TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Hafta sonu Referans'ında konumuz son derece basitti: "Bankaların risk iştahı nasıl artırılır" diye sormuştuk. Bankaların eskisi gibi gürül gürül kredi dağıtmaya başlamaları zor görünüyordu. Olay aslında aynen o Nasreddin Hoca fıkrasındaki gibiydi, gelişmiş ülkelerin finansal piyasalarında son dönemde bir "kazan doğuran kazan mekanizması" vardı. Şimdi artık yok. "Kazan doğuran kazan mekanizması" aynı zamanda "likiditeyi katlama mekanizması"ydı. Biri gidince öteki de bitecek. Dikkat edin, likiditenin aslı bitmeyecek ama ortadaki bolluğu yaratan köpüğü gidecek. Bundan böyle bir süre ek risk üstlenmek artık eskisi kadar kolay olmayacak. Ekonomide biriken riski yönetemeyenler, şimdi iktisadi krizi yönetecekler. Buradan Türkiye'ye dersler var. İlk ders bugün: Riskini iyi yönetmeyi beceremeyen, kriz yönetimini öğrenmeye başlamalıdır. IMF'nin "Finance and Development" dergisinin Aralık 2007 sayısındaki makalesinde Randal Dodd, şöyle soruyordu: "Bireysel gayrimenkul kredileri piyasasındaki 34 milyar dolarlık sorunlu kredi, nasıl oldu da 57 trilyon dolarlık Amerikan finansal piyasasını kökünden sarsmayı başardı?" Aslında neden gayet basit. Finansal piyasa aktörleri birbirlerine güvenmemeye başladılar. 34 milyar dolarlık kredi aslında toplamın içinde devede kulak. Ama o 34 milyar dolar, sinek küçüktür ama mide bulandırır hesabı, güven kaybını getirdi. İsterseniz şöyle anlatalım: Finansal piyasalarda işlem yapanlar her işlemde bir "karşı taraf riski" üstlenirler. Bir işlem piyasada gerçekleştikten sonra hemen tamamlanmaz, işlemin tamamlanması için bir dizi mekanik aşamanın yerine getirilmesi gerekir. Kontrat el değiştirir, para el değiştirir. Hesaplar değiştirilir. İşlem piyasada bir saniyede değil, o arka ofis aşamaları bittikten sonra tamamlanır ve herkes, üzerinde bir saniyede anlaşılan yükümlülüklerini yerine getirir. Sistemin işlemesini garanti altına alan, herkesin yükümlülüklerini yerine getireceğine duyulan güvendir. İşler böylece hızla ve etkin bir biçimde yürür. Kimse tamamladığını zannettiği işlemin geçerliliğinden endişe duymaz. Finansal piyasa mimarisinin özü "karşı taraf riski"nin en aza indirilmesidir. İşte "34 milyar dolarlık sinek" tam da bu noktada güven kaybına yol açmıştır. Dolayısıyla şimdilerde karşı taraf riskinin olmadığını tekrar ve tekrar kanıtlamak gerekmektedir. Tam da onun için merkez bankaları herkese, herkesin yükümlülüklerini yerine getireceğine ilişkin güvenceler vermeye çalışmaktadırlar. Güven olmadan işlem olmaz çünkü. Şimdi böyle bir ortamda sorumuzu yeniden soralım: "Bankaların risk iştahı nasıl artırılır?" El cevap: Kısa vadede bankaların risk iştahı artırılamaz. Bankaların eski güzel geleneksel bankacılık günlerine doğru döneceğimiz bir dönemin içindeyiz. ING Bank'ın başkanı ve CEO'su Michael Tilmant tam da bu nedenle The Banker dergisine bankacılıkta "eski usulün faydaları"ndan bahsediyordu bu hafta sonu zaten. Biz en çok riskin değerlendirilmesinde "bilimsel fasafiso"dan (scientific garbage) kaçınılması gerektiğini söylediği bölümü sevdik. Gelen böyle bir dünya ise düne göre likiditenin katlayarak artmaya devam etmesini beklememek gerekir. O vakit, bunun faiz oranlarına yansımaması düşünülemez. Önümüzdeki dönemde bankalar bildiğimiz bankacılık işlemine dönecekse, bu kısa bir süre için bile olsa, faiz oranlarının artmasını beklemek gerekir. Bu birinci tespit. Şimdi gelelim, bankaların risk iştahı ile bağlantılı ikinci konuya: "Tüketicilerin harcama iştahının azalması nasıl önlenir?" Amerikan hanehalkı, tüketimini azaltmamaya nasıl ikna edilir? 150 milyar dolarlık mali harcama paketi işe yarar mı? Bize kalırsa, aç ve açıkta olanlar dışında, orta vadede gelir ve borçlanma akımlarının geleceği hakkında bir fikir sahibi olmayan bir tüketici bu dönemde eline geçen fazladan parayı koşup harcamaz. Herkesin daralmadan bahsettiği bir ortamda, hali vakti yerinde bir tüketici cebine koyduğunuz fazladan parayı neden harcasın? Bankaların davranış değiştirdiği bir ortamda, tüketicilerin daha temkinli olmasını beklemek normal değil midir? Bize, hemen gidip harcamazlar gibi geliyor. Bunun için önce sistemin yeniden işlemeye başlamasını beklerler. Bu ikinci tespit. Bankaların yeniden sermayelendirilmesine yönelik operasyon, sistemin tamir edilmekte olduğuna dair sağlam bir işaret olacaktır. Ama hâlâ ortada yoktur. Dikkat ederseniz, önümüzdeki problem, krizin nasıl yönetileceğine ilişkindir. Neydi ilk dersimiz: Riskini iyi yönetmeyi beceremeyen, kriz yönetimini öğrenmeye başlamalıdır. Yöneticilerimizin buradan acil ders çıkarmalarında fayda vardır.
Bu yazı 29.01.2008 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024
Güven Sak, Dr.
19/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
16/11/2024