TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
15 Temmuz sonrası FETÖ’den ihraç edilen Prof. Dr. Osman Eğri, 3 yıllık suskunluğunu bozarak, Youtube kanalı aracılığıyla “Alevi postu”nda yeniden görüntü vermeye başladı. Osman Eğri, FETÖ’nün Alevi topluluğu içine soktuğu ve kendi ifadesinden anladığımız kadarıyla da Çorum, Tokat, Sivas, Amasya, Eskişehir gibi illerden sorumlu bir “FETÖ casusu”dur.
Osman Eğri hakkında daha ayrıntılı bilgi verecek olursak, 1990 Ankara İlahiyat Fakültesi mezunudur. Kendisi Toygun Atilla’nın “Yıllıktaki FETÖ” haberine konu olan meşhur sınıftan mezun olmuştur.(bknz.) 1990 Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi yıllığından anlaşıldığı kadarıyla da FETÖ'nün akademik mahrem imamı Prof. Dr. Yener Öztürk, Adil Öksüz, Ramazan Emekli, Gürsel Aktepe, Ahmed Bedir, İsmail Acar gibi üst düzey FETÖ’cülerin sınıf arkadaşıdır. Öğrencilik yıllarından itibaren FETÖ içinde yetişen Eğri, 1994 yılında Çorum İlahiyat Fakültesinde Din Eğitimi Anabilim Dalında asistan olarak göreve başlamıştır.
Gazeteci Ruşen Çakır’ın 14 Temmuz 1995’te Milliyet’te Fethullah Gülen ile Aleviler üzerine yaptığı röportaj oldukça önemlidir. Gülen, Gazi olayları sonrası “Ben de Alevi’yim” diyerek dikkatleri üzerine çekmiş ve akabinde Alevilik üzerine çalışılması talimatını vermiştir. Alevi nüfusu ile dikkat çeken Çorum, bu açıdan oldukça merkezîdir. Osman Eğri, FETÖ lideri Gülen’in Alevi çalışmalarının merkezî aktörlerinden biri olarak kendini bu alana kanalize etmiştir.
Osman Eğri, Din Eğitimi Anabilim Dalında doktorasını yaptığı hâlde, “Yaygın Din Eğitimi Açısından Bektâşîlik” başlıklı doçentlik tezi ile 2004 yılında doçentlik unvanını almıştır. 2008 yılında Hitit Üniversitesi bünyesinde açılan Hacı Bektaş Veli Araştırma ve Uygulama Merkezi’ne Çorum İlahiyat Fakültesi dekanı Prof. Dr. Nadim Macit’in tüm itirazlarına rağmen kurucu müdürü olarak atanmıştır. Bu tarihlerde Çorum’dan Amerika’ya gittiği ve Pensilvanya’da FETÖ lideri Gülen ile görüştüğü bilinmektedir. Nitekim bu bilgiler üzerine İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Nadim Macit, Çorum Emniyet Müdürlüğüne resmî dilekçe ile başvurarak izinsiz yurt dışına çıktığının tespitini istemiştir. Hem dönemin Valisi hem de Emniyet tarafından bu işi kurcalamaması konusunda üstü örtülü biçimde tehdit edilmiştir.
15 Temmuz 2016 tarihinden önce yurt dışına kaçmadan geçen zamanda yıllarca Aleviler içine sızarak, köy köy Alevilerin envanterini çıkarmış, Alevi dedelerini fişlemiş, Alevi dedelerinin ellerindeki nadir yazılı kaynakları toplamıştır. 15 Temmuz günü de elindeki belge ve bilgilerle yurt dışına kaçmıştır. Şu an Almanya’da bulunduğu ve orada Aleviler üzerine çalışmaya devam ettiği bilinmektedir. Bu açıdan yurt dışında çektiği videolar FETÖ’nün amaç ve hedeflerini anlamak açısından önemlidir. Bu açıdan en son yayımladığı videolara dikkatlice göz gezdirdim. FETÖ’nün Alevi toplumu içine sızan en önemli casuslarından biri olan Eğri, Aleviliğin tarihi ve cem ritüelinin sembolleri üzerine iki video yayımladı. Bu videolar sıradan dinleyicilere oldukça etkili gelebilir. Özellikle FETÖ’cülerin yaptığı kolajlar, dinî politik dilin arka planı anlaşılmayınca videolar oldukça çekici durabilir. Belagat ve semboller etkileyici gelmesine rağmen hem teoloji hem de dinî politik söylemin sembolik anlamını kavradığınızda, birden büyü bozulur ve söylem üzerindeki cazibe kaybolur.
