TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Dünyanın gündeminden ne kadar koptuğumuzun farkında mısınız? COVID-19 küresel salgınına rağmen hem de. Bu Aralık, Çin ayı oldu bir nevi. Bir yandan Cang’I (Chang’e) üç haftalık seyahatten sonra topladığı taşlarla aydan döndü. Uzay Ekonomik Bölgesi yine tartışılmaya başlandı. İngilizler, Çin ekonomisinin beklenenden beş yıl önce 2028’de Amerikan ekonomisini geçip dünyanın en büyük ekonomisi olacağını açıkladılar ve bu arada Çin, 2021’de öncelikle orta direği sağlamlaştırmaya yöneleceğini açıkladı. Bakın neler oldu.
Aralık ayında Çin’in insansız uzay aracı Cang-I (Chang’e)-5 topladığı ay taşları ile döndü. Çin İHA’sı (İnsansız Hava Aracı), Cang’I-5, Kasımın 23’ünde fırlatılmıştı. Gitti, ayda biraz dolaştı. Aralık ayının 16’sında Moğolistan’a indi. Üç hafta. Bu arada, Japonya’nın Hayabusa-2 adlı İHA’sı da, Aralık ayında, altı yıllık seyahatten sonra, bol miktarda uzay taşı ile geri geldi.
Uzay ekonomik bölgesi (space economic zone) çağına giriyoruz
Neden bunlar oradan buradan taş topluyor diye aklınızdan geçiyor olabilir, hemen hatırlatayım. Çin’in uzay programından bir yetkili daha geçen yıl dünya ile ay arasında kalan alandaki (cislunar space) bir “uzay ekonomi bölgesi”nin Çin ekonomisine katkısının yıllık 10 trilyon dolar civarında olacağını açıklamıştı. Biz burada organize sanayi bölgelerini (OSB’leri) dolduramaz ve COVID-19 salgınını, daha OSB’lerde tam olarak yönetemezken, China Aerospace and Technology Corporation’dan Bao Wemin bir “uzay ekonomik bölgesi”nden bahsediyordu bundan tam bir yıl önce dikkatinizi çekeyim. Şimdi oluyor.
2011 yılında Amerikan Kongresi aydan getirilen taşların Çinlilerle paylaşılmaması, Çin’le uzay araştırmaları konusunda işbirliği yapılmaması için bir tasarıyı kabul etti. Çin’in bir nevi düşman ilan edilmesi zaten Trump’tan önce başlamıştı. Cang’I-3, 2013 yılında, aya inen ilk Çin aracıydı. Amerika ve Rusya’dan sonra artık onlar da yapabiliyorlardı bir nevi. Sonra Aralık 2019’da Cang’I-4’ü indirdi Çinliler aya.
2020 yılının adımı ise ay taşlarının toplanarak dünyaya getirilmesiydi. Cang’I-5 Aralık 2020’de görevini başarıyla tamamladı. COVID-19 küresel salgını Çin’in uzay programını da aksatmadı. Nasıl Elon Musk Uluslararası Uzay İstasyonuna müşteri taşımaya 2020’de başladıysa, yakında faaliyete geçecek bir Çin Uzay İstasyonu’na da kenetlenme denemeleri başlatabilir, benim gördüğüm.
Çin, 2028’de Amerika’yı geçip dünyanın en büyük ekonomisi oluyor.
Biz daha buralarda 2021 yılı için özel olarak bir tedbir düşünüyor gibi durmuyoruz ama bakın Çinliler öyle yapmıyor. Halbuki 2021 yılı önceki yıllardan çok farklı bir yıl. Şubat 2021’i bitirdiğimizde, Türkiye’de, tam bir yıldır evde oturuyor olacağız. Bu işin Şubat 2021 sonunda bitmeyeceğini de artık biliyoruz sanırım.
Jules Verne’in “İki Sene Okul Tatili”nin gerçek olmasına ramak kaldı, dikkatinizi çekeyim. “Bir çeyrekte biter.” denilen küresel salgının dört çeyrekten fazla süreceği artık kesinleşti sanırım. Hesabı buna göre yapmakta fayda var.
