TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Koronavirus (Covid-19) Kasım 2019’da Çin’den başlayarak şu anda dünyayı tamamen sarmış durumdadır. Dünya Sağlık Örgütü tüm dünyada hastalığı “pandemi” ilan ettiği bu dönemde bir yandan virüsün bertaraf edilmesi ve ölümlere çare aranırken, bir yandan da tüm insanların yaşamının devamlılığı için gerekli gıdaların temini için çalışmalar yapılmaktadır. Bu kapsamda birçok ülke ardı ardına tarımsal faaliyetlerin ve gıda üretiminin devamı için önlemler açıklamaktadır.
Özellikle gıda bağlamında, Covid-19’un tarım ve gıda ürünleri ile insanlara bulaşıp bulaşmadığı ilk tartışma konusu olmuştur. Bunun yanı sıra ülkelerin aldıkları önlemler kapsamında; karantina uygulamaları, sınırların kapatılması, ulaşımın engellenmesi, hatta sokağa çıkma yasağına kadar varan önlemlerin yaşamsal gereklilik olan tarım ve gıda üretimi ve tüketimini nasıl etkileyeceği tartışmaları gündemin ana konuları arasında yerini almaktadır.
Bu konuyla ilgili olarak Birleşmiş Milletler-Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) Covid-19’un gıda kaynaklı olmadığını, gıdalardan bulaştığına dair bir kanıt olmamasına rağmen gıda hijyenine dikkat edilmesi gerektiği konusunda uyarılar yapmaktadır. FAO, toplum sağlığı için, tarımsal ürünler ile canlı hayvanların taşınması ve gıda zincirinin tüm aşamalarında hijyene dikkat edilmesinin gerekli olduğunu belirtmiştir. Bu hususun hastalığının yayılmasının önlenmesine ve kontrolüne yardımcı olacağını duyurmuştur.
Avrupa Gıda Güvenliği Ajansı (EFSA) yaptığı açıklamada Covid- 19’un şu anda “gıdaların muhtemel bir kaynak veya bulaşma yolu olduğuna dair bir kanıt” olmadığını belirtmiştir.
Bu kurumların yanı sıra salgının en etkili olduğu Avrupa Birliği, ABD ve Çin, gıda tüketimi ile Covid-19’un bulaştığına dair bir kanıt olmadığı konusunda ortak görüşü paylaşmaktadırlar.
Öte yandan, tarımsal üretim ve gıda güvenliği konusunda ise farklı görüşler söz konusu olmakla birlikte, tüm dünyada bu salgın bir kez daha tarım ve gıdanın önemini ön plana çıkarmıştır.
Covid-19’un en yaygın olduğu bölge konumuna gelen Avrupa Birliği’nde tarımsal üretim ve gıda ihtiyacının karşılanması için ek destekler gündeme gelmiş ve Avrupa Komisyonu’ndan Covid-19 nedeniyle zor durumda kalan çiftçileri için Ortak Tarım Politikası’nın idari uygulamalarının esnetilmesi söz konusu olmuştur.
Ülkemiz bugüne kadar Covid-19’le mücadele konusunda süreci olabildiğince iyi yürütmeye çalışmıştır. Ancak insan sağlığı konusunda Bilim Kurulu rehberliğinde alınan önlemlere rağmen virüsün tüm ülke düzeyine yayılmış olması birçok konuda endişe ve belirsizliği de doğurmuştur.
İnsan sağlığının korumada tıbbi yöntemler dışındaki en önemli unsurları; her insanın temiz sağlıklı suya ve gıdaya ulaşma haklarıdır. Bu bağlamda, su ve gıda günümüzde ve gelecekte dünyadaki stratejik en önemli iki üründür. Bu açıdan mevcut su kaynakları korunurken, diğer yandan tarımsal üretimin artırılması mutlak bir zorunluluktur.
Tarımın milli gelire ve istihdama katkısının azaldığı, belli başlı tarımsal ürünlerde net dışa bağımlı hale gelen ülkemizde; tarım sektörünün ekonomideki ağırlığı her geçen yıl azalmaktadır.
Son yıllarda çiftçiler tarımsal üretimden koparken, son yirmi yılda 3,5 milyon hektar işlenebilir tarım arazisini boş kalmıştır. Çiftçi Kayıt Sistemine göre kayıtlı çiftçi sayısı 2003 yılında 2,8 milyon iken günümüzde 2,1 milyona düşmüş ve yaklaşık 700 bin çiftçi tarımsal faaliyetlerden vazgeçmiştir.
Ülkemizde tarım alanlarının, tarımsal üretimin, çiftçi sayısının, kırsal alan nüfusunun sürekli düştüğü bu süreçte tarımsal girdi fiyatları enflasyonun üstünde artarken, tarımsal ürünlerin tarladaki fiyatı enflasyonun altında, marketteki fiyatı yine enflasyonun üstünde kalmakta, üreten çiftçi para kazanamamakta, tüketiciler ise pahalı gıda tüketmektedir.
Tarım sektörü yıllardır uygulanan etkin olmayan tarım politikaları nedeniyle yapısal sorunlarını çözememiş iken, ülkemizi de yoğun olarak etkileyen Covid-19 salgınının sektöre etkilerinin olumsuz olması beklenmektedir.
