TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Suriye asıllı İngiliz girişimcisi Mustafa Süleyman, 2023 yılında Michael Bhaskar ile birlikte yayımladığı “Gelmekte Olan Dalga: AI, İktidar ve 21. Yüzyılın En Büyük İkilemi” kitabında yapay zekâ teknolojileri ile sentetik biyoloji ve diğer derin teknolojilerde atılacak adımların hem ne büyük bir nimet olduğunu hem de ne kadar büyük külfetler getirebileceğini anlatıyor. İkilemlerin en büyüğü dediği o işte.
Doğrusu bu bir süredir “iklim değişikliği ve iklim değişikliğini yönetmeyi amaçlayan dekarbonizasyon tedbirlerinin sonuçları ülkenin her yerini ve o yerlerde yaşayan herkesi aynı biçimde etkilemeyecek, dikkatli olmak gerekir” diye anlatmaya çalıştığım biraz da bu. Ama bakın artık alametler çoğalmaya başladı. Mayıstan hazirana şu son bir ayda uyarılar dikkat çekecek biçimde artmaya başladı.
Mustafa Süleyman bugün Google tarafından satın alınıp Alphabet içine yerleştirilen ilk yapay zekâ şirketlerinden DeepMind’ın kurucu ortaklarından ve eski yapay zekâ başkanı. Şimdiki girişimi Inflection AI. Deepmind’ı kurarken akıllarındaki soruyu şöyle anlatıyor: İnsanların bu kadar yaratıcı ve becerikli olmalarını sağlayan özü bir algoritmada ifade edebilmek nasıl olur? AI söz konusu olduğunda arayışın temelinde bu var 2010 yılında DeepMind kurulurken.
Şimdi Mustafa Süleyman kitabında üç yıl içinde pek çok alanda yapay zekâ algoritmalarının bu düzeye ulaşabileceği kanaatinde. Nedir? Kitap 2023 baskısı olduğuna göre, 2026’da yaptıkları işe göre pek çok insanla boş ölçüşebilecek yapay zekâ algoritmaları olacak demek bu. Doğrusu pek yakın.
İşte IMF’nin yapay zekâ teknolojilerinin olası etkileri konusunda yayımladığı yeni raporu da herhalde bu aciliyet çerçevesinde ele almak gerekiyor. “Broadening the Gains From Generative AI: The Role of Fiscal Policy (Yapay Zekanın Faydalarını Genişletmek: Maliye Politikasının Rolü)” başlıklı rapor 17 Haziran’da yayımlandı. Dert yine aynı. Faydayı genişletmek ne demek? Nimeti artırmak, külfeti (olası tehditleri) sınırlandırmak.
Yapay zekânın artıracağı gelir ve servet eşitsizliğini vergilerle düzelt
Nedir mesele? Yeni teknolojiler hayatımızı etkileyecek, orta vadede istihdam artışına genel olarak katkıda bulunacak ama etki her yerde, herkes tarafından aynı biçimde hissedilmeyecek. IMF olumsuz gelir dağılımı etkilerini izale edecek sosyal korunma politikaları öneriyor. Ne diyor? Sosyal korunma politikalarının genişletilmesi demek, ortaya bir bütçe açığı çıkacak demek. İşte IMF bu açığı kapatmak için gereken kaynakların vergilerle o yükü taşıyabilecek olanlardan toplanmasını öneriyor bir taraftan da. Dünya değişiyor. IMF de istikrarın savunucusu olarak, aman bir maraza çıkmasın diye değişime ayak uyduruyor.
Ne diyor? AI ile birlikte gelir eşitsizliğinin artacağını, servetin belli ellerde yoğunlaşacağını, bu nedenle, vergi sisteminin bu eşitsizliği düzeltmek için geliri yeniden dağıtması gerektiğini söylüyor. Vergi tabanının korumak için sermaye üzerinden alınan vergilerin artırılmasını, emek üzerindeki vergi yükünün hafifletilmesini savunuyor. Servet dağılımındaki eşitsizliğin artacağı düşünüldüğünde eğitim yatırımları ve diğer sosyal harcamaların önemine de dikkat çekiyor. Dünya değişiyor dediğim bu işte.
