TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Son yazımın başlığı “Olumlu görünen ama olumsuz bir ayrışma” şeklindeydi. BIS verilerini kullanarak hem yükselen ekonomilerin hem de o grupta yer alan Türkiye’nin dış borçlanmalarını karşılaştırmıştım. 2018’e kadar eğilimler kabaca aynıyken, 2018 ortalarından itibaren iki farklı eğilim gözleniyordu. Yükselen piyasa ekonomilerinin borçları eskisine kıyasla daha yavaş bir tempoda artarken Türkiye’ninki azalmaya başlıyordu. Daha az borçlandığımız için olumlu olarak görülebilecek bu ayrışma aslında olumlu değildi. Zira ayrıştığımız dönem, işsizliğin arttığı, ekonominin çok yavaş bir tempoda büyüdüğü ve hatta bir ara küçüldüğü bir dönemdi. Aynı süreçte makine ve teçhizat yatırımları da azalmıştı.
Kısacası, olan biten, krizlere ilişkin akademik yazında “ani duruş” denilen olguydu. Türkiye’ye yönelik risk alma iştahı Temmuz ve Ağustos 2018’deki Trump’un tweetleri yüzünden bıçak gibi kesilmişti. Dış borçlanmaya bağımlı kırılgan bir ülkede bu ani duruş, şirket iflaslarına ve ekonomik faaliyet hacminin küçülmesine yol açmıştı. Kırılganlığın temel nedeni ise finans dışındaki kesimlerin döviz cinsinden borçları ile alacakları arasındaki farktı. Bu farkın GSYH’ye oranı 2007 sonunda yüzde 7 idi. 2018’in ikinci çeyreğine geldiğimizde ise yüzde 29’a fırlamıştı. Bunun iki temel nedeni vardı. Birincisi, Temmuz 2009’da alınan bir kararla döviz geliri olmayanların döviz cinsinden borçlanmaları üzerindeki engelleri kaldırmıştık. Bu gevşeme kararını ancak Ocak 2018’de geri almıştık. Özellikle tekrar sıkılaştırmanın bu kadar geciktirilmesi önemli bir hataydı. İkinci neden ise büyük merkez bankalarının düşük faiz politikası ve bastıkları bol kepçe paranın gidecek yerler aramasıydı.
Bunları bıkmadan yazıp duruyorum; tekrar da yazacağım. Çünkü önemli hatalar yapılıyor ve hepimizin hayatını derinden etkiliyor bu hatalar. Bugün gelin yazının girişinde sözünü ettiğim ve yüzeyde olumlu gibi görünen olgunun aslında yüzeyde bile olumlu olmadığına ilişkin bir göstergeye bakalım. Grafikte bu sefer bankalarımızın yurtdışından yaptıkları borçlanmanın, yükselen ekonomilerdeki bankaların yurtdışından borçlanmaları ile karşılaştırması var. Yine BIS verilerini, yine 1998-2020 dönemini ve karşılaştırma rahat olsun diye yine 2007’nin ilk çeyreği 100 olacak şekilde düzenlenmiş değerleri ele alıyorum.
Fazla söze gerek yok. Bankalarımız yükselen piyasa ekonomilerine kıyasla çok fazla borçlanmışlar. Zaten finansal krizlerin en önemli öncü göstergesi olan ve Türkiye’de ele aldığım dönemde çarpıcı biçimde yaşanan hızlı kredi genişlemesinin arkasında da bu var. Ona da sıra gelecek…
Bu köşe yazısı 15.10.2020 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlandı.
Fatih Özatay, Dr.
27/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
26/11/2024
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024