Her yıl Aralık ayında Çin Komünist Partisi Merkez Komitesi ile Çin Devlet Konseyi (Bakanlar Kurulu) bir sonraki yıla ilişkin ekonomi politikası çerçevesini belirlemek üzere bir toplantı (Central Economic Work Conference-CEWC) düzenliyor. Bu yıl 16-18 Aralık arasında yapılan toplantıdan 2021 için ne anladığımın altını çizmek istiyorum bugün.
2021 nasıl olur diye bizim buradan bir yol gösteren çıkmadığına göre, kendi milletlerine yol gösterenlere bakmaktan başka çaremiz yok. Geçen hafta Avrupa Birliği’nin yol haritasından öğrenebileceklerimize değinmiştim. Bu hafta da sıra Çin Halk Cumhuriyeti’nden öğrenebileceklerimizde.
Öncelikle CEWC ortaya bir dizi rakamsal hedef koymadı ama İngiliz araştırma şirketi Center of Economics and Business Research (CEBR), mutad olduğu üzere, dünya ekonomilerini sıraladığı araştırmayı 26 Aralık günü açıkladı. Buna göre, Çin’in COVID-19 ile mücadelede sergilediği performans ekonomik toparlanmaya da yansıyacak ve Çin ekonomisi, beklenenden beş yıl önce 2028 yılında Amerika’yı geçerek dünyanın en büyük ekonomisi olacaktı.
CEBR, Türkiye ekonomisinin ise 2021’de 22’nciliğe gerileyeceğini açıkladı bu arada. İngiliz kuruluşuna göre, Türkiye 2025’te yeniden 18’e yerleşecek sıralamada.
Çin, 2021’de talep reformuna odaklanacak
İkinci olarak ise, 2021 yılında COVID-19 sonrası global toparlanmanın simetrik olmamasını beklemek gerekiyor. Üç açıdan. Bir taraftan COVID-19 tüm sektörleri aynı biçimde etkilemediği için asimetrik. İkinci olarak ise, tüm ülkeler, milletlerini aynı hızla aşılayabilecek organizasyonel kabiliyete sahip olmadığı için asimetrik. Aklınıza hemen bir tek Türkiye gelmesin, “beceriksiz” deyince. Daha kötüleri de var. Üçüncü olarak ise, mevcut aşıların etkilerini ancak aşılamayı tamamlayarak ve de virüsün bundan sonraki hareketlerini izleyerek öğrenebileceğimiz için asimetrik. Bu tespiti Beijing’deki konferansın sonuçlarından çıkartmak mümkün esasen. Nasıl?
Çin, orta direği sağlamlaştırmaya odaklanıyor
Şimdi böyle bakarsanız, öncelikle, talep reformu söylemi bu kez öncekinden daha farklı bir biçimde gündeme geldi Çin’de. Çin, 2008’de Amerika merkezli küresel ekonomik kriz patlayınca da iç tüketim odaklı bir politikaya yönelmişti. Ama bu kez vurgu iç tüketimin niceliğine değil, niteliğine, sürdürülebilirliğine odaklı duruyor. 2020 CEWC’inde vurgu, bu çerçevede, sosyal koruma ağının oluşturulması, gelir dağılımının düzeltilmesi, daha fazla istihdam imkânı yaratılması ve orta sınıfın genişletilmesi üzerindeydi.
Yalnızca küresel toparlanmanın olası zayıflığı kaynaklı bir iç talebin güçlendirilmesi hamlesi değildi söylenen. Aynı zamanda Turgut Bey’in dilinden düşürmediği şimdi Türkiye’de artık tamamen unuttuğumuz “orta direğin güçlendirilmesi”ydi. Doğrusu ben COVID-19’dan çıkış sürecinin temel özelliğinin dünyanın her tarafında orta sınıfın güçlendirilmesi olacağı kanaatini taşıyorum bugünlerde. Türkiye’de de benzer bir güçlü mutabakat alanı olduğunu düşünüyorum. İleride anlatırım.