TEPAV’dan Hakkı Hakan Yılmaz’ın bütçe izleme raporları tam da bu çerçeveden hadiseye bakıyor doğrusu. Para politikası tarafı tamam, ama 2024 için ortadaki bütçe açığı hala çok yüksek. Türkiye, 2025, 2026’da yüzde 5’lerde bütçe açıkları istikrar arayışını başarıya kavuşturamaz. Açığın nasıl azaltılacağı, yükü kimin sırtlanacağı, düzenlemenin gelir ve kaynak dağılımı etkileri son derece önemli. TEPAV’ı izlemeye devam edin.
Değişim bu kadar yaklaşmışken artık Türkiye’de bu manasız hareketsizlikten kurtulmamız, tartışmalarda bir an önce esasa gelmemiz gerekiyor doğrusu. İklim değişikliği ve yeni teknolojilerle birlikte ezberlerimizin bozulduğunun farkına varın bari. Ne diyor Mustafa Süleyman? 21. yüzyılın en büyük ikilemi ile karşı karşıyayız diyor. Yeni teknolojilerle gelen nimet/külfet dengesini aktif biçimde yönetmeniz lazım diyor. IMF de aynı şeyi diyor. Türkiye daha lay lay lom. Dünyadan uzakta bir yerlerde. Ben etrafta hiç telaş görmüyorum doğrusu. Bir genişlik, bir rehavet havası.
Halbuki panik yapmanın tam zamanı, haberiniz olsun. Kafaları değiştirmenin, daha geniş düşünmeye başlamanın tam zamanı. 2026’da yapay zekanın sizi sollama ve ekarte etmesi ihtimali her gün artıyor. Bilenler öyle diyor.
Kentleri serinlet
Yine mayısın sonunda yayımlanan aşırı sıcaklık kaynaklı ısı ve su stresi çalışması da benzer bir mantalite değişikliğine dikkat çekiyor aslında. Climate Rights International-CRI (İklim Hakları Girişimi) “Serinleyemiyorum: İklim Değişikliği Çerçevesinde Aşırı Sıcak ve İnsan Hakları ( I Can’t Cool: Extreme Heat and Human Rights in the Context of Human Rights) raporu ile serinlemenin bir insan hakkı olduğunu vurguluyordu.
Sıcaklıkların giderek arttığı bir dönemdeyiz, bu yaz hadise daha da ciddileşti. Daha da ciddileşecek. Ne olacak? Yıllık ortalama sıcaklığın 29 derece olacağı yerlerin sayısı süratle artacak. Yapılacak çok iş var ama ben mantalite değişikliğinin ne manaya geldiğini anlatan tek bir örnek vereyim.
Düne kadar, dere ıslahı deyince kent içinde derelerin üstünü kapatıyorduk artık kent içinde soğutma tedbirleri çerçevesinde mavi ve yeşili artırmak gerekecek. Artık kapalı dereleri yeniden gün yüzüne çıkarma zamanı geldi mesela. Güney Kore’nin başkenti Seul’de yaptılar mesela pek güzel oldu. Bakın CRI raporunu da öneririm. Konu ile ilgili TEPAV’dan Sercan Sevgili’nin politika notlarını da takip edin. Bu hafta “Ankara’nın dereleri”ni size anlatacak.
Artık ehem ile mühimi ayırt etme zamanı geldi. Normalleşmenin esası, geyiği bırakıp işin esasına odaklanmaktır. Ama bakıyorum etrafa, işe odaklanıp niye kendini üzeceksin be güzel kardeşim, bak geyik de güzel dönüyor hani.
Halbuki iklim değişikliği ve yeni teknolojiler her yeri ve oralarda herkesi eşit biçimde etkilemeyeceğine göre yerel kalkınma stratejilerinin, yerel düzenlemelerin öneminin arttığı bir sürecin içindeyiz. Belediyelerin, özellikle büyükşehir belediyelerinin önemi daha da artıyor. Belediyelerde hızlı kapasite inşası ve proje geliştirmek için yerel kalkınma ajanslarını belediyelerle ilişkilendirin diyeli aylar geçti. Daha tık yok. Hadi işe odaklanın.
İklim kanununu hemen meclise getirin, sallanmayı bırakın.
Geyiği bırakalım, esasa gelelim, normalleşelim, güzel kardeşim.
Bu köşe yazısı 01.07.2024 tarihinde Nasıl Bir Ekonomi Gazetesi'nde yayımlandı.
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024
Güven Sak, Dr.
19/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
16/11/2024
Burcu Aydın, Dr.
16/11/2024