Eğri, ilk videosunda Bektaşiliğin; Piri Türkistan Hoca Ahmed Yesevi ile birlikte akan bir nehir olduğunu, Lokmanı Perende, Hacı Bektaşi Veli ile Anadolu’ya, Seyit Sarı Saltuk Gazi, Sersem Ali Baba tarafından kurulan Harabati Tekkesi ile de Makedonya ve Bosna’ya yani Balkanlar’a taşındığını söyler. Elbette bu söylemin yanlış tarafı yoktur. Gerçekten de Bektaşilik, Balkanlar’ın İslamlaşmasında oldukça önemlidir.
13. yüzyılda yaşayan Sarı Saltuk (ö. 1297/1298), Anadolu ve Balkanlar’ın fethi, Türkleşmesi ve İslamlaşmasında önemli rol oynayan bir gazi derviştir. Sarı Saltuk gazaları, Türklük ve İslâmiyet’e hizmetleri sebebiyle bir veli olarak kabul görmüş; Anadolu ve Balkanlar’da bulunan çok sayıdaki türbe ve makamı ise geçmişten günümüze ziyaretgâh hâline gelmiştir. Sarı Saltuk hakkında ilk bilgi veren kitabı kaleme alan İbn Serrâc, tarafından “Şeyh Saltuk, evliyanın büyüklerinden, tarikat önderlerinden ve seçkinlerden olup, pek çok kerametleri, açık burhanları, muazzam hâlleri, sayısız ve her zaman geçerli güzel menkıbeleri vardır” ifadeleriyle tanımlanır.
14. yüzyılda yöreyi dolaşan seyyah İbn-i Batuta bu yıllarda yörede “Ahilik” ile birlikte “Sarı Saltuk inancının” yaygın olduğunu, Altınordu ülkesinde bayağı tutunduğunu yazmıştır. Sarı Saltuk, Kırım Hanı’yla birlikte savaşlara katıldığı, savaşçılara coşku aşıladığı, Rumeli ve Kırım Tatarlarını İslamlaştırdığı bilinmektedir. Balkanlar’da Bektaşilik, Hristiyan kesimleri de etkilemiştir. Hristiyanların İslam’a, özellikle Bektaşiliğe geçişlerine yol açmıştır. Arnavutluk, Girit, Makedonya’nın Kesriye bölgesi, Güney Makedonya’nın Teselya Konyarileri, Rodop Yörükleri, Dobruca Tatarları hep bu türdendir.
Balkanlar’ın Müslümanlığı Bektaşi tasavvuf, Hanefi-Maturidi inanç ve itikat ile harmanlamıştır. Uzun süreli iç savaşlar bile bugün Balkanlar’daki bir arada yaşama kültürünü bozamamıştır. Bununla birlikte, uzun süredir Balkanlar’da bir yandan Radikal Selefîlik tutunmaya çalışmakta bir yandan da Bektaşi-Aleviliğin üzerine farklı oyunlar sergilenmektedir. İran’ın Alevi-Bektaşiliği Şiileştirmek konusunda, çok özel gayretleri olduğunu biliyoruz. Ehl-i Beyt sevgisini istismar etmeye çalışan İran, kendi kurduğu Şii doktrinle Alevi-Bektaşilik arasında bir yakınlık kurmaya çalışmaktadır. İşte tam bu arada, 1995 yılından itibaren Balkanlar’a özellikle de Bosna’ya giren FETÖ Bektaşi Alevi Tasavvuf ile yakın ilişki kurmayı başarmıştır. İşte Eğri’nin bu videosundaki Balkanlar vurgusu, bu açıdan oldukça önemlidir. Bunun için de Eğri’nin ikinci videosunu dikkatlice izlemeniz gerekir. Çünkü bu video, FETÖ’nün Aleviliğe yaklaşımını ve Alevilikle ne yapmak istediğini ele vermektedir.
