TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Türkiye ekonomisinin bir sıkıntısı var. Merak etmeyin, bugün büyüme rakamlarına filan takılacak değiliz. Türkiye'nin sıkıntısı, ekonomi alanında, işe nasıl başlanılacağının kimse tarafından bilinmiyor olmasıdır. Bu, küresel risk iştahının azalmaya başladığı, olası gelişmelerin bizim kontrolümüzde olmadığı bir dönemde son derece vahimdir. "Merkez Bankası faiz indirsin" demek politika filan değildir. Keşke olsa. Kolay olurdu. Merkez Bankası faiz indirirdi. Türkiye ekonomisi tempolu bir biçimde büyürdü. Memleket kurtulurdu. Son beş yılda göz göre göre yanlışlığı kanıtlanmış bir lafı yine ortaya atıp, oradan medet ummak olmayacak duaya amin demektir. Türkiye'deki programsızlık sıkıntısının dışavurumudur. Tehlikelidir.
Türkiye ekonomisinin el atılması gereken birden çok sorunu var mıdır? Vardır. Türkiye ekonomisinin birden çok sorunu olması, Türkiye ekonomisinin kötü durumda olduğunu mu gösterir? Hayır. Yalnızca daha iyi olabileceğine işaret eder. Yalnızca hedef koymanın, daha iyiye doğru ilerlemenin mümkün olduğunu gösterir. Peki, ekonomimizin bütün sorunları aynı anda çözüme kavuşturulabilir mi? Hayır. Aynı anda bütün sorunların çözülüvermesi elbette harikadır. Ama gerçek her sorunu ele almanın birden çok maliyeti vardır. Zaman ister, farklı birimler arasında koordinasyon gerektirir, her müdahalenin bir yan etkisi, istenmeyen sonuçları vardır. Tüm sorunları aynı anda çözmeye çalışmak için büyük bir koordinasyon becerisi ve bütçe gerekir. Türkiye ekonomisinin tüm sorunlarını aynı anda çözmeye çalışmak gerçekçi değilse, önem taşıyan nokta, günün bağlayıcı kısıtını veya kısıtlarını doğru tespit etmektir. Diğer tüm sorunların çözümüne giden yolu açacak, en önemli mesele, günün bağlayıcı kısıtı acaba hangisi olabilir? Bağlayıcı kısıtı bilen, işe nereden başlayacağını ve nasıl ilerleyeceğini biliyordur. İşte ekonomik program tam da budur. İşte bugün Türkiye'nin sıkıntısı, hükümetimizin bağlayıcı kısıtı belirlemiş gibi durmamasıdır. O yoksa ortada bir program da yoktur.
Gelin bugün vaziyete bir bakalım. Türkiye ekonomisinin dünkü bağlayıcı kısıtı, makro ekonomik dengesizlikti. Bu nedenle, krizden sonraki programın hedefi, makro ekonomik dengesizlikleri ortadan kaldırmaktı. İşsizlikle mücadele, ekonominin büyüme kapasitesinin artırılması, ülkedeki iş ortamının iyileştirilmesi dünün bağlayıcı kısıtı değildir. Şimdi bir düşünün, enflasyon oranının yüzde 90'larda olduğu bir ülkede, kimse tasarruflarını finansal varlıklara yatırmazken öncelik nerededir? Finansal piyasaları geliştirme programları tasarlamakta mı, enflasyonu indirmekte mi? Türkiye bu ikisi arasındaki apaçık tercihi salim kafayla ortaya koyamadığı için 1980'lerin sonunda patinaj yapmaya başlamıştır. Aynı tercih yapamama hali nedeniyle, 1990'ları toptan kaybetmiştir. Bugünün rekabetçi dünyası o dönemlerde şekillenirken bizim uyuyor olmamızın nedeni nedir? Günün bağlayıcı kısıtını doğru tespit edememektir.
Peki, nedir Türkiye ekonomisinin öncelikli konuları? Bağlayıcı kısıt nerededir? Üzerinde durulması gereken üç öncelikli konu vardır. Türkiye'nin enerjisini bu konulara yoğunlaştıramaması halinde başı beladan kurtulamayacaktır. Özellikle içinde bulunduğumuz uluslararası konjonktürde çabuk hareket etmek gerekmektedir. Seçimden bu yana iki ay geçmiş, daha sadede gelinememiştir. Birinci öncelik, dünün başarılarının konsolidasyonudur. Türkiye ekonomisi dünkü bağlayıcı kısıtını büyük ölçüde mali disiplin sayesinde çözmüştür. Mali disiplin bugünkü istikrar ortamının ana omurgasıdır. Bugün tehdit altındadır. İkincisi, işgücünün beceri deseninin süratle değiştirilmesi ve beceri düzeyinin artırılmasıdır. Ortada Çin ve Güneydoğu Asya'nın diğer gelişenleri varken, Türkiye'nin işgücü maliyetlerine dayalı bir rekabet stratejisi ile yola devamı mümkün değildir. Suni kur ayarlamaları da çözüm değildir. Türkiye'de emeği ne kadar ucuzlatırsanız ucuzlatın, orada daha ucuzu vardır. Üçüncüsü, şirketlerimizin büyümesi önündeki engellerin kaldırılmasıdır. Türkiye'nin, şirketlerimizin, finansal sektöre hiç bu kadar çok ihtiyacı olmamıştır. Şirketlerimizin teknolojik yenilenmenin getireceği verimlilik artışları olmaksızın küresel rekabete dayanabilmesi mümkün değildir. Dışsal finansman yoksa yenilenme de yoktur. Kapımızın hemen yanında, finansman kaynaklarına uzanan, küresel bir şirket varken benzer imkânların yerli şirketlere de sağlanabileceği bir ortamın yaratılması önemlidir.
Türkiye Ekonomi Politikalarını Araştırma Vakfı'nın (TEPAV) "İkinci Nesil Reform Sürecinin Öncelikleri" başlıklı raporunda da ortaya konduğu gibi, bu üç bağlayıcı kısıtın halli demek, yargı reformu, eğitim reformu, vergi reformu ve sağlık reformu demektir. Türkiye'de tempolu büyüme için adım atılması gereken alanlar bunlardır. Anayasa elbette önemlidir. Ama anayasa tartışması asıl reformların önünü tıkayacaksa öncelik filan değildir. Zaman, öncelikleri tespit etme zamanıdır. Öncelik belirleyemeyenin hedefi olmamalıdır.
Bu köşe yazısı 14.09.2007 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.
Fatih Özatay, Dr.
25/12/2024
Güven Sak, Dr.
24/12/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
23/12/2024
Selin Arslanhan
23/12/2024
Burcu Aydın, Dr.
21/12/2024