TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Güven Sak dünkü yazısında hayati bir soruna dikkat çekiyordu: Bir dönemde, ihtiyaç duyulan su miktarı ile mevcut kaynaklardan elde edilebilecek su miktarı arasındaki fark; su stresi olarak adlandırılıyormuş. Türkiye de bu konumdaymış. Aynı yazıda, böyle hayati sorunlar dururken, durmadan faiz tartışması yapılmasının anlamsızlığına da dikkat çekiliyor.
Yüksek enflasyon gibi ‘ilkel’ bir sorunu yaşayan kaç ülke kaldı? Dünya enflasyon ligi 2022 sezonu: Birincilik, yüzde 201 ile Venezuela’da. Zimbabve yüzde 172 ile ikinci, Sudan yüzde 139 ile üçüncü, Arjantin yüzde 72,4 ile dördüncü ve evet beşinci Türkiye: yüzde 72,3 (yıllık ortalama resmi tüketici enflasyonları). Yüz altmış beş ülkenin enflasyonu yüzde 15’in altında. Yüzde 15’in yukarısında enflasyonu olan ülke sayısı ise yirmi sekiz. Çekya’yı dışarıda tutarsanız -ki enflasyonu yüzde 15,1- bu yirmi sekiz ülke dışında, Dünya Bankası’nın ‘yüksek gelirli’ olarak tanımladığı hiçbir ülke yok. Dünya enflasyon liginde ilk beşte olunca, üstelik bu sıralamanın 2023’te de korunacağı anlaşılınca, bu ilkel sorunu çözemeyen bir ülkenin çok daha derin sorunları nasıl çözebileceği, dahası mevcut kurumsal yapısıyla ve bürokrasi kadrosuyla çözme kapasitesinin olup olmadığı soruları hemen akla takılıyor.
Dikkat ederseniz, ‘mevcut kurumsal yapısıyla ve bürokrasi kadrosuyla’ dedim. Öyle garip örnekler var ki. Mesela alın TCMB’nin ‘Piyasa Katılımcıları Beklenti Anketi’ni. Basında yer aldı; anket katılımcılarında Eylül 2022’de değişiklik yapıldı. Katılımcıların 2023 sonu için bekledikleri enflasyon oranı Haziran’da yüzde 39,9, Temmuz’da ise yüzde 43,8 idi. Oysa TCMB’nin kendisi yıl sonu enflasyon tahminini yüzde 58’e yükseltti. Çoğu iktisatçı daha yüksek bir enflasyon bekliyor; yüzde 70, hatta yüzde 72’yi telaffuz eden arkadaşlar var. Hal böyleyken, hadi Haziran’ı geçtik, Temmuz anketine katılan arkadaşlar, kurdaki büyük sıçrama ile vergi artışlarını hiç mi dikkate almadılar enflasyon tahminlerini yaparken?
Bu örnek, hem garip hem komik hem de can acıtıcı. TCMB bu anketi Ağustos 2021’de başlattı. O tarihte tam da ‘cinayet mahallinde’ idim. Böyle bir anketi, kimse yapın demedi; TCMB gerek gördü. Gerekliydi çünkü enflasyona ilişkin piyasaların ne düşündüklerini öğrenmek para politikası açısından yaşamsal önemdeydi. 2002 başında örtük enflasyon hedeflemesi başlayacaktı. O çerçevede enflasyon hedefi açıklanacaktı. Enflasyon beklentisi enflasyon hedefine ne kadar yakınlaşacaktı? Arada önemli bir fark varsa, nasıl bir iletişim politikası izlemeliydi TCMB? Faiz kararlarını nasıl şekillendirmeliydi? Bu önemli sorulara yanıt bulunmasında yardımcı olacağı düşünüldü beklenti anketinin. Durup dururken kalkıyorsunuz, ankete katılanlarda belirgin bir değişiklik yapıyorsunuz. Neden? Yahu, o anket sizin için; arzu edilen yönde enflasyon beklentisi cevapları ne işinize yarayacak? Bari hiç yapmayın, daha iyi.
Başka bir örnek: Artık TÜİK’in açıkladığı tüketici enflasyonunun (TÜFE) önüne ‘resmi’ sıfatını getiriyoruz. Bir yanda İTO diğer yanda ENAG enflasyon verisi var. Aynı para birimini kullandığımız Kıbrıs’taki enflasyon ile resmi enflasyonu karşılaştıran arkadaşlar da var. Yenilerde bir de Bilgi Üniversitesi Finansal Uygulama ve Araştırma Merkezi’nin gıda enflasyonu verisi olduğunu öğrendik (CEFIS). Resmi enflasyon ile aralarında bayağı bir fark bulunuyor. İşin ilginci TÜİK bir de üretici fiyat endeksi (ÜFE) açıklıyor. ÜFE ile TÜFE farklı mal gruplarını içeriyorlar. İlkinde mesela saç tıraşı yok, ikincisinde de çelik profil. İlkinde vergi yok, ikincisinde toplanan fiyatlarda vergi var. Dolayısıyla, her iki endeksle açıklanan enflasyonların farklı olması doğal. Ama bu fark, istatiksel olarak geçmişte nasıl bir örüntü içindeydiyse, o örüntünün günümüzde de sürmesi beklenir. Örüntüden belirgin bir sapma varsa; “ne olmaktadır” sorusu hemen akla takılır. Şimdi sıkı durun: Ocak 2004-Eylül 2021 döneminde her ay ölçülen yıllık enflasyonların ortalaması dikkate alındığında, ÜFE TÜFE’den 1,4 puan daha fazla. İki resmi enflasyon arasındaki fark, bu ortalama etrafında bir aşağıya bir yukarıya salınmış. Oysa aradaki fark Ekim 2021-Temmuz 2023 döneminde tam 35,6 puana çıkıyor. Resmi ÜFE enflasyonu çok daha yüksek. Üstelik bir o tarafa bir bu tarafa salınma yok; son Temmuz verisinden önce ÜFE enflasyonu hep daha yüksek. Grafik 1 örüntüdeki bu çarpıcı değişimi dikkatlerinize sunuyor (yatay kırmızıçizgi ilk dönemin ortalaması olan 1,4’ü ifade ediyor). Maaş ve ücret artışları yapılıyorken TÜFE’nin dikkate alındığını da hatırlatırım.
Böyle ilginçliklerin yaşandığı, tüm bu dikkat çekici ölçüm sorunlarına karşın, tüketici enflasyonu liginde yükseklik sıralamasında dünya beşincisi olan bir ülkede, yani çok ilkel bir sorunun sürdüğü ülkede, hayati sorunlara eğilmek ne ölçüde mümkün? Allah’tan Güven Hoca ve birkaç arkadaş daha var; bıkıp usanmadan temel sorunlara odaklamaya çalışıyorlar bizi. Bizler de ayak diriyor ve Ağustos 2023 Para Politikası Kurulu toplantısında alınacak kararı bekliyoruz.
Bu köşe yazısı 08.08.2023 tarihinde Nasıl Bir Ekonomi Gazetesi'nde yayımlandı.
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024
Güven Sak, Dr.
19/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
16/11/2024