Eğri’nin ikinci videosu, cem töreninin sembollerini yorumlar. FETÖ’nün Alevi toplum içine soktuğu FETÖ casusunun cem törenlerini anlatırken, sembollere ilişkin yorumunu Alevilik konusunda uzman olanlara da sordum. Bana verdikleri cevap, “ne yazılı ne sözlü gelenekte bu yorumun hiçbir temeli olmadığıydı”. Eğri, cem törenlerinde ortaya serilen seccadeyi Hazreti Musa’nın gemisine, ayakkabıların çıkarılmasını Hazreti Musa ile Allah’la konuşmasına, Semah dönen canların nefesinin ise Hazreti İsa’nın nefesine benzetmektedir. Böylece cem; Musevi, İsevi ve elbette İslam dinlerinin hepsini sembolik olarak içeren bir icraya dönüşmektedir. Cemi; Musevi, İsevi ve onlara göre Muhammedî geleneklerin üzerinde bir üst inanç olarak yorumlayıp ona yeni bir anlam yüklemektedir. Bu anlam Aleviliği, üç dinin üstünde ve üç dini içeren hümanist bir inanca yükseltmektedir. Bu görünüşte Aleviliği yüceltirken aslında onu Anadolu’dan ve Yesevi İslam tasavvuf kültüründen de bağımsızlaştırmaktadır. İşte Eğri ve FETÖ’nün de Alevilik için biçtiği rol tam da budur. FETÖ, Aleviliği kendi “yeni din” projesi için kullanmaya hazırlamaktaydı.
FETÖ lideri Gülen’in kendi yazılı metinlerinde çokça başvurduğu gibi kendisinin manevi önderliğinde Musevi, İsevi ve İslam dinlerini birleştirmeyi amaçlamaktadır. Kendisine ‘Kâinat İmamı’ olarak atıfta bulunulmasının da anlamı budur. O, kıyametin sonuna doğru Mesih’in gelişiyle ‘dinlerin tekliği’ tezini savunur. Dinler arası diyaloğun önemli bir savunucu olarak kendisini tanıtan Gülen’in kastettiği Hristiyan dünya ile İslam dünyası arasında kültürel ve insani bir iş birliğinin kurulması değildir. Daha çok bu iki dinin birleşerek, tek bir dini oluşturmasıdır. Gülen âdeta politik bir teoloji yaparak bir ‘dünya vatandaşlığı’ ön görmektedir. Bu durum her türlü farklılığın ortadan kaldırıldığı, tek dinli, tek biçimli bir kozmopolitizmi savunmaktadır.
FETÖ, bir yandan Aleviliği bir azınlık inanç grubu olarak Anadolu’dan bağımsızlaştırarak projesine Batı’dan destek bulmaya çalışmaktadır. Bir yandan da Alevilik üzerinden, dinler arası diyalog projesini sürdürebilmeyi amaçlamaktadır. FETÖ, Aleviler üzerinde önce tanıma ve kontrol etme stratejisi uygulamış sonrada dönüştürme stratejisine geçmiştir. Eğri’nin de Facebook’da ifşa ettiği gibi kendisini 2000’den itibaren devletin birçok kurumuna FETÖ’cü diye şikâyet etmemize rağmen (şimdi şikâyet ettiklerimizden nasıl bilgisi olduğunu daha iyi anlıyoruz) devletin en mahrem yerlerine girmiş, en önemli kurumları ve Alevilik projelerini bu FETÖ casusuna emanet etmişti. Alevilik çalıştayında ise başköşede rol verilmiştir. Diyanet İşleri Başkanlığının Alevilik klasikleri bu FETÖ casusuna teslim edilmiştir. Bu gün yurt dışında yaşayan vatandaşlarımız aynı tehlike ile karşı karşıyadır. Yıllarca kendisini Alevilerin içinde gizlediği ve Aleviliğin tüm erkan ve inançlarını etüt ederek bildiği için söylem ve davranışları ile bir Alevi gibi hareket etme kabiliyeti ve yeteneğine sahiptir. Ancak şunu unutmamak gerekir ki, asıl amacı FETÖ’nün amaçlarına hizmet etmektir.
Osman Eğri, üniversiteden ihraç edilmiş ve TCK m.309/1'den: “Cebir ve şiddet kullanarak, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın öngördüğü düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs”ten arananlar listesindedir.
Sonuç olarak, biz sahip çıkmazsak başkaları sahip çıkacaktır. Türkiye hem yurt içinde hem de yurt dışında Bektaşi-Alevi vatandaşlarımızla hatta Balkanlar’la çok yakından ilgilenmeli ve Alevi topluluklarla diyaloğa önem vermelidir. İkinci olarak da FETÖ’nün Aleviler üzerinde, Türkiye aleyhine geliştirdiği ve geliştirebileceği operasyonlara karşı acilen tedbir almalıdır. Yoksa FETÖ casusları Avrupa’da Alevilerin inancını istismar etmeye devam edecektir.
Bu köşe yazısı 27.06.2020 tarihinde Türkiye Gazetesi'nde yayımlandı.
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024
Güven Sak, Dr.
19/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
16/11/2024