TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
İngiltere Merkez Bankası’nın başında bir Kanadalı var: Mark Carney. Daha doğrusu artık “vardı” demek gerekiyor çünkü görev süresi yakında doluyor. Geçen Cuma yani Ağustos’un 23’ünde, Mark Carney, Jackson Hole’da, artık gelenekselleşen Merkez Bankacıların Davos Toplantısında bir konuşma yaparak, İngiltere’yi ve dünyayı nasıl gördüğünü anlattı. Doğrusu ya, ben konuşmayı son derece zihin açıcı buldum. Guvernör artık bir daha görev almayacağının da verdiği rahatlıkla son derece açık konuşmuş doğrusu. Müsaadenizle bugün, bu konuşmayı bir vesile olarak kullanarak, işimizin artık neden çok daha zor olduğunun altını çizeyim.
İsterseniz, daha açık bir biçimde söyleyeyim. Doğrusu bana işimiz, 2018 yılının ortasına göre, bugün, 2019 yılının ortasında çok daha zorlaşmış geliyor. Daha da mı açık olayım? Türkiye ekonomisini bir an önce istikrara kavuşturmak, bir an önce, yeniden büyüme sürecini başlatabilmek, işsizliği hızla aşağıya doğru çekebilmek artık daha zor. Geçen yıla göre zor. İmkânsız değil ama daha zor.
Hadisenin elbette bizim buradaki politika hatalarından kaynaklanan bir tarafı var. Onu yeri geldiğinde hep söylüyorum. Ama ben asıl büyük hatamızın dünyada değişeni fark edememek olduğunu düşünüyorum doğrusu. Carney’in konuşması bir nevi değişeni gözünüzün içine sokuyor. Son derece zevkli bir okuma için kesinlikle öneririm.
Çok kutuplu bir dünyada, tek kutuplu “uluslararası parasal ve finansal sistem” yürümüyor
Benden konuşmayı tek bir cümlede özetlememi isterseniz, “Çok kutuplu bir dünyada, tek kutuplu bir ‘uluslararası parasal ve finansal sistem’ yürümüyor” derdim. Dünyada üretimin ve iktisadi aktivitenin kaynağı değişiyor, çeşitleniyor ama ödemeler sistemimiz, bu iş için kullandığımız hakim para birimi (dominant currency) değişmeden aynı kalıyor. Çok kutuplu bir ticaret dünyasında, tek bir ülkenin parasının hakim para birimi olması küresel dengesizlik kaynağı haline gelebiliyor. Çözüm nedir? Carney’e göre çözüm, blockchain teknolojisine dayalı Facebook’un Coin’i olan Libra gibi çalışacak bir yeni kolektif ve sanal hakim para birimi tanımlamakta. Not edeyim: Kolektif bir yeni hakim para birimi. Değeri, mevcut para birimleri sepetine dayalı bir sanal hakim para.
Neden? Dünya ticaretinde faturalandırmanın hakim para birimi olan Amerikan Doları cinsinden yapılmasının yol açtığı dengesizlikleri gidermek için elbette. Buna göre, dünya ticaretinde faturaların yüzde 50’si Amerikan doları cinsinden kesiliyor. Bu oran Amerikan ithalatının toplam küresel ithalat içindeki payının yaklaşık beş katına, Amerikan ihracatının ise yaklaşık üç katına tekabül ediyor. Böyle bakıldığında, küresel ticaret hacmi Amerikan dolarının değerine, özellikle değerlenmesine, son derece duyarlı hale geliyor.
Bu kadarla da kalmıyor, ticaretin faturalandırılması dolar cinsinden olunca ticaretin finansmanı da öyle oluyor. Şirket ve banka bilançoları bu etkiyle yapısal olarak giderek dolarize oluyor. Bu etkiyi kontrol edebilmek için, genel bir risk kontrol mekanizması da olmayınca, doğal olarak merkez bankaları rezervlerinin dolar cinsinden olmasına özel bir özen göstermek gerekiyor. Şirketler ve bankalar da aynı biçimde davranınca Bernanke’nin daha önce vurguladığı gibi dolarak yönelik küresel bir tasarruf bolluğu (global savings glut) oluyor. Küresel ticaret bu çerçevede kendi başına bir dolar talebi yaratıyor bir nevi ve bu durum finansal piyasaları da işin içine katınca çarpan etkisiyle büyüyor.
