TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Trump yeniden başkanlık koltuğuna oturalı altı ay geçti. Yorumlara bakarsanız hala ne yaptığına tam olarak karar veremedik. Deli mi yoksa dahi mi bilemeyeceğim ama kesinlikle farklı olduğu ortada.
Hiçbir şeyin alıştığımız gibi olmaması, her şeyin kötü olduğu anlamına gelmiyor. Bugün içinde bulunduğumuz ortam nasıl bundan önceki dönemlerden belirgin bir biçimde farklı ise, bu dönemin Amerikan başkanı da bundan öncekilerden farklı işte.
Bugün öncelikle Trump’ın geçen ay imzaladığı GENIUS Act (Guiding and Establishing National Innovation for U.S. Stablecoins Act) ile başlayıp bu dönemin farkının altını bir çizeyim. Sonra da gümrük tarifeleri tartışmasına bir de bu paranın jetonlaşması-tokenizasyonu açısından bakayım, müsaadenizle.
“Sosyalizm elektrifikasyon demektir”
Elektriğin hayatımıza yoğun olarak girişi 1860’larda başlıyor. Önce kamusal alandaki sokak aydınlatmasının ve kamusal alandaki bina aydınlatmasının elektrifikasyonu. Sonra evlerin elektrifikasyonu. Hadise Amerika’da ülkenin ücra köşelerine doğru 1940-1950’lere kadar devam ediyor.
1920’de Lenin başkanlığında yürütülen çalışmalarla hazırlanan plan dokümanında “komünizm halk (Sovyet) iktidarı ve ülkenin boydan boya elektrifikasyonu demektir” diyor. Dönemin en temel meselesi ülkenin elektrifikasyonu. Her tarafta.
Rahmetli Demirel’in 1950’lerden itibaren temel meselesi de elektrifikasyon değil miydi? Önce Devlet Su İşleri Genel Müdürü sonra “barajlar kralı” bir başbakan olarak. 1970’lerde, 1980’lerde hala hangi ücra köyün elektriksiz olduğunu anlatmaz mıydı hep? Bilirdi ve anlatırdı. Elektrifikasyon o çağın temel meselesiydi. Ülke sathında her yerin elektrik sistemine bağlanmasıydı o çağın meselesi.
GENIUS Act ise paranın elektrifikasyonu demek
Bu çağ ise dijitalleşme çağı. Hayatın her alanının dijitalleşmesi. Ne demek dijitalleşme? İş sürecinin, hayatlarımızın elektrifikasyonu demek aslında. Şimdi artık elektrik, bilgisayar teknolojisi ile hayatın her alanını dönüştürüyor. Üretim sürecindeki robotizasyonu da bu çerçevede elektrifikasyon sürecinin bir parçası olarak almak lazım.
Trump’ın 18 Temmuz’da imzaladığı GENIUS Act, paranın elektrifikasyonunda önemli bir aşama. Stablecoin’ler için bir ulusal inovasyon stratejisi çerçevesi aslında bu kanun. Stablecoin denilen bu jetonlar ya da tokenler nasıl ihraç edilecek, bu yolla paranın elektirikasyonu gerçekleştirilirken kamu nasıl aydınlatılacak, tüketici nasıl korunacak işte bu kanunda tanımlanıyor. Bir nevi, yatırımcıyı koruma düzenlemesi bu kanun. Nedir? “Paranın elektrifikasyonunda dikkat edilmesi gereken hususlar nelerdir?” düzenlemesi. Merdiven korkuluğunun işlevi neyse, bu kanunun amacı da yenilikler sürecinde aynı işlevi görmek. Yani, en temel nokta güvenliği sağlamak. Bu sanırım ilk nokta.
Bitcoin ile Stablecoin arasındaki temel fark, Bitcoin’in dayalı olduğu bir varlık yokken Stablecoin’lerin arkasında Amerikan doları ve Amerikan dolarına dayalı finansal varlıkların olması. Dolayısıyla ilkinin değeri Bitcoin arz ve talebine dayalı iken Stablecoin’ler dayalı oldukları varlıkların değerine göre fiyatlanıyor.
