TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Yok canım, Türkiye ekonomisinden bahsetmiyoruz. Orada işler tıkırında. Biz 12 Mart'ta IMF Birinci Başkan Yardımcısı John Lipsky'nin yaptığı konuşmadan bahsediyoruz. Problemler bizim burada değil. Oralarda. Onun için daha önce düşünülmeyenleri düşünmesi gerekenlerde orada. Bizim buralarda düşünmek filan gerekmiyor çünkü iki aşamalı veri serisi revizyonu bir ekonomik programdan daha fazlasını elde etmemize yol açmış. Evvelki gün ekonomiden sorumlu bakanlarımız öyle söyledi. Pek de neşeli duruyorlardı. Müsaadenizle bugün burası ve orası arasındaki ciddiyet farkı üzerinde duralım. İnsan buralarda olup bitenlere bakınca, "acaba problemlerden yakınan işadamlarımızı bir an önce, çok geç olmadan, oraya mı göndersek?" diye düşünmeden edemiyor. Malum talimat oradan gelince akan sular duruveriyor. Gelin önce buradan bir başlayalım: Bilmem, farkında mısınız? Bir milli gelir serisi revizyonu yaptık, ekonomide problem filan kalmadı. "Ekonomik reformlara öncelik verilsin" diye nümayiş yapılan tüm ülkelere örnek teşkil edecek bir program uyguladık doğrusu. Üstelik operasyonun tamamını Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) gerçekleştirdi. Diğer kamu idarelerimizden hiçbir destek almadan ve de koordinasyona ihtiyaç duymadan TÜİK tek başına memleketimizi daha yaşanır bir hale getiriverdi. Bakın "iki aşamalı veri revizyonu operasyonu" nelere yol açtı? Önce nüfus sayımı sonuçları revize edildi. Memleketimizde yaşayan sayısının zannettiğimiz gibi 74 milyon olmayıp, 70 milyon olduğu açıklandı. Operasyonun ilk ayağında kişi başına milli gelirimiz yıllık yaklaşık 7800 YTL'den 8200 YTL'ye çıkıverdi. "Haydi, yine durumumuz iyi" diye düşünürken bu kez de milli geliri tahmin ederken kullanılan bazı varsayımları değiştirip, milli geliri de 576 milyondan, 758 milyon YTL'ye atıverdik. Operasyonun ikinci ayağı ile birlikte kişi başına milli gelirimiz bir ay içinde yıllık 11000 YTL'ye kadar yükseliverdi. Dün konu üzerine konuşan sayın bakanlarımız öncelikle ve özellikle cari açığın milli gelire oranının nasıl düştüğünden dem vurup, Türkiye'nin artık daha az riskli bir ülke olduğunu vurguladı. Sahi mi? Yoksa ortada değişen hiçbir şey yok mu? Elbette yok. Bunu görmek için eski ve yeni milli gelir serileri arasındaki ilişkiye bakmakta fayda var. Ülkemizde kayıtdışı işlemlerle ilgili varsayımları biraz daha genişlettiğinizde milli geliriniz her yıl için yukarıya doğru yükseliveriyor. Bu birincisi. İkincisi, Türkiye ekonomisi 2004 yılından beri her yıl biraz daha yavaş bir büyüme performansı sergiliyordu. Eğilim, bu kez Şekil 2'den izleyebildiğiniz gibi, aynen devam ediyor. Üçüncüsü, cari işlemler açığı 2002 yılından beri artmaya devam ediyor. Kamu borç stokunun milli gelir içindeki payı da eskisi gibi azalmaya devam ediyor. Bu da dördüncüsü. Dolayısıyla ekonomimizin içinde olduğu trendlerde bir değişim yok ama TÜİK'in iki aşamalı veri revizyonu programı sanki olmayan ekonomik programımızın yerine geçmiş gibi davranıyoruz. Pek güzel yapıyoruz. Bu arada yerli yatırımcılarımızın artık morali azıcık bozulmuş gibi duruyor. Eskiden birileri çıkarken hemen ellerindeki yabancı paraları satıp, çıkışın kurda fazla harekete yol açmasını aslanlar gibi önlerlerdi. Bakın bu hafta tam da öyle olmadı. "Ne olur ne olmaz, belki de gittiği kadar gider" deyip yerli yatırımcılarımız ilk kez kenarda beklemeyi tercih ettiler. YTL de hızla değer kaybetti. Sonra dışarıda "tarihte görülmemiş" boyutlardaki bir müdahale gelince, YTL yeniden değer kazandı. Sonra yine kaybetti. Bizimkiler "ne olur ne olmaz belki bu kez gittiği kadar gider" deyince biz dışarıdaki dalgalanmadan daha fazla etkilenir hale geldik. Bize kalırsa içeride artık böyle bir hava değişikliğine hazırlıklı olmakta fayda var gibi duruyor. Nedenler arasına "iki aşamalı TÜİK operasyonunu" program olarak sunma telaşı ile istihdam paketi ile yük azaltıp, kıdem tazminatı ile yük getirme planını da ekleyiniz lütfen. Bu arada dışarıda Lipsky uluslararası bankacılık krizinin daha önce düşünülmeyenleri düşünme aşamasına doğru ilerlediğini vurguladı. Üstelik IMF'nin rolünü de tam burada tanımladı. Buna göre kamu otoritelerinin ortadaki bankacılık krizinin çözümü için kamu kaynaklarının kullanımını da içeren yeni taktikler üzerinde düşünmeye başlamaları gerekiyordu. Gereken kaynakların gereken ülkelerin kamu otoritelerine temininde IMF de bir rol oynayabilirdi. Size daha önce bu sütunlardan ne demiştik?: Hiçbir bankacılık krizinin önemli miktarda kamu kaynağı kullanılmadan temizlenmesi mümkün değildir. Baturalp Candemir'in ifadesiyle, Fed "eski bira şişeleri ile eski gazeteler karşılığında da likidite vereceğini" söylediğinde ortada ciddi bir problem görmek gerekiyordu. Vaziyet sanıldığından daha ciddidir. Bize iki aşamalı veri revizyonu operasyonu yetmez. Türkiye'nin acilen yeni bir hikayeye ihtiyacı vardır. Türkiye'nin program ihtiyacı devam etmektedir. Sorumlularına duyurulur.
Bu yazı 14.03.2008 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024
Güven Sak, Dr.
19/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
16/11/2024