Amerikan ekonomisi büyürken, dünyanın kalanı potansiyelin altında büyüyorsa, herkesin kendi ekonomisini yönetmesi, yerel büyüme ve istihdam gündemini desteklemesi, giderek daha sorunlu oluyor.
Ben, Carney’in anlattıklarından, Dani Rodrik’in imkânsız üçlemesinin ancak 2019 yılında, ortaya konulduğundan yaklaşık yirmi yıl kadar sonra, en üst düzeyde, müesses nizamın dikkatini çektiğini düşündüm doğrusu. Bir değişiklikle.
Dani Rodrik imkânsız üçlemeyi bize bundan neredeyse yirmi yıl önce öğretmişti. Buna göre, ulus devlet veya milli karar alma süreci ile demokrasi ve küreselleşmenin aynı anda var olabilmesi mümkün değildi. Eğer “Biz kararlarımızı kendimiz vermek istiyoruz. Ekonomimizin yapısını düzenlemek ve halkımızın refahına ayrıca bakmak istiyoruz” diyecekseniz, ya demokrasiden ya da küreselleşme sürecinin gerektirdiği serbestlikten vazgeçmeniz gerekiyordu. Yok, eğer uluslararası iktisadi entegrasyon sizin için öncelikli bir meseleyse, olmazsa olmazınız küreselleşme ise ya demokrasinizden ya da ulus devletinizden, milli karar alma sürecinden feragat edecektiniz. Olmadı önceliğiniz demokrasinizse, işte ondan vazgeçmeniz mümkün değilse, o vakit ya küreselleşmeden ya da ulus devletten vazgeçmeniz gerekiyordu. İmkânsız üçleme önümüze böyle bir analiz çerçevesi sunuyordu.
Şimdi ben Carney’in dediklerinden şunu anlıyorum, eğer zaman içinde, tek bir ülkenin para birimine dayalı bir küresel hakim para biriminden kurtularak, sentetik ya da sanal bir hakim para birimi oluşturur ve onu küresel ticaretin temeline yerleştirirsek, imkansız üçlemeden kurtulmak için kendimize geniş bir alan açabiliriz. Konuşmayı, zihin açıcı bulduğum ilk nokta sanırım burasıydı.
Ancak gerçekçi olalım ve şimdilik bu rauntta elimizi en iyi biçimde değerlendirmeye odaklanalım.
Eğer bana Carney’in ne dediğini iki cümlede özetle demiş olsaydınız, size “Çok kutuplu bir dünyada tek kutuplu bir uluslararası parasal ve finansal sistem yürümüyor. Ancak bugün için gerçekçi olalım ve bu rauntta elimizi en iyi biçimde değerlendirmeye odaklanalım” derdim. Nedir? Değişen bir şey yoktur. Batı medeniyeti hızla çöküyor filan değildir. Amerikan Doları hakim para birimi olarak kalmaya devam etmektedir. Her ne kadar uzun vadede ezber bozan hadiseler beklemek gerekirse de, bugünlerde ezberleri bozmak için acele etmemek gerekir. Konuşmayı ikinci olarak bu açıdan zihin açıcı buldum.
Bizim gibi ülkelerde bu dönemde yapmamız gerekenler yine aynıdır. Birincisi, merkez bankasının bağımsızlığını pekiştirerek, aldığı kararların güvenilirliği güvenceye almak. İkincisi, yabancı paraya erişimin temel kaynağı olan bankacılık sistemini ve bankaları tahkim etmek. Üçüncüsü, tasarruf açığı meselesine çözüm getirmek için yerli sermaye piyasalarının fon yaratma kabiliyetini artırmaya odaklanmak. Bunları yapıyor muyuz? Yapmıyoruz. Yanlış yapıyoruz. Yanlış işlerle uğraşıyoruz.
Doğrusu benim asıl dikkatimi çeken husus ise hem gelişmiş ülkeler hem de gelişmekte olan ülkeler için fon akımlarının hızını yavaşlatmak için getirilen tavsiyeler oldu. Gelişmiş ülkeler için özellikle yatırım fonlarının uluslararası portföy pozisyonlarının likidite gereksinimleri ile uyumlu olmasına yönelik tavsiyeleri dikkate almamız gerekir. Bu ne demek? Her önüne gelen, gelişmekte olan piyasa ekonomilerinin varlıklarına yatırım yapıp, volatiliteyi artırması demek. Bu ne demek? Oralardaki her parasal genişleme buralarda artan pozisyona yol açmaz demek. Gelişmekte olan ülkelerin kendi yerel kredi genişlemelerini sınırlandırmak üzere, temkinli yönetim ilkelerini daha sıkılaştırmaları, makro ihtiyati tedbirlere yönelmeleri önerisi de aynı minvalde. Ne oldu?
Yabancı fon girişlerine dayalı hızlı yerel kredi genişlemesini engellemek, iş listesinin en başına yerleşti. Türkiye için iyi haber mi? Değil. Hele hele ekonomiyi yönetenler, bu gelişmelerden sanki bihaber gibi, makro ihtiyati tedbirleri daha fazla kredi açmayı, daha fazla risk almayı teşvik için kullanıyorsa başımız fazlasıyla dertte demektir. Nitekim öyle işte.
2018’den 2019’a ne değişti?
2018’de lira dolar karşısında ezilirken Türkiye hareketsiz kalmayı tercih etti. Hiçbir şey yapmadı. Bugün yaşadığımız hızlı iktisadi daralma o günkü mahir hareketsizliğin sonucudur. O şartlar altında bir şey yapıyormuş görüntüsü altında hiçbir şey yapmadan durmak hakikaten maharet gerektiren bir işti doğrusu. Başardık. Şimdi hala yeniden dengeleniyoruz. Bu arada, dünya bir yılda değişti. Her şey iyi gitseydi pek güzel olurdu ama olmadı.
Bu arada 2019 yılı başında, Amerikan ekonomisi, uzmanlarına göre tam istihdam seviyesine yaklaşırken, Amerikan idaresi, büyümeyi daha da hızlandıracak genişletici bir maliye politikasına yöneldi. Büyüme kadar enflasyonu da izlemek gibi ikili bir vazifeye sahip olan Amerikan Merkez Bankası genişleyen maliye politikası ortamında para politikasını sıkılaştırmaya yöneldi. Bu durum doları güçlendirdi. Doların güçlenmesi, Amerikan ekonomisi dışındaki pek çok ekonomiyi ortalamanın altında bir büyüme patikasına itti.
2019 yılı başında dünya ekonomilerinin üçte ikisi ortalamanın altında büyüme yolunda iken, bugün bu oran altıda beşe çıktı. Amerika ve Çin arasında başlayan ticaret savaşı ile Brexit işleri artık daha da karıştırdı. Artan belirsizlikler fonları daha da yoğun bir biçimde merkezdeki gelişmiş ülkelere doğru yönlendirmeye başladı. Getiri oranları negatife doğru döndü. Bu arada, Amerika merkez Bankası Başkanı Jackson Hole’da “Ticaret savaşı ile artan büyüme belirsizliklerini ben faiz indirerek yönetemem. Bu benim işim değil” dedi.
Peki, şimdi ne yapmak lazım?
Önce hakikati kabul etmek lazım. Vaktiyle Süleyman Demirel’e “Tek kelimeyle Türkiye ekonomisinin bugünkü durumunu nasıl ifade ederdiniz?” diye sormuşlardı. Demirel “İyi” diye cevap verince soruyu soran şaşırmış, tekrar lafa giren rahmetli “Bana durumu iki kelimeyle ifade et demiş olsaydınız: “İyi değil” derdim” diye eklemişti.
İşte şimdi de bu durumdayız. Vaziyet iyi değil. Ortalık daha karışmadan bir an önce ne yapacağımıza karar versek de, önümüzü görebilsek. Pansuman tedavisini bırakın, millet tulumları bir an önce giysin, işe koyulsun. Benden söylemesi.
Bu köşe yazısı 26.08.2019 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlandı.
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024
Güven Sak, Dr.
19/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
16/11/2024