyon Moskova’nın petrol lojistiğini görünür biçimde sekteye uğrattı. Türkiye ise saldırıların kendi münhasır ekonomik bölgesinde gerçekleşmesi nedeniyle endişesini dile getirerek hem savaşın yayılmasını önleme hem de ekonomik çıkarlarını koruma yönünde yoğun çaba gösterdi.
Ankara’nın savaş boyunca sürdürdüğü denge politikası, bugün hâlâ bölgesel istikrar açısından en işlevsel çerçeve olarak öne çıkıyor. Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü destekleyen, ancak Rusya ile diyalog kanallarını kapatmayan bu yaklaşım, Türkiye’nin hem Batı ittifakıyla uyumunu korumasına hem de Karadeniz’deki gerilimi yönetmesine imkân tanıyor.
Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy’nin geçen 19 Kasım 2025’te Ankara’ya yaptığı ziyaret de bu diplomatik mimarinin sürdürüldüğüne işaret etmekte. Sayın Cumhurbaşkanımız ve Ukrayna Devlet Başkanı arasında yapılan görüşmelerde barış müzakerelerine ivme kazandırılması ve tahıl koridoru gibi insani lojistik hatların güçlendirilmesi ele alındığı anlaşılmakta. Ancak Rusya’nın masada olmadığı bir süreç, Türkiye’nin arabuluculuk kapasitesini doğal olarak sınırlıyor. Ziyaretin bir başka önemli boyutu ise, Mart 2025’te Riyad’da ABD, Rusya ve Ukrayna arasında imzalanan ve
Karadeniz’de “güç kullanımını ortadan kaldırma” hedefi taşıyan anlaşmanın pratik zorluklarının yeniden görünür hâle gelmesiydi.
Savaşın ilk günlerinde Türkiye’nin Montrö Sözleşmesi’nin 19. maddesini işletmesi, Karadeniz’deki güç dengesi açısından belirleyici bir eşik olmuştu. Boğazların savaşan taraflara kapatılması, yalnızca Rusya’nın ilave savaş gemilerini bölgeye sevk etmesini sınırlamakla kalmadı; aynı zamanda NATO’nun da yüksek yoğunluklu bir askeri varlık oluşturmasını engelleyerek gerilimi kontrol altında tuttu. 2025 itibarıyla Montrö rejimi, bölgesel güvenliğin hâlâ en sağlam dayanaklarından biri olmayı sürdürmekte.
Türkiye’nin, Rusya’nın ticari bayraklı gemiler üzerinden gerçekleştirmeye çalıştığı geçiş manevralarına karşı sergilediği tutum da Montrö’nün etkinliğinin korunması açısından dikkat çekicidir.
Diğer yandan savaşın askeri boyutu da hızla dönüşmekte. Ukrayna’nın deniz drone’ları ve uzun menzilli hassas vuruş kabiliyeti, Rus Karadeniz Filosu’nda ciddi yıpranmaya yol açtı ve hatta Moskova’nın filosunu Novorossiysk’e çekmesini hızlandırdı. Bu tablo, Karadeniz’de fiilî bir güç boşluğu yaratırken, Türkiye’nin donanma modernizasyonunun etkisini artırdığı bir alan da oluşturuyor. Kaldı ki, MİLGEM platformları, yeni nesil denizaltılar ve mayın temizleme görevlerinde artan kapasite, Türkiye’nin denizlerdeki ağırlığını somut biçimde büyüttüğü görülmekte. Bu bağlamda, 2025’te TF-2000 hava savunma muhribi, MUGEM sınıfı uçak gemisi ve MILDEN sınıfı denizaltı projelerinin başlaması; Nusret-2025 tatbikatıyla mayın temizliği konusundaki liderliğin pekişmesi bu eğilimin devamı niteliğinde.
Karadeniz’in ekonomi ve hukuk boyutu da en az askeri alan kadar kritik. Enerji nakil hatları, LNG taşımacılığı, bölgesel doğal gaz aramaları ve tahıl koridoru gibi temel lojistik alanlar, Türkiye’nin ekonomik güvenliğinde merkezi bir yer tutmakta. Mart 2025 anlaşmasıyla yeniden şekillenen tahıl koridoru üzerinden yıl içinde 33 milyon tonun üzerinde ihracat gerçekleşti; ancak bölgedeki drone saldırıları bu akışın kırılganlığını artıcı etki yaratmakta.
Türkiye’nin Montrö çerçevesinde Rusya’nın farklı bayraklandırma girişimlerini reddetmesi, hukuki tutarlılık açısından öne çıkarken; Romanya ve Bulgaristan’la yürütülen mayın temizleme görev gücü bölgesel deniz hukukunun çökmesini engelleyen önemli bir iş birliği modeli olarak değerlendiriliyor. Ağustos 2025’te genişletilen bu yapı, enerji tesislerini koruma devriyeleriyle daha kapsamlı bir rol üstlendi ve örneğin Aralık 2025’teki Sea Baby drone enkazının imhası gibi operasyonlar, iş birliğinin somut çıktıları oldu. Ancak Kasım 2025 tanker saldırıları sigorta maliyetlerini yükselterek ticareti daha pahalı hâle getirdi; bu da savaşın ekonomi-politiğini Karadeniz merkezli bir kırılganlık alanına dönüştürmekte.
Bugün gelinen noktada Karadeniz, artık yalnızca bölgesel bir çatışma sahası değil; Türkiye’nin dış politikada hem sorumluluklarını artıran hem de diplomatik manevra alanını genişleten bir jeopolitik çarpan hâline geliyor. Deniz güvenliği, enerji rotaları ve ticaret akışlarının korunması, Türkiye’nin stratejik konumunu önümüzdeki dönemde çok daha önemli bir yere taşıyacak gibi görünmekte. Bu nedenle Ankara’nın askeri caydırıcılık ile deniz hukuku, ticari güvenlik ve enerji diplomasisini eşzamanlı yürüten çok katmanlı stratejisinin, Karadeniz’in dönüşen jeopolitiğinde belirleyici bir faktör olmaya devam edeceğini varsayabiliriz.