Bu süreçte; Covid-19 salgınının ülke ekonomisine olabilecek zararları en aza indirebilmesi için, 18 Mart 2020 tarihinde Cumhurbaşkanı tarafından açıklanan “Ekonomik İstikrar Kalkanı”ndaki önlemler arasında tarım sektörüne yer verilmediği gibi 25 Mart 2020 tarihli “Ekonomik Destek Paketi”nde de tarım sektörü yer almamıştır.
Tarım ve Orman Bakanı tarafından 19 Mart 2020 tarihinde açıklanan yakın dönem bitkisel üretim desteklemeleri kapsamında yer alan fark ödemeleri, iyi tarım uygulamaları ve organik tarım desteklemelerinin son başvuru tarihlerinin uzatılmasına ilişkin açıklamalar olumlu olmakla birlikte çiftçilerin sorunlarını çözmeye yeterli olmayacaktır.
20 Mart 2020 tarihinde açıklanan yaklaşık 1,5 milyar TL tarımsal destek ödemesi ise, önceki yıllardan kalan ödemeler olup, bu yıl ait üretim sezonuna yönelik gerekli olan acil işletme sermayesi için yeni bir destek anlamına gelemez! Zira bu destek geçen yıla ait üretim için verilmesi gerek destektir ve ancak çiftçilerin geçen üretim dönemine ait borçlarının bir bölümüne kapatmak için kullanılacaktır.
Bu arada, 26 Mart 2020 tarihinde medyada, Tarım ve Orman Bakanlığı bünyesinde “Tarım ve Orman Bakanlığı COVID-19 Komisyonu” kurulduğu haberleri yer almıştır. Covid-19 salgınına dair gelişmeleri yakından takip etmek, tarımsal üretim ve gıda alanında gerekli öneriler ortaya koymak, tavsiye niteliğinde kararlar almak için kurulan 9 kişilik Komisyonda; bürokrat olarak Gıda ve Kontrol Genel Müdür Vekili ve Genel Müdür Yardımcısı ile 3 adet Veteriner Fakültesi Öğretim Üyesi, 3 adet Gıda Mühendisliği Öğretim Üyesi, 1 adet Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi yer aldığı belirtilmiştir. Bu komisyonda sadece hayvan sağlığı ve gıda üretimi değil tarımsal üretimin ana faktörlerden olan Ziraat (Tarım) Mühendisliğinin temsilcilerinin olmaması “tarımsal üretime” Bakanlığın bakışında bir eksiklik olarak görülebilir.
Tüm ülkeler için tarım sektörü, stratejik bir sektördür. Üreticilerin bir kez üretimden koptuktan sonra tekrar tarımsal üretime dönmeleri oldukça zor, hatta olanaksızdır.
Ülkemizde içinde bulunduğumuz bu aylar; özellikle sebze tohumu ve fidesi ile pamuk, ayçiçeği, mısır gibi ürünler için ekim, dikim, gübreleme ve ilaçlama dönemleridir. Halen bakım çalışmaları yürütülen mevsimlik meyvelerin hasat zamanı yaklaşmakta ancak üreticilerimiz ise bugün maalesef gelecekleri için emin olamamaktadırlar. Bu dönemde ekim/dikim/bakım sezonu kaçırılan tarımsal ürünlerde, bir yıllık ürünün kaybına ve tüketicilerin de yeterli miktarda gıdaya ulaşamamasına neden olabilecektir.
Ayrıca tarımsal üretimde özellikle mevsimlik işçi ile yürütülen tarımsal faaliyetlerde büyük sorunlarla karşı karşıya kalabilir. İşçilerin ürün toplamak için toplu olarak taşınması, barınması salgın riskini artıracağı için kısıtlamalara gidildiğinde de ürünlerin hasat edilmesi, toplanması ve bakımı konularında sorunlar olacaktır.
Tarımsal ürünler ve gıdalar üretilmez ise insanların beslenmesi gerçekleşemez. Üretilmezse tüketilemez. Üretilmezse kıtlık ve açlık yaşanır. Hastalığın tedavi süreçleri ile henüz net bir ilaç tedavisi olmadığı bu dönemde sağlıklı gıdaya erişim ve tüketimi ayrıca önemlidir.
Öte yandan ülkeler için tarım ve gıda ürünlerinde dışalım, özellikle salgının dünyayı tehdit ettiği günümüzde de çözüm değildir. Bu kapsamda ülkelerin tarımsal ürünler ve gıda üretimi açısından kendi kendine yeterliliğin önemi bir kez daha ön plana çıkmıştır.
Şu anda yaşanılan felaketi atlatmak için birçok ihtiyaçtan vazgeçilebilir, ancak gıdadan vazgeçilemez. Bu bilinçle tarım ve gıdanın önemi daha iyi anlatılmalı ve buna uygun üretim ve tüketimi yönlendirmek/desteklemek gerekmektedir.
Bu dönemde çözüm; çiftçilerin tarım ürünlerini üretebilmeleri için desteklenmeleri- güçlendirilmeleri ve tüketicilerin de bu gıdalara uygun fiyattan sürdürülebilir bir şekilde ulaşabilmelerinin sağlanmasıdır. Ürün tedarik zincirlerinde olağan duruma göre söz konusu olabilecek değişiklikler dikkate alınarak bölgesel ve alt bölgeler düzeyinde ilgili tüm paydaşların katkıları ile stratejik planların geç kalınmadan gözden geçirilmesi ve gerekirse yeniden planlanarak uygulaması gereklidir.