TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Önce Birinci Çukur Kanunu: “Eğer bir çukurun içindeyseniz, ilk yapacağınız artık kazmayı bırakmaktır.” Türkiye’nin içinde debelendiği çukurdan çıkmak için ilk yapılması gereken tam da budur. Bir çukurun içinde debelenmenize neden olan her neyse artık onu yapmayı bırakmak gerekir.
Peki, kazmayı bırakmak, kendi başınıza açtığınız belaya neden olan beyhude işler dizisinden vazgeçmek, çukurdan çıkmak için yeterli midir? Hayır.
İkinci Çukur Kanunu şöyle der: “Artık kazmayı bırakmış olmanız, bir çukurda olduğunuz gerçeğini değiştirmez.” Durumun vahametini artıran hatadan dönmüş olmanız, bundan sonra doğru adımları atmaya hazır olduğunuz anlamına gelmez.
Şirketlerin hızla artan enflasyon sonucunda yükselen işletme sermayesi ihtiyacına gözlerinizi kapamayın
Ben bu aralar ekonomideki gidişata baktığımda bu ‘Çukur Kanunları’nı hatırlıyorum doğrusu. Gelin kısaca bir bakalım. Neydi? Döviz kuru arka kapı operasyonları, yakın takip ve uyarılar ile sabit tutulduğunda, enflasyon o ay olmadı bu aya düşerdi. Aylar geçti enflasyonda hala bir yavaşlama eğilimi yok.
Ayrıca o ay olmadı artık bu aya cari işlemler dengesi fazla vermeye başlar diye bir beklenti vardı. O da tutmadı. Cari işlemler dengesi giderek daha büyük bir açık vermeye başladı. Ne oldu? Yürütülen ekonomi politikasının bir işe yaramadığı ayan beyan ortaya çıktı.
Yalnız enflasyon oranları değil, döviz piyasasına erişim yasakları da 1970’leri andırıyor
Şimdi ben yüksek ithalat gereği olan sektörlerde faaliyet gösteren şirketlerin banka kredilerine bir nevi miktar kısıtı koyma eğilimi görüyorum. Çok yanlış. Aynı 1970’lerde gibiyiz. Enflasyon artıyor. Enflasyon arttıkça şirketlerin işletme sermayesi ihtiyacı da artıyor.
Tüketici için enflasyon yüzde 70 ise, şirket girdileri açısından enflasyon yüzde 120. Nedir? İşletme sermayesi ihtiyacı üretici fiyatları enflasyonuna paralel olarak artıyor. Böyle bir ortamda, bankaların şirketlerin işletme sermayesi ihtiyacındaki artışa intibakını zorlaştırmak arz yönlü bir şok ile enflasyonist süreci yalnızca besler. Bu nedir? Çukurdayken, bilerek ve isteyerek kazmaya devam etmek demektir.
Şirketlerin ithalat için ihtiyaç duydukları dövize erişmelerini zorlaştırırsanız ne olur? 1970’lerde olan olur. Döviz ihtiyacını paralel piyasadan karşılamaktan başka bir çare kalmaz. Ne olur? Şirket hesapları bozulur. Kayıtdışılık artar. Şirketler yasa dışı işlere zorlanır. Daha önce oldu. Yine olur. Nedir çukurdayken kazmaya devam etmektir.
Elektronik Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanun Taslağı’nı siz şimdi bir daha düşünün
Bu kadar da değil. Elektronik ticaretin düzenlenmesi hakkında kanunda değişiklik yapılması hakkında kanun teklifi taslağını gördünüz mü? Görmemişsinizdir. Çünkü etrafta bir taslak yok yalnızca bir şayia var şimdilik. Sabah gazetesinden Sayın Dilek Güngör yazdı, Ticaret Bakanlığımız e-ticarette “haksız rekabet”i önlemek için hazırlıyormuş. Ben “bir yabancı şirketin piyanın yüzde 75’ine hakim olması iyi değildir” diye dinledim bilenlerden, en çok da “Bu e-ticaret platformu kar etmeden çalışıyor, biliyor musunuz?” sorusunu sevdim.
Bu işlerde pazar tanımının nasıl yapıldığı önemli. Yerli ve yabancı ne demektir o da önemli. Koskoca bir perakende pazarı içinde e-ticaretin payı Avrupa'da nedir, Türkiye'de kaçtır? Bu sorular yeterince tartışıldı mı? Pek sanmıyorum. Bir de kâr meselesi var. Teknoloji sektörlerinde yatırdığını birkaç yılda geri almak mümkün değil. Sizce şimdi Tesla’nın sahibi Elon Musk’ın milyarlarca dolara almaya hazırlandığı, uğruna bir yatırımcı grubunu bir araya getirmeye çalıştığı twitter kar ediyor mu? Hayır.
Yatırım bugüne değil geleceğe, gelecekteki gelir akımlarına yapılıyor teknoloji alanında. Üstelik yatırım yapacaklardan biri geçen gün İngiliz Financial Times gazetesine “Musk’ın bir iş planı yok ama doğrusu ben umutluyum” diyordu. Ortada daha somut bir kazanç yok ama millet para koyuyor, teknoloji sektörü böyle işte. Ama gelin görün ki, yirminci yüzyılın anlayışı ile 21. yüzyıla bakınca böyle sakil tasarılar ortaya çıkabiliyor.
Türkiye’de iş yapmak deyince iki yılda koyduğu parayı inşaat yatırımlarından geri almaya alışkın olanlar şimdi kamu gücünü arkalarına alarak ile aynı işi teknoloji yatırımlarında tekrarlamak istiyor olabilirler. Ama nedir? Ne olduğu belli olmayan düzenlemeler, ülkenin rekabet gücü ve memlekete yabancı sermaye girişi için iyi değildir. Not edeyim aklınızda bulunsun.
