TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Yeni Türk Lirası (YTL) neredeyse 2001 krizinden beri nominal olarak değerleniyor. İsterseniz bir yol işareti koyarak ifade edelim: YTL, Süreyya Serdengeçti Merkez Bankası Başkanlığı'ndan ayrıldığından beri, kesintisiz, tam beş çeyrektir, nominal olarak değerleniyor. Bunun ekonomimiz üzerine olası etkilerini daha önce tartıştık. Birincisi, istikrar programının hemen başında, görülmesi olağan olan bir durum, Türkiye örneğinde çok uzamış duruyordu. İkincisi, güçlü bir politika çerçevesinin yokluğunda, değeri dışarıdan belirlenen döviz kuru, Türkiye ekonomisinin önümüzdeki dönemdeki yapılanmasını dikte ettirmeye başlıyordu. Üçüncü sonucu ikinciden türetmek mümkün: Türkiye ekonomisi, küresel ekonomiyle hızlı ve son derece kontrolsüz bir biçimde bütünleşiyordu. Bu ifadeyi bu sütunda birkaç yıldır okuyorsunuz zaten. Bütünün parçası olmaya kimsenin itirazı olmamalı ama bütünleşmenin niteliği önemsiz değil. Ama bu süreçte değerlenen tek para YTL değil. Gelişmekte olan ülkelerin büyük bir bölümünde yerli paranın değerlendiği ilginç bir dönemden geçiyoruz. Ülkemiz için bir ekonomi politikası çerçevesi tasarlarken içinde bulunduğumuz, bu, öncekilere asla benzemeyen, zamanın eğilimlerini daha iyi anlamamız gerekiyor.
Bakın aşağıdaki tabloda bir dizi ülke parasının değerinin 2003'ten 2007'ye nasıl bir seyir izlediğini gösteren bir tablo var. İlk tespit herhalde şöyle olmalı: 2003'ten 2007'ye bütün paralar değerlenmektedir. Ocak 2003'te 100 olan Eylül 2007 itibariyle Türkiye'de 74 olmuştur. Tablodaki ülkelerin ve tabloda yer almayan daha başka birçok ülkenin parası değerlenmektedir. İkinci tespit ise durumu daha iyi ifade etmek için eklenmelidir: Bakın tabloya. Renminbi 100'den 91'e kadar değerlenirken Real 100'den 52'ye değerlenmektedir. Değerlenmenin hızı ülkeden ülkeye değişmektedir.
Dolar kuru ve cari açık oranı (Yüzde) | ||||
Ülke | Ocak | Eylül | Değişim | Cari açık/ |
2003 | 2007 | yüzde | milli gelir | |
Macaristan | 100 | 78 | 21,6 | -5,5 |
Çek Cum. | 100 | 67 | 33,2 | -4.3 |
Çin | 100 | 91 | 9,3 | 10,3 |
Kore | 100 | 79 | 21,3 | 0,7 |
Hindistan | 100 | 83 | 16,9 | -2,1 |
Brezilya | 100 | 52 | 47,9 | 1,2 |
Güney Afrika | 100 | 80 | 19,7 | -6,4 |
Türkiye | 100 | 74 | 26,2 | -8 |
Kaynak: IMF.
Tabloda yer alan son sütuna bakıldığında vaziyetin aynı Özdemir Asaf'ın şiirindeki gibi olduğu görünmektedir: "Bütün renkler aynı hızla kirleniyordu/Birinciliği beyaza verdiler." Burada da cari açık verme yarışında birincilik Türkiye'dedir. Peki, cari işlem açıklarımızın kaynağında YTL'deki değerlenme süreci mi yatmaktadır? Bu soru bizi tabloda yer alan üçüncü malumata götürmektedir. Tamam. Bütün ülke paraları değerlenmektedir. Ama hepsi aynı hızda değerlenmemektedir. Ama acaba Çin'in Renminbisi daha yavaş bir hızla değer kazandığı için mi Çin cari fazla vermektedir? Buna cevabınız evet olabilir. Ancak bu durumda Çek Cumhuriyeti ve Brezilya ile Türkiye'yi karşılaştırmak kafa karıştırıcı olmaktadır. Brezilya Reali ve Çek Korunası YTL'den daha fazla değerlenirken Brezilya cari fazla, Çek Cumhuriyeti ise Türkiye'den daha az cari açık vermektedir. Neden böyle? Bize kalırsa, cari açıkla ülke parasının değeri arasındaki ilişkiye yeniden bakmak gerekmektedir. Yeniden bakarken incelenmesi gereken ise ülke ekonomisinin işleyiş biçimi, sanayinin yapısı olmak durumundadır.
Vakıa ortadadır: Vakıa ile kavga etmeden izah etmeye çalışmakta yarar vardır. Dikkate alınması gereken temel faktör, bize kalırsa küresel ekonominin dinamikleridir. Öyle görünmektedir ki bir kuvvet bütün gelişmekte olan ülke paralarının değerlenmesini sağlamaktadır. Nominal değerlenme bir tek bizim başımıza gelmemektedir. Memleketimizde belirgin bir anormallik bulunmamaktadır. Ya bu çağın gerçeği olan uluslararası fon akımları her yerde yerli paranın değerlenmesine katkıda bulunmaktadır ya da 1980'lerin serbestleşme politikaları şimdilerde her yerde verimlilik artışlarına yol açmaktadır. Ya da bunlarla beraber başka faktörler de vardır. Ama herkesi etkileyen bir süreç söz konusudur. Bu yukarıdaki tablodan çıkarılması gereken ilk sonuçtur.
İkinci sonuç da tablodandır: Küresel değerlenme olgusunun önüne geçmek zor olmakla birlikte, değerlenme hızını kontrol edebilmek belki de mümkündür. Yukarıdaki tabloda yer alan rakamların bize düşündürmesi gereken ikinci husus budur.
Ekonomi politikalarımızın dayanması gereken temeller açısından dikkate alınması gereken üçüncü sonuç ise açıktır. Yerli paranın değerlendiği, işgücü maliyetlerinin küresel anlamda yüksek olduğu bir ülkede, katma değeri artırmak için bir yerel politika çerçevesine ihtiyaç vardır.
Nedir bu yerel politika çerçevesinden beklenen? Çağımızın belirleyici temel özelliği küreselleşmedir. Küreselleşme sürecinde yerel olan yok olmaz, önemli olan yerelin nasıl bir işlev üstlendiğidir. Küresel işbölümü, Michael Ende'nin romanındaki gibi, bilinmeyen bir merkezde faal, bir "gri adamlar örgütü" tarafından belirlenmemektedir. Küresel işbölümü suyun kendi mecrasını bulması prensibine uygun olarak kendiliğinden biçimlenmektedir. Yerel politika önceliklerinin özü, debisi belli ve sağlığa uygunluğu test edilmiş suya ülke toprakları içinde mecra hazırlamak olmalıdır. Üretimin küresel bir örgütlenme biçimi vardır. Değer zincirlerinden hangisinin, hangi bölümünü içeriye alacağınıza karar verebilirsiniz. İş "mecra" tasarlamaktır. Sanayi politikası çerçevesi önemlidir. Memleketimizde eksik olan budur.
Ancak böyle yapıldığında, "hesapların ulusal, üretim süreci örgütlenmesinin uluslararası" olmasından kaynaklanan çağdaş problemlerle başa çıkmak mümkün hale gelebilir. Yoksa bu "sonsuz imkânlar çağı"nda işimiz son derece zordur. Saygıyla duyurulur.
Bu köşe yazısı 30.11.2007 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024
Güven Sak, Dr.
19/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
16/11/2024