TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Bugün Merkez Bankası Para Politikası Kurulu (PPK) toplanıp faiz kararını açıklayacak. Dünya gergin günlerden geçiyor. Türkiye ise çok daha zor günler yaşıyor. Bu ortamda Merkez Bankası’nın işi zor. Çok fazla belirsizlik var. Son tahminlere göre 19 Mart’tan bu yana Merkez Bankasının döviz satışı 49 milyar dolara ulaştı. Döviz kuruna yukarıya doğru büyük bir baskı var.
Satıldığı tahmin edilen döviz miktarı, bu baskının sadece yabancıların Türkiye mali varlıklarından çıkmaları nedeniyle oluşan döviz talebinden kaynaklanmadığını, yerleşiklerin de döviz talebinin önemli ölçüde yükseldiğini gösteriyor. Bir de cari işlemler açığı nedeniyle yurtdışından borçlanmamız gerektiğini düşünün. Bu ortamda dış kaynak (borç) bulmanın zorlaşmakta olduğunun da altını çizin. Bu da döviz kuruna yukarıya doğru olan baskıyı artırma ihtimali olan önemli bir unsur.
Denge-denetim mekanizmasının güçlü olduğu belirtilen, kuvvetler ayrılığına dikkat çekilen ve kurumsal yapısının sağlamlığı açısından örnek gösterilen ABD’nin yaptıklarına bakın. Gümrük vergilerini artırdık-erteledik-yok şu ürünü listeden çıkardık-ve fakat çıkarmadık da şey ettik- çılgınlığı, bu ‘hasletlerinin’ başına ‘sözde’ ya da ‘güya’ sözcüklerinin getirilmesi gerektiğini gösterdi. “Ama ABD’deki kurumlar” falan diyecek kaldıysa hala ‘hadi oradan’ denilebilir artık. Tüm bunlara karşın bu çılgınlığın oluşturduğu belirsizliklerin ortadan kalktığını varsayalım. Bizim dertlerimiz bitmiyor ki. Bizdeki yargı sisteminin durumu ne olacak? Şirketlere kolaylıkla el konulabilen bir ülkede ne ölçüde yatırım yapılır? Siyasi gerginlikler nereye evrilecek?
İşte bu ortamda 49 milyar dolara ulaştığı tahmin edilen döviz satışına ve Merkez Bankası’nın ara toplantı ile politika faizini 3,5 puan yükselterek yüzde 46’ya çıkarmasına karşın 18 Mart’tan bu yana döviz kuru sıçradı. Dolar yüzde 4,1 ve Euro yüzde 8,8 ve oranında yükseldi. 2013-2024 döneminde yaptığımız ithalatın ortalama yüzde 61,8’i dolar, yüzde 30,9’u Euro, kalanı ise diğer para birimleri cinsinden. İthalat kurunun yüzde 62’sinin dolar, yüzde 38’nin de Euro olduğunu düşünelim. Bu durumda ithalat için geçerli döviz kuru aynı dönemde yüzde 6 yükselmiş oluyor. Bir ayda tüm bu artışlar.
Bu koşullar altında Merkez Bankasının ihtiyatlı olmasında yarar var. Bu nedenle faiz koridorunun kendisine yarattığı hareket alanına ihtiyacı var. Şu anda fiili politika faizi yüzde 46. Bu faiz koridorun üst sınırı olan bankalara gecelik borç verme faizi. Merkez Bankası bankalara bu faizle borç veriyor; daha düşük olan repo faizinden vermiyor. Politika faizini tekrar repo faizi yapıp, bu faizi yüzde 46 olarak ilan ederek, bankalara yine yüzde 46’dan borç vermeye devam edebilir. Fili politika faizi yükselmemiş olur. Koridorun üst ve alt sınırlarını ise yüzde 46 orta nokta olacak şekilde ayarlayabilir. Böylelikle, bu çok belirsiz ortamda, gerektiğinde yüzde 46 ile koridorun üst sınırı arasındaki alanı kullanabilir.
Bir başka alternatif, bu kadar döviz satışını ve süren döviz talebini dikkate alarak, politika faizini yükseltmek olur. Ancak, enflasyonla mücadelenin bu kadar uzadığı ve bu nedenle şikâyetlerin son derece arttığı bir ortamda bunun gerçekleştirilmesi çok zor görünüyor. Adil ve hızlı çalışan bir hukuk sisteminiz olsaydı, ‘yabancı savcı isteriz’ pankartlarını tetikleyen ortam hiç oluşmasaydı, şirketlere her an el konulması mümkün olmasaydı ve kapsamlı bir ekonomi programımız bulunsaydı, yurtdışındaki gerginliklere rağmen, “iktisadi temellerimiz güçlü” deyip, faiz değişikliğine gitmesine ve elbette döviz satmasına da gerek kalmazdı. Ama ne bunlar var ne de ufukta görünüyorlar.
Bu köşe yazısı 17.04.2025 tarihinde Nasıl Bir Ekonomi Gazetesi'nde yayımlandı.