TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Türkiye ekonomisi için bu hafta beklenen en önemli gündem maddesi Orta Vadeli Program (OVP) idi. 2024-26 dönemi Orta Vadeli Programında açıklanan politikalar ve hedeflenen ekonomik büyüklüklere bakarak, hükümetin izleyeceği ekonomi politikalarına ilişkin önemli bir çerçeveyi öğrenmiş olduk.
Bu politikalar içerisinde verilen en önemli mesajlardan biri “ekonomik büyümeden taviz yok” mesajıydı. Orta vadeli Programda 2024 yılı için hükümetin hedeflediği ekonomik büyüme oranı %4. Bu oran daha önceki yıllarda hedeflenen ekonomik büyüme oranlarına göre daha düşük olsa da aslında hükümetin izlemeyi planladığı dezenflasyon programı ve küresel talepteki düşük beklentilere göre oldukça yüksek bir ekonomik büyümeyi hedefliyor.
Hedeflere baktığımızda, 2024 yılında büyümenin yüksek olmasının yanı sıra kompozisyonda da dengelenmenin hedeflendiğini görüyoruz. Önümüzdeki yıl tüketimin %3,6 ile ılımlı artması, artan faiz oranlarına rağmen özel sektör yatırımlarının %4 artması, dış talebin ise büyümeye 0,4 puan ile pozitif katkı vermesi hedefleniyor. İzleyen yıllarda ise yatırım ve dış talepteki yükselen artışla büyümenin %5’e kadar yükseltilmesi hedefleniyor.
Burada iyimser olan konu ise büyümenin finansmanıdır. Detaylandırmak gerekirse hükümet 2023 yılında %65’e çıkmasını beklediği enflasyon oranını 2024 yıl sonunda %33’e indireceğini taahhüt ediyor. Bu taahhüttün arkasında sıkı para politikası temel enstrüman olarak yer alacaktır. Bu da yüksek faizler anlamına geliyor. Yüksek faiz; tüketimi ve yatırımların yumuşaması ve iç talebin ivme kaybetmesi anlamına gelir. Buradaki ivme kaybı, yurt dışından gelecek yüksek finansman girişiyle yumuşatılabilir.
Başarılı bir program elbette yüksek finansman girişi sağlayabilir; ancak küresel finansal koşulların sıkı, dış talebin ise düşük seyretmesinin beklendiğini unutmayalım. Beklenen ihracat artışı ile dış finansman girişinin sağlanamaması halinde ise 2018 finansal türbülansının ardından yaşadığımız frene sert basma sürecinin yinelemesi oldukça olası görünüyor.
Maliye politikasına bakacak olursak, hükümet 2023 yılında yüksek bir bütçe açığıyla yılı kapamayı planlıyor. 2024-26 döneminde kamu kesimi açığının milli gelire oranının %6,4’e çıkmasını bekliyor.
OVP’ye baktığımızda ise artan bütçe açığının esas olarak vergi ve prim artışlarıyla düşürülmesinin planlandığını görüyoruz. Örnek vermek gerekirse, bu yılın ilk yarısında milli gelire oranla %15,2 düzeyine gerileyen merkezi yönetim vergi gelirlerinin milli gelir içerisindeki payının önümüzdeki yıl %18’e çıkarılması hedefleniyor. 2022 yıl sonunda milli gelire oranla %20,8 olan vergi yükünün (sosyal güvenlik primleri dahil) 2024 yılında %24,5’e yükseltilmesi hedefleniyor. İç talebin ılımlı seyrettiği bir ortamda vergi yükündeki yüksek artış bizlere ek vergi tedbirlerinin gelebileceğinin sinyalini veriyor.
Harcamalar tarafında ise tasarrufun esas olarak yatırım harcamaları ve transferler kaleminden yapılmasının hedeflendiğini görüyoruz. Milli gelire oranla 2023 yılında %3,2 olan yatırım harcamalarının 2026 yılında %2,5’e düşürülmesi, aynı dönemde transfer harcamalarının da 3,2 puan aşağı çekilmesi hedefleniyor. Transfer harcamalarında düşüş için yapısal dönüşüm programlarının hayata geçirilmesini bekleyebiliriz. Öte yandan yatırım harcamalarının düşmesi ise büyüme potansiyeli açısından olumsuz bir tablo çizmektedir.
Bu köşe yazısı 08.09.2023 tarihinde Nasıl Bir Ekonomi Gazetesi'nde yayımlandı.
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024
Güven Sak, Dr.
19/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
16/11/2024