TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Arka arkaya durmadan bir şeyler açıklanıyor. Etrafta bir hareket bir hareket. Ama gelin görün ki, etraftaki bu kadar hareketin getirdiği bir bereket yok. "Sıfıra sıfır elde var sıfır" durumundayız. Etraftaki bu canlılık malumat hazinemizi genişletmiyor. Giderek daha fazla biliyoruz, ama ileride neler olabileceği hakkında kafalarımızda şekillenen bir açıklama, bir hikaye yok. Buna tek istisna Merkez Bankası'nın açıklaması olabilir. Ama bu sizce de garip bir durum değil mi? Acaba neden böyle? Ya, Merkez Bankası hariç, yöneticilerimiz daha neler olup bittiğinin tam farkında değiller, bizleri "dünün gündemi" ile oyalıyorlar. Ya da ortada bizim kavramakta güçlük çektiğimiz bir "benden sonra tufan" havası var. Hangisi doğru bilemeyiz ama müsaadenizle etrafta neler gördüğümüzü bir kısaca özetleyelim. Gelin önce bir olanlara bakalım. Sosyal güvenlik reformu ile ilgili yasa tasarısı sonunda yasalaştı. Uzun bir aradan sonra reform süreci yeniden başlamış gibi oldu böylece. Bu arada bir istihdam paketi Meclis'e sevk edildi. Buna göre işgücü piyasalarında maliyetleri azaltan bir dizi tedbir devreye girecekti. Merkez Bankası, enflasyon hedeflemesi rejimi altında, hedefin değil de tahminlerin önemli olduğu bir dönemde olduğumuzu açıkladı. Bu aslında olağanüstü bir durumda olduğumuzun açıklamasıydı. Maliye Bakanımız, ekonomiden sorumlu devlet bakanımız ile birlikte 2008-2012 dönemine ilişkin maliye politikası hedeflerini açıkladılar. Mali disiplin yerine göreli bir gevşemenin gündemde olduğunu ortaya koyan rakamlardı açıkladıkları. Şimdi bu olup bitenlerden yalnızca bir tanesi doğrudan doğruya içinde bulunduğumuz konjonktürü dikkate alıyordu. O da Merkez Bankası'nın yaptığı açıklamaydı. Banka, dün şöyle bugün böyle yaptı, iletişim kurmayı becerdi ya da beceremedi, bunları bir kenara koyalım. Lütfen şu noktanın altını çizelim: Banka, güncel gelişmeleri dikkate alarak bir analiz ortaya koydu. Bize, "Bu uluslararası kriz konjonktüründe, size vermiş olduğum sözü tutabilmem mümkün değil" dedi. Yöneticilerimizin arasında bir tek Merkez Bankası yönetimi içinde bulunduğumuz şartları dikkate alarak bir çerçeve ortaya koydu. Bize "zorlayıcı bir nedenden dolayı" yüzde 4'lük enflasyon hedefine ancak iki yıllık bir süre içinde ulaşabileceğini söyledi ve bir hedefe yakınsama patikası ortaya koydu. Son haftada etrafı saran "bilgi hazinesini genişletmeyen malumat bombardımanı" altında tek istisna Merkez Bankası açıklamasıydı. Kalanlar esas olarak dünün gündemine ait hususlardı. İçinde bulunduğumuz uluslararası kriz konjonktürünün önümüze getirdiği acil gündem ile bir alakası yoktu. Sosyal güvenlik reformu dünden kalmaydı. İstihdam paketi ile ilgili düzenleme de esas olarak dünden kalma. Bugünün şartlarında belki daha ayrıntılı olarak bir kez daha ele almakta fayda bile olabilir. Hafta sonu açıklanan orta vadeli mali çerçevenin içerdiği malumat bugünkü konjonktürün iktisadi göstergeler üzerindeki etkisini dikkate alıyor gibi değildi. Dünün gündemi aklınızda mı? İsterseniz oradan başlayalım. Dün işimiz 2001 krizi sonrasında başlayan ve 2004'ten beri giderek yavaşlayan tempolu büyüme sürecini devamlı hale getirmekti. Ekonomimiz hızla toparlanırken bir dizi kapasite kısıtına takılmaya başladı. Bazı sektörlerimizde işler iyiydi ama gelin görün ki becerili işgücü sınırlıydı. Taşımacılık maliyetleri fazlaydı. İnternet servis ücretleri yüksekti. Ekonomimiz arka arkaya bu kısıtlara çarptıkça büyüme kapasitesi giderek sınırlanmaya başladı. Türkiye, ekonomisinin büyüme kapasitesini genişletecek, kapasite kısıtlarını çözecek tedbirleri 2005 yılından beri alamadı. Bu dünün gündemiydi, Türkiye ekonomisi ile ilgili olarak. Bu birinci tespit olsun. Bütün bunların üzerine 2007 yılının üçüncü çeyreğinden beri etkisini giderek artıran bir uluslararası bankacılık krizi başladı. Türkiye gibi büyüme sürecini devam ettirmek için yabancı tasarruflara ihtiyaç duyan bir ülkede dünün "orta vadeli büyüme gündemi"nin üzerine bir de "acil gündem" eklendi. Acil gündem içeriye yönelik fon akımlarının sürdürülmesinden şirketler kesiminin giderek önem kazanacak finansman ihtiyaçlarına bir çözüm getirilmesine, tüketici güveninin yeniden inşasından "istikrar hissinin yeniden yaygınlaştırılması"na bir dizi önlemi içermek durumundaydı. Tüm bunların hepsini kapsayacak biçimde bizim kendimize yeniden güvenmemizi sağlayacak bir yeni hikayeye ihtiyacımız vardı. Bu da bugün olması gereken acil gündemi. Üstelik yalnızca olduğumuz yerde durabilmemiz için gerekiyor. İkinci tespitimiz de bu olsun. İşte biz bu son haftanın yoğun malumat bombardımanından, Merkez Bankası hariç, yöneticilerimizin acil gündemin gereklerinden haberdar bile olmadıkları izlenimini edindik. Kimsenin "benden sonra tufan" demeyeceğine olan inancımızdan ötürü olup bitenlerden pek bir şey anlamadık. Durun bakalım. Biraz daha izleyelim.
Bu yazı 06.05.2008 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024
Güven Sak, Dr.
19/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
16/11/2024