TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Geçen yıl yüzde 11 oranında büyüdük. Bu yılın ilk çeyreğinde ise geçen yılın aynı dönemine kıyasla GSYH yüzde 7,3 oranında arttı. Yüksek büyüme oranları oldukları çok açık. Sevinmeli miyiz? GSYH büyümesinin tek başına fazla bir anlam taşımadığı çoğu iktisatçının bildiği bir gerçek. Ekonomi büyürken çevre kirliliği artıyor ve gelecek nesillere yaşanılmaz bir ‘doğa’ mı bırakıyoruz? Kadına şiddet artıyor mu? Adalet mumla mı aranıyor yoksa adil bir yargı mı var? İnsanlar mutlu mu? Gençler bir an önce başka ülkelere kapağı atmak mı istiyorlar yoksa ülkelerinde yaşamaktan çok mu keyif alıyorlar? Peki, GSYH büyüyorken, yani toplumun toplam geliri artıyorken, bu artıştan herkes kabul edilebilir düzeyde yararlanıyor mu? Yoksa bir azınlığın geliri hızla yükselirken, çoğunluğun geliri azalıyor ya da çok sınırlı mı artıyor?
Soruları çoğaltmak mümkün. Gerek yok. Salı günü açıklanan ilk çeyrek GSYH verilerini gelir tarafından inceleyince çok çarpıcı durum hemen belirginleşiyor. Şu: Emeğiyle geçinen kesimin GSYH’den aldığı pay 2019’dan bu yana sürekli düşüyor. Hem de ne düşme: Tam bir ‘çakılma’ söz konusu. Dahası, bu pay tarihsel olarak en düşük düzeyinde. Payın bu düzeyde olduğu üç dönem daha var: 2004 ilk çeyrek, 2006 ikinci ve üçüncü çeyrek. Bir diğer çarpıcı nokta da şu: 2001 krizinde emeğiyle geçinenlerin toplam gelirden aldıkları pay şimdikinden daha yüksekmiş. Tüm bu olguları grafikten görmek mümkün. Bir de not: Grafiğe sermayenin GSYH’den aldığı payı koysaydım, işgücünün payının tam tersi bir hareket gözlenecekti.
Bu çok sevimsiz gelişmede enflasyonun ve sendikaların güçsüzlüğünün oynadıkları rol sanıyorum yeteri kadar açık. Enflasyon, ücretleri ve maaşları üzerinde pazarlık gücü olmayan kesimleri vuruyor. Özellikle enflasyonun azdığı dönemlerde, bir lütuf gibi yapılan yetersiz maaş ve ücret artışları, birkaç ay sonra bir anlam taşımıyor. Geniş halk kesimlerinin satın alma gücü birkaç ayda eriyor. Bunun tipik örneği, asgari ücretlinin başına gelenler. Ocak ayından geçerli olmak üzere net asgari ücret yüzde 51 oranında yükseldi. Bu artışın önemli bir kısmı zaten geçmiş enflasyonu telafi etmek içindi. Cuma günü Mayıs enflasyonu açıklanacak. Asgari ücretli açısından gıda enflasyonu çok önemli. İlk dört ayda yüzde 44 artmıştı. Mayıs ayındaki yükselişle birlikte, gıda fiyatlarındaki beş aylık artış asgari ücretteki artış kadar, belki de ondan fazla olacak. Türkçesi şu: Asgari ücret yeniden artırılmazsa, asgari ücretli ocak ayında bir sepet gıda malı satın alabiliyorken, artık o sepeti dolduramayacak; bir süre sonra yarım sepetle yetinmek zorunda kalacak.
Bu köşe yazısı 02.06.2022 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlandı.