TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Küresel finansal krizden sonra büyük gelişmiş ülkelerde basılan bol miktarda para ve çok düşük faiz oranları bizim gibi ülkelerin başına bela oldu. Bu para, Euro Bölgesi krizi ve Fed Başkanı Bernanke’nin ileride parasal sıkılaştırmaya gideceklerini açıklaması sonrasındaki kısa bir dönem dışında Türkiye’ye ve yükselen piyasa ekonomilerine aktı. Hem bankalar hem de finans sektörü dışında kalan şirketler kesimi bol miktarda borçlandılar. Finans sektörü dışında faaliyet gösteren şirketler sadece yurtdışı bankalardan borçlanmadılar; bu dönemde şirketlerin tahvil ihracı yoluyla borçlanmaları da hızla yükseldi. Bu süreçte, yeterli önlemleri almayan ülkelerde çok hızlı iç kredi genişlemesi gözlendi. Finans sektörü dışındaki şirketlerin döviz cinsinden borçları ile döviz cinsinden alacakları arasındaki fark (döviz açık pozisyon) açıldı. Böylelikle, döviz kurundaki sıçramalara karşı bilançoları kırılganlaştı.
Kredi patlaması büyüme oranlarının yüksek düzeylere çıkmasına yol açtı. Bazı ülkelerde yöneticiler bu durumdan elbette çok hoşnut kaldılar; nasıl da yıldız gibi parladıklarının propagandasını yaptılar. Hızlı kredi artışının, yüksek kaldıraç oranlarının (sermayeye kıyasla yüksek borçlanma ya da yüksek kredi-mevduat oranı gibi) ve döviz cinsinden açık pozisyonların ekonomileri son derece kırılganlaştırdığını gösteren sayısız çalışmaya rağmen. Bu gelişmelerin finansal kriz yaşanması olasılığını çok artırdığının iktisatçılarla iyi bilinmesine karşın.
Dolayısıyla, son 11-12 yıllık dönemde bazı yükselen piyasa ekonomileri uyguladıkları (ya da uygulamadıkları) politikalar nedeniyle ekonomilerini zayıflattılar ve krizlere davetiye çıkardılar. Ancak bu madalyonun bir yüzü. Madalyon ya bu; elbette bir de öteki yüzü var. Şu: Bol para basan gelişmiş ülkelerin, tetikledikleri bu büyük finansal sorunda hiç mi kabahatleri yok?
Elbette var. Bu nedenledir ki gelişmekte olan çoğu ülkenin ekonomi kurmayları küresel krizden sonra gelişmiş ülkelerin uyguladıkları politikalar karşısında “uluslararası politika koordinasyonu” önerdiler. Bunlardan en fazla ses getirenlerden biri de dönemin Hindistan Merkez Bankası Başkanı’nın yaptığı açıklamaydı.
Uluslararası politika koordinasyonu ne yazık ki üzerinde çok konuşulan ama içinde bulunduğumuz pandemi sürecine değin bir şey yapılmayan bir konu. Uluslararası politika koordinasyonu hakkındaki yazında bilinen çalışmalardan birinde durumun “Loch Ness Canavarı”nı andırdığı belirtiliyor. Loch Ness İskoçya’da bir gölmüş. Hikâye 1500 yıl önceye gidiyormuş. Neyse, bir nevi bizim “Van Gölü canavarı” durumu; çok konuşulan ama hiç görülmeyen bir şey…
Güven Sak’ın pazartesi gazetemizde çıkan yazısı “canavarın görülme” ihtimalinin belirlendiğini müjdeliyordu. G20 ülkelerinin, önümüzdeki toplantıda gelişmekte olan ülkelerin bir kısmının dış borçlarının affedilmesi konusunu tartışacaklarını yazıyordu. Haydi hayırlısı…
Bu köşe yazısı 03.11.2020 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlandı.
Fatih Özatay, Dr.
27/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
26/11/2024
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024