Bu çerçevede, içerik olarak, ikinci güçlü nokta, ikili sirkülasyon ekonomisi (dual circulation economy) başlığı altındaydı. Çin’in dış talep karşısında iç talebe önem veriyor olması ve iç talebin sürdürülebilir bir biçimde güçlendirilmesi programı Çin ekonomisinin içine kapandığı anlamına gelmiyordu. Yalnızca COVID-19 sonrası ihracat talebinin asimetrik bir biçimde toparlanma ihtimaline dayanıyordu, iç talebe verilen önem. Başka ülkeler Çin Kadar hızlı toparlanamayacağından, Çin, büyüme temposunu korumak için iç talebi destekleyecekti.
Üçüncüsü ise Çin’in Trans Pasifik Ortaklık (TPP) anlaşmasının yerini alan Amerika’nın dahil olmadığı CPTPP(Comprehensive and Progresive Trans-Pacific Partnership)’nin parçası olmayı pozitif bir gözle değerlendirdiği de bu toplantıda açıklandı. Çin içine kapanmıyordu. Amerika’nın girmekten kaçındığı her bölgesel ortalığın içinde yer almak istiyordu.
Son olarak ise, CEWC ile somut olarak ortaya çıktı ki, Çin idaresi “sermayenin kontrolsüz genişlemesi”nden şikayetçiydi. Çin Komünist Partisi artık teknoloji şirketlerinin artan tekelleşmesini düzenlemeler vasıtasıyla kontrol altına almak istiyordu. Aynı Amerikalılar gibi. Alibaba ve Tencent gibi Çinli internet devlerine CEWC öncesi açıklanan sembolik cezalar, yeni dönemin habercisiydi. Orta direk güçlendirilirken, “sermayenin kontrolsüz genişlemesi” de önlenecekti. Çin’in, daha önce anlattığım, Ant Group halka arzındaki negatif tavrı da böylece daha iyi anlaşılmış oldu sanırım.
TCMB doğru yola girince şimdi sıra büyümeyi yeniden başlatacak, yeni istihdam yaratacak bir ekonomi programına geldi.
Geçen aralık ayında şöyle yazmışım, memleketin iktisat politikası deneyi konusunda, “2019 yılı artık bitiyor. Türkiye ekonomisine 2019 yılında hakim olan bahar havası hem şeffaf hem de sürdürülebilir değil. Toplam banka mevduatının yarıdan fazlasının 2019 yılı boyunca artarak yabancı para cinsinde olmaya devam etmesi, milletin bu bahar havasının yapaylığı konusunda bir şüphesi olmadığını gösteriyor. Nedir? Sürdürülebilir olmayan sürdürülemez. Ancak sürdürülebilir olmayan, sürdürülebildiği son noktaya kadar sürdürülebilecekmiş gibi gelir herkese. Hep öyle olmuştur. Daha önce de oldu oradan biliyorum.”. Öncelikle “nitekim yine öyle oldu” diyerek bu konuyu bir kapatayım.
Aralık 2019’da ben bunları yazarken Türkiye’nin CDS risk primi 279’du. Yine G20 ülkeleri arasında Arjantin’den sonra ikinci geliyordu risklilikte. Arada 650’ye kadar çıktı, şimdi yeniden 319’a indi. Fıkra gibi ama aynen böyle oldu. CDS risk primini daha önce “araba devirme konusunda sabıkanız varsa, sigorta priminiz yüksek olur” diye anlatmıştım. Daha çok yolumuz var burada. Türkiye, ana yoldan sapıp, çoluk çocuğun elinde, manasız yere yükselttiği CDS risk primini indirmeyi başardıkça, faiz oranı da kendiliğinden düşecek. Nokta.
Nedir? Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası yeniden bir merkez bankası gibi davranmaya başladığından beri kendi kredibilitesini yeniden inşa etmeye başladı. Fiyat istikrarı ve finansal istikrar gündemi oturdukça, Türkiye’nin artık bir yeniden büyüme ve yeni istihdam yaratma programına odaklanması gerekiyor. Geçen hafta bir bölümünü anlattım. Çin, böyle bir programın COVID-19 sonrası toparlanmada en temelde neye dayanması gerektiğine işaret etti bu yıl CEWC ile bana sorarsanız: Orta Direği Tahkim Edin.
Bu köşe yazısı 28.12.2020 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlandı.
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024
Güven Sak, Dr.
19/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
16/11/2024