GENIUS Act ile birlikte Amerikan hükümeti, Amerikan dolarına dayalı stablecoinleşme, tokenleşme ya da jetonlaşma sürecini kolaylaştırıyor. Yatırımcılar ve tüketiciler için daha güvenli hale getiriyor. Bir nevi, paranın elektrifikasyonu sürecinde Amerikan dolarının küresel egemenliğini garanti altına almaya çalışıyor. İyi ya da kötü değil. Böyle. Bu da sanırım dikkate alınması gereken ikinci nokta bu düzenlemeyi ele alırken.
Üçüncü nokta ise sanırım şu: Tokenleşme/Jetonlaşma vasıtasıyla paranın elektrifikasyonu özellikle sınır ötesi ödeme işlemlerinde işlem maliyetini süratle düşürme potansiyeline sahip. Şu andaki işleyişte ödeme sistemi işlemi bir ila beş gün arasında tamamlarken bu yeni sistem işlemi anında tamamlıyor. Böyle bakıldığında geleneksel finans sisteminin, bankaların bu yeni teknolojinin dışında kalabilme şansları neredeyse sıfır.
Ulusal bankacılık ve ulusal sermaye piyasası düzenlemesi nasıl olur?
Dördüncü olarak ise, bankanın aracılığı ile gerçekleştirilen ödeme işleminin artık bir aracıya ihtiyaç olmadan taraflar arasında güvenli bir biçimde tamamlanabilmesi mümkün olacak. Nedir? Herhangi bir ödeme işleminde kağıt-kürek işleri neredeyse sıfıra inecek demek bu.
Beşincisi, paranın elektrifikasyonu sayesinde kendi ülkenizde bir bankaya ihtiyaç duymadan her tür finansal işlemi tarafları ile ayrı ayrı yapabilme imkanı sanırım. Ne olabilir? Bankalar mevduat kaybeder, zaman içinde kredi işlemleri de her proje ya da işletme için token/jeton ihracı ile gerçekleşebilir. Aracı ortadan kalkmasa bile işlevi, kullandığı enstrümanı önemli ölçüde değişebilir.
Bu arada “ulusal bankacılık ya da sermaye piyasası düzenlemesi” diye bir şey kalır mı? Gelişmekte olan ülkelerin kalkınma politikası önlemleri ne olur? “Ulusal tasarruflar” ve “ulusal yatırımlar” gibi ifadelerin manası nasıl değişir? Benim gördüğüm her şey mümkün ama hiçbir şey şimdi bildiğimiz gibi olamaz ve de olmayacak. Paranın elektrifikasyonu, mevduatın ve kredinin elektrifikasyonu ile birlikte bildiklerimizi bir daha ele almamız, “ulusal” olanı daha dikkatli tanımlamamız gerekecek.
Akışkanlığın arttığı bir yeni çağın başında olacağız pek yakında. Elektriğin olduğu her yerde kambiyo kontrollerinin olmadığı bir yeni çağın başında belki de. Ne diyeceğiz? “Alım satımlarda token kullanmak yasaktır” mı? Zor işte.
Trump ile birlikte yeni bir dönemin başındayız
Eskinin sona erdiği, yeninin ise daha tam ortaya çıkmadığı bir geçiş döneminin içindeyiz. Gramsci’nin canavarlar dönemi diye tabir ettiği bir tür geçiş dönemi işte bu. Trump böyle bir geçiş dönemine son derece uygun bir başkan doğrusu. Normal değil. İyi ya da kötü değil. Farklı. O da bir tür canavar (monster) işte.
Gümrük tarifeleri tartışmasına da, bu geçiş dönemi çerçevesinde bakmakta fayda var doğrusu. Tartıştığımız tarifeler hep dünün mallarına ilişkin vergi oranları. Ama artık hayatın elektrifikasyonu çağındayız. Paranın elektrifikasyonunu tartışıyoruz.
