TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Son yazım “acilen düzgün bir ekonomi programına ihtiyaç var” malumunun ilanı ile bitiyordu. Cuma günü açıklanan BDDK kararından sonra artık ‘acilen’ yerine ‘çok acilen’ demek gerekiyor herhalde. ‘Çok acilen’, çünkü bu gidişle ilginç karar sayısı giderek artacak gibi duruyor.
Aynı gün Hazine ve Maliye Bakanlığı’ndan da bir açıklama geldi. Altı ay vadeli Gelire Endeksli Senet (GES) ihracına 6,6 milyar liralık toplam talep gelmiş. Bu tahvili satın alacaklara vaat edilen faiz –ki yüzde 23’ten biraz yüksek, yüzde 18 civarında olan alternatif altı aylık mevduat faizinin oldukça üzerinde. Normal koşullar altında, yüzde 18 alternatifine karşılık yüzde 23 kaçırılmayacak bir fırsat olmalı. Ama enflasyon yüzde 74 olunca ne yüzde 18 ne de yüzde 23 bir anlam taşıyor. Bırakın bu oranları, altı ay sonrası için beklenen enflasyon yüzde 65 düzeyindeyken, yüzde 50 getiri de de teklif etseniz işe yaramıyor. Durum, gelen teklif tutarından belli.
Faiz bu kadar yanlış bir yerde olunca, lira cinsinden tasarruf yapmak istenmiyor. Ya enflasyon nedeniyle bazı harcamalar öne çekiliyor ya da döviz cinsinden mali varlıklara yöneliyor ekonomik birimler. Döviz cinsinden kur korumalı mevduat var. Ona olan talep döviz kurunu yukarıya itmiyor ama Hazine’nin yükünü artırıp Türkiye’nin riskini yükseltiyor. Risk yükselince kur da yükseliyor. Sıçrayan gayrimenkul fiyatları dikkate alınınca, en önemli alternatif olarak döviz kalıyor geriyor. Öte yandan ucuz faizle krediye ulaşabilenlerin bir kısmının ‘çeşitli taklalar atarak’ döviz almaları da söz konusu. Hal böyle olunca da döviz kuru tüm çabalara rağmen yükseliyor. Sadece bu nedenle mi artıyor döviz talebi? Elbette hayır.
Yine geçtiğimiz hafta içinde önümüzdeki bir yılda vadesi gelen dış borç tutarı da açıklandı: Yaklaşık 182 milyar dolar. Bunun ticari ilişkiler nedeniyle rahatlıkla ‘döndürülebilecek’ kısmını çıkarın. Diyelim ki 40-50 milyar dolar. Azımsanmayacak bir tutar ama normal koşullarda Türkiye gibi büyük bir ekonomi için sorun da olmayacak bir tutar. Ama normal koşullar altında. Oysa sıçrayan risk primi nedeniyle dolar cinsinden borçlanma faizleri de sıçradı. Mesela Hazine şu sıralarda dolar cinsinden yurtdışından borçlanırsa yüzde 10 civarında faiz ödeyecek. Döviz borcunu bu faiz civarında bir faizle yeniden borçlanarak ödemek istemeyen borçlular olabilir. O zaman 40-50 milyar doların bir kısmının yurtiçi kaynaklarla ödenmesi gerekir. Yurtiçinde döviz talebini artıran ve kura yukarıya doğru baskı yapan bir unsur bu. Buna bir de yılın ilk dört ayında 21 milyar dolara ulaşan ve önümüzdeki dönemde artarak devam etmesi beklenen cari açıktan kaynaklanan finansman ihtiyacını ekleyin.
BDDK’nın aldığı son karar yukarıda değinilen sorunların biri hariç hiçbirine çare değil. O ‘hariç’ olan sorun da ucuz lira cinsinden kredi alıp dövize dönülmesi. BDDK’nın Pazar günü yayınlanan açıklamasında açıkça belirtiliyor bu amaç. Tamam da ana nedeni ortadan kaldırmadıkça böyle bir kararın ne kadar etkin olması beklenir? Sermaye kontrolleri üzerine yapılan araştırmalar, hele kapsamlı bir çerçevede iyice ölçerek ve biçerek alınmadılarsa bu tür kararlar, finans kurumlarının ve şirketlerin düzenlemelerin arkasından dolanmakta zamanla uzmanlaştıklarına dikkat çekerler. Diyelim ki bunu da önledik. Yine aynı noktaya geliyoruz: Temel sorun orada öylece duruyor. Üstelik bu kararın bir de sevimsiz kısmı var: “Ya şu da yapılırsa” gibi lüzumsuz yere kulağa kar suyu kaçırma potansiyeli taşıyor.
Bu köşe yazısı 28.06.2022 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlandı.