TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Yabancı yatırımcıların bizim gibi ülkelere yönelik risk alma iştahları 2004 ve sonrasında sürekli oynaklık gösterdi. Özellikle son bir yıl içerisinde bu tür hareketlere bağlı olarak kur ve faiz haddinde önemli dalgalanmalar gözledik. Geçen sene mayıs ayında başlayan büyük çalkantı kur ve faizde çok kısa sürede büyük miktarda yükselişe yol açtı. Nisan ve mayıs ayı enflasyonlarının dışsal unsurlara bağlı olarak beklenen düzeylerin çok üzerinde çıkmasının da etkisiyle enflasyon bekleyişleri bozuldu. Hedef ile uyumlu düzeyde iken, beklenen enflasyon kısa sürede yükseldi.
Kur ve beklenen enflasyon, enflasyonun ileride izleyeceği yolu belirleyen çok önemli iki değişken. Bunlardaki bozulma, o dönemde kaçınılmaz olarak Merkez Bankası'nın (MB) öngördüğü enflasyon değerlerini de yükseltti.
Bu aşamadan sonra MB'nin önünde iki seçenek vardı: İlki, öngörüleri ile hedef arasındaki fark çok açıldığı için faiz haddini yükseltmekti. İkinci seçenek ise hükümet ile anlaşarak enflasyon hedefinin yükseltilmesi ve faiz tepkisi verilmemesiydi (ya da çok daha az verilmesiydi).
O günlerde bu köşede yazdığım yazılarda MB'nin faiz haddini yükseltmesi gerektiğini savundum. İkinci seçeneği yapılabilir görmüyordum. Zira açık biçimde enflasyon hedeflemesine yeni geçilmişti. Daha ilk yıldan enflasyon hedefinin değiştirilmesi, enflasyon hedeflemesi uygulamasının güvenilirliğini zedeleyebilirdi. Ondan sonra açıklanacak hedefler inandırıcı bulunmayabilirdi.
MB ilk seçeneği yeğledi. Faiz haddi oldukça fazla miktarda artırıldı. Artırımın onca yüksek olmasının bir diğer nedeni de yurtiçinde yaşananlardı. Merkez Bankası üst yönetiminin değiştiriliş biçimi oldukça sancılı bir şekilde gerçekleştirilmişti. Ayrıca siyasi ortamı gerecek bazı gelişmeler olmuş, Danıştay'a saldırılmıştı. Bu unsurlar olmasaydı, faizler yine yükseltilecekti; ancak o kadar yüksek bir tepkiye gerek kalmayacaktı.
Bugün geldiğimiz noktada MB'nin işinin zorlaşmasının temel nedenlerinin başında o tarihte yükseltilen faizin hâlâ geçerli olması geliyor. Mevcut faiz haddi enflasyon hedefiyle karşılaştırıldığında çok yüksek bir düzeyde. Başka türlü de belirtebiliriz bunu: Mevcut enflasyon düzeyi, enflasyon hedefine kıyasla oldukça yüksek.
Bu saptamayı yaptıktan sonra şu soruyu sormakta yarar var: Yurtdışı piyasalarda yeniden ve önemli bir miktarda dalgalanma olursa MB nasıl tepki vermeli? Daha açıkça: Muhtemel bir dalgalanma MB'nin enflasyon öngörülerini yukarıya sıçratırsa, MB faizleri daha da artırmalı mı?
Faiz kararı açısından şu üçlü önemli: MB'nin kendi enflasyon öngörüleri, enflasyon hedefi ve mevcut faiz haddinin düzeyi. İlk ikisi arasındaki fark belli bir eşiği aşıyorsa, hedef artık anlamını yitiriyor demektir. Bu koşullar altında hedefi değiştirmemek için ısrarcı olmamak gerekir. Hedefi değiştirmenin yaratacağı güvensizlik ve beraberinde getireceği olumsuzluklar ile hedefi değiştirmeyerek faizi yükseltmenin ileride doğurabileceği güçlükler karşılaştırılırsa, ikincinin çok daha ağır basacağını düşünüyorum.
Bu aşamadan sonra faizlerin daha da artırılmasının yararlı olacağını sanmıyorum. Yeni bir şok karşısında enflasyon hedefinin yükseltilmesi daha anlamlı görünüyor. Umarım dış piyasalarda böyle büyük bir dalgalanma bir daha yaşanmaz. Ama her olasılığa karşı hazırlıklı olmak gerekir. MB duyurularında bu tür bir politika tepkisine tüm kapıların kapalı olduğu izlenimi vermemekte yarar var.
Bu köşe yazısı 16.04.2007 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayınlanmıştır.
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024
Güven Sak, Dr.
19/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
16/11/2024