TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Eskiden bir özel kurum kamu kontrolü altına alındığında, "devletleştirilmez"di, "millileştirilir"di. "Savaş" bakanlığı yerine "barış" bakanlığı demek gibi. Bakın yine öyle oldu. Geçen pazar, Birleşik Krallık Maliye Bakanı Alistair Darling, problemli Northern Rock (NR) bankasının "millileştirildiğini" açıkladı. Bu acaba yeni başlayan bir eğilimin ilk işareti sayılabilir mi? Yoksa uluslararası bankacılık krizinde asıl tedaviye şimdi mi başlıyoruz? Acaba bir dönüm noktasında mıyız? Öyle. Ama galiba bunun NR olayı ile bir alakası yok. Gelin bir bakalım. NR, geçen eylül ayında, zor duruma düşünce, İngiltere Merkez Bankası'na başvurarak acil yardım talebinde bulunmuştu. Zaman, uluslararası bankacılık krizinin ilk evresiydi. Birbiri ardına kötü haberler geliyor, kimse kimseye güvenmiyordu, çünkü kimse kimsenin ne kadar bilanço hasarı taşıdığını bilmiyordu. Aslında NR'ın problemi ABD'deki bankaların problemleri gibi karmaşık değildi. ABD bankalarındaki problem "icat çıkarmaktan"dı. Bu kriz herkes için yeni bir krizdi ama NR'ın krizi bildiğimiz eski krizlerdendi. Kimse kimseye güvenmeyince, kimse kimseye gecelik kredi açmamaya başladı. NR'ın bilançosunun varlık bölümünde bir hasar yoktu. Sorun bilançonun fonlama bölümünde kısa vadeli fonlama ihtiyacının yüksekliğiydi. Bilenler hatırlarlar: Ortada bir Demirbank meselesi vardı! Sonunda merkez bankası, NR'ı yaklaşık 25 milyar İngiliz Poundu tutarında fonladı. Ama sonra kaptırdığı parayı geri alabilmesine imkân verecek bir alıcı özel firma bulamadı. Böylece "evlat" edinilen bankayı millileştirmekten başka çare kalmadı. Demirbank türü meselelerin başka türlü çözümü olmaz. Kim ne derse desin. Olmaz. Şimdi bu olaya nasıl bakalım? İsterseniz hemen iki sonuç çıkartalım: Birincisi, eylül ayından şubata bankanın millileştirilmemiş olması olsa olsa hatadır. Bugün başlatılan operasyonun aslında aylar öncesinden gündemde olması gerekirdi. 25 milyarı, derin likidite ihtiyacı içinde olan bir bankaya verdiğinizde aslında onu "evlat" edinirsiniz. "Evlat" edindiğiniz anda ise onu rekabet içinde olduğu özel bankalardan ayrı bir yere koyarsınız. O nedenle bu tür bir operasyon başladığında, ortaklık yapısının da daha başlangıçta değiştirilmesi gerekir. İngiltere'de muhalefet, 1977 yılından beri bu ilk "millileştirme"ye elbette tepki verecektir. Thatcher dönemi öncesine dönmekten bahsedilecektir. İşçi Partisi için bu gelişme politik olarak iyi değildir. Ama yapılacak başka bir eylem de yoktur. Bu birinci tespit. Şimdi gelelim, ikinciye. NR olayı uluslararası bankacılık krizinin çözülmekte olduğuna, çözümü için bir yol bulunduğuna dair bir karine teşkil edebilir mi? Bize kalırsa, etmez. Yukarıda vurguladık: NR'ın problemi, Amerikan bankacılık krizinden kaynaklıdır ama oradaki problemin doğrudan bir yansıması değildir. Böyle bakıldığında, NR bir düzenleyici otorite için kolaylıkla çözülebilecek bir hadise niteliğindedir. Düzeltelim: ABD'deki durum ile karşılaştırıldığında, İngiltere'deki hadise daha kolaydır. Peki, neden böyledir? 1997 uluslararası finansal krizini hatırlıyor musunuz? O vakit, problem bizim gibi ülkelerin finansal piyasalarında patlamıştı. "Ahbap çavuş kapitalizmi" (crony capitalism) tanımlaması ile Japon modelini yerden yere vurmak mubahtı. İşte o günlerde, ikinci en çok kullanılan sözcük "bulaşma" (contagion) idi. Hatırladınız mı? Kriz, bir ülkeden diğerine atlardı. Şimdilerde ise krizin Amerikan finansal piyasalarında bir piyasadan diğerine atladığını görüyoruz. Bu, krizin ikinci evresi. İlk evrede kimse kimseye güvenmiyordu, çünkü bireysel gayrimenkul piyasasına ilişkin olarak bilançolarda taşınan risk/hasar daha bilinmiyordu. Şimdi burayı daha iyi biliyoruz. Bildikçe bireysel gayrimenkul piyasasından diğer piyasalara bir "bulaşma" tehdidi olduğunu görüyoruz: Bono piyasası, öğrenci kredileri piyasası, kredi kartı piyasası ve diğerleri. Bağlantı nereden geliyor? Kriz bir piyasadan diğerine nasıl atlıyor? Bağlantı, "gelir akımı sigortalama" şirketlerinden geliyor. Onlar sarsılınca, onların aracılık ettiği menkul kıymetler de sarsılıyor. Kriz, "gelir akımı sigortalama" şirketleri vasıtasıyla bir piyasadan diğerine bulaşıyor. Hastalık piyasadan piyasaya sirayet ettikçe daha yeni fiyatlanmış bilançoları bir kez daha fiyatlamak gerekiyor. Ortaya bir "hangi birini millileştirelim" hali çıkıyor. Kimse kimseye güvenmiyor, doğru dürüst fiyat teklifi veremiyor. Birleşik Krallık hükümeti otuz yıldan beri ilk kez bir şirketi millileştirmek zorunda kalıyor. Peki, buradan bize ne çıkar? Daha göreceklerimiz vardır. Sayın Abdüllatif Şener'in geçenlerde söylediği gibi, biriken riskler fiyakaları bozabilir.
Bu yazı 19.02.2008 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024
Güven Sak, Dr.
19/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
16/11/2024