Amerikalılar dünün malları konusunda kendilerine pazarlık kozu yaratmaya çalışıyorlar. Peki, bu kozları nerede kullanırlar? Herhalde yarının malları konusunda düzenlemeler yapılırken.
Bu dönemin en temel meselesi nedir? Kişisel verilerin derlenmesi ve kullanılmasıdır. Kişisel verilerin mülkiyeti konusunda farklı yaklaşımlar var.
Avrupa Birliği ülkelerinde kişisel veriler kişiye aittir. Şirketlerin, edindikleri verileri kullanmak için öncelikle ilgili kişilerden izin alması gerekir. Hayatın elektrifikasyonu sürecinde Avrupa şirketlerini Amerikalı ve Çinli rakiplerine göre daha geride bırakan bir hadise bu aslında. Neden?
Çin’de kişisel veriler devlet mülkiyetinde. Devletten izin alıp kullanmak mümkün. Bu durum Çin’deki devlet şirketlerini öne çıkarıyor elbette. Şirketlerin kişisel verilere erişimi ve bunları kullanması elbette daha kolay.
Amerika’da ise kişisel verilerle ilgili somut tek bir düzenleme yok. Avrupa Birliği ülkeleri gibi. Bu çerçevede, pratik olarak, kişisel veriler şirket arazisinde petrol çıkması gibi bir hadise. Şirketin o verileri kullanım imkanı daha fazla. Bu da Amerikan şirketlerini hayatın elektrifikasyonunda birkaç adım daha öne çıkarıyor hem Avrupalı hem de Çinli muadillerine göre.
Şimdi Amerika kozlarını nerede kullanmak ister derseniz herhalde işte böyle bir alanda kullanmak ister. Yeni teknoloji şirketlerinin önündeki engelleri hafifletmek ister öncelikle. Zaten güçlü olduğu alanda Avrupa Birliği ülkelerinde de güçlü olmalarını ister, mesela.
Bu çerçevede, tarife tartışması daha çok su kaldırır. Türkiye’deki statik bakış açısı ise çok hoş doğrusu. Daha geçen gün öyle bir analiz vardı. “Türkiye’ye ABD’nin koyduğu tarife düşük ama maliyetler üksek baş edemiyoruz” mealindeydi okuduğum sözde analiz.
Halbuki hadise bir tek ABD’nin koyduğu tarifenin düzeyi ile alakalı değil. Mesela Kanada da aynı anda ABD’ye uyguladığı tarifeleri değiştirdi, Meksika da. Şimdi bizim burada yapmamız gereken statik değil, dinamik bir analiz.
Yeni dönemin soruları şöyle olacak mesela: “ABD, Kanada’nın ABD’ye karşı uyguladığı yeni tarifeler neticesinde artık hangi malları satamıyor?” “Türkiye, fırsattan istifade kısa vadede Kanada pazarına bir giriş yapabilir mi?” “Peki, mesela hangi mallarda?” Doğrusu hesaplayabilmek mümkün. TEPAV iktisatçıları bu ara tam da bu konuyla ilgileniyorlar.
Herkesin birbirine tarife çektiği, tüm bilardo toplarının aynı anda hareketlendiği bir dönem, bu geçiş dönemi. Uluslararası ticaret bu geçiş döneminde bir bilardo oyununa döndü, bir nevi.
Şimdi önce ortaya çıkan kısa vadeli imkanlara, sonra da paranın elektrifikasyonun olası sonuçlarına intibak etmeye hazırlanma zamanı.
İşler öyle bildiğiniz gibi değil. Trump işte ondan bildiğiniz gibi değil.
“Eski dünya ölüyor ve yeni dünya doğmak için mücadele ediyor, şimdi canavarlar zamanı” demişti Gramsci Hapishane Defterleri’nde. 1930’larda.
Eski ekonomiden yeni ekonomiye geçiyoruz. Yeni teknoloji şirketleri ve hayatın tüm unsurları ile elektrifikasyonu bu kez meselemiz.
Öyle işte.
Bu köşe yazısı 18.08.2025 tarihinde Nasıl Bir Ekonomi Gazetesi'nde yayımlandı.