Ayrıca e-ticaret düzenlemesi ile de yine ithal mallara erişimi zorlaştıran bir kanal açılmaya çalışılıyorsa bu düzenleme iyi fikir değil. Neden? Tanım gereği e-ticaret platformları aynı süpermarketler gibi, yabancı mallara erişimi zaten kolaylaştırıyor. Böyle bakarsanız, E-ticaret aynı bir köprü gibi hem ihracatı artırabiliyor hem de ithalatı. Bu açıdan ürküttüğümüze değmez buradan çıkacak sonuç, ben size söylemiş olayım. Zaten bizim platformlarda ithalat daha sınırlı ama Türkiye’de üretilen mal da ithalatsız üretilemiyor, bakın o var. Geliyoruz bir türlü azalmayan cari işlemler açığı işine.
Bu tasarının Türkiye’ye yabancı sermaye girişini, KOBİ’lerimizin yurt dışına açılışını, ihracatımızı, istihdamı ve enflasyonist süreci olumsuz etkileme potansiyeli ithalatı engelleme potansiyelinden çok daha fazla olacak. Değmez. Bu çerçevede, ben bu tasarıyı da çukurdayken kazmaya devam sinyali olarak alıyorum.
Dijital dönüşüm çağında Türkiye’nin hızla büyüyen e-ticaret piyasasını elbette düzenlemesi gerekiyor. Ancak bu düzenlemelerin piyasanın gelişmesini zorlaştırmaması, kolaylaştırması esas olmalı. Büyümeyi engelleyen değil büyüyenin pazar gücünü rakipleri ve müşterileri aleyhine kullanmasını engelleyecek bir çerçeveye ihtiyaç var. Bu tasarı öyle değil. Bu konu ile ilgili Rekabet Kurumu’nun olumlu görüşü alınmışsa. Vaziyet daha da kötü demektir.
Ukrayna için Marshall Planı hazırlıkları şimdiden başladı
Türkiye’nin önünde geniş bir fırsatlar alanı varken, kendi kazdığı çukurda beyhude işlere odaklanarak debeleniyor olması ciddi bir talihsizlik. Halbuki geçen hafta içinde, 5 Mayısta, Beijing’teki Avrupa Odalar Birliği’nin (Euro Chambers in Beijing) yaptığı bir anket Çin’in pandemi yönetimi anlayışı nedeniyle operasyonlarını Çin dışına kaydırmak isteyen şirketlerin oranının yüzde 23 olduğunu gösterdi. Bu oran 2022 başına göre iki kattan fazla artmış durumda. Ayrıca şirketlerin yüzde 7’si de Ukrayna savaşı etkisiyle operasyonlarını Çin dışında bir ülkeye kaydırma isteğini dile getirmiş.
Çin’in sıfır COVID politikası nedeniyle en azından 45 şehirde uyguladığı kısmi ya da tam kapanma politikasından şirketlerin üçte ikisi şikâyetçi. Özellikle lojistik/depolama, iş seyahatleri ve yüz yüze iş görme konularında getirilen engellere yönelik şikâyet oranları yüzde 94, yüzde 97 ve yüzde 94 olarak sıralanıyor.
Küresel değer zincirleri yeniden yapılanırken Türkiye’nin etrafında olup bitenler konusunda daha fazla dikkatli olması ve hazırlık yapması gerekiyor. İlk yapılacak olan nedir? Kazmayı bırakmaktır. Ben geçen hafta özellikle Moskova’dan ayrılan yüksek teknoloji şirketlerinin İstanbul yerine Dubai’yi tercih ettiklerine ilişkin haberlerden rahatsız olduğumu ifade etmek isterim doğrusu. Gaflet herhalde, ne diyeyim?
Şöyle bir kafanızı kaldırıp etrafa bakın isterseniz. Nisan ayında en çok konuşulan konulardan biri Ukrayna’nın yeniden imarı için hazırlanmakta olan Marshall Planı konusuydu. Öyle görünüyor ki, firmalarımız için fırsat alanı zaman içinde açılacak değil zaten şimdiden açılıyor. Amerikan başkanı en son Ukrayna için 30 milyar doları aşkın bir bütçe talep etti. İşgal sonrası imarı planlamak değil söz konusu olan, ekonomiyi canlandırmak, bir an önce yıkılanı yapmaya hemen başlamak temel amaç. Ordunun hareketi bile yolların köprülerin bazı fabrikaların hızla yeniden yapılmasını gerektiriyor sonuçta.
Rusya-Ukrayna savaşının ilk çeyreği dolarken, soru artık açık: “Savaç kaç çeyrek sürer?” Böyle bir ortamda Türkiye’nin artık bir ekonomi politikası taklidi yapan beyhude işlerle uğraşmayı bırakıp, işe odaklanması gerekiyor. Bu nedenle Çukur Kanunu’nu hatırlatmak istedim bugün. Önce durumu idrak edelim, sonra yapılacaklara geçelim bir an önce… Neydi?
Birinci Çukur Kanunu: “Eğer çukurdaysanız, bir an önce kazmayı bırakmanız gerekir.”
İkinci Çukur Kanunu: “Kazmayı bırakmanız, hala çukurda olduğunuz gerçeğini değiştirmez.”
Bu köşe yazısı 09.05.2022 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlandı.
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024
Güven Sak, Dr.
19/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
16/11/2024