TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
CNBC-e'de sabah programlarında şirketlerimizin tasarladığı iş stratejileri acaba ne zaman gündemin tamamını işgal edecek? Çevre ülkelerdeki politik gelişmelerin Türkiye'den iş kadınları ve işadamları için ne tür fırsatlar yarattığını ne zaman tartışmaya başlayacağız? İstanbul Menkul Kıymetler Borsası'na (İMKB) kur ve faiz gelişmeleri ekseninden değil de şirketlerimizin performansı açısından ne zaman bakacağız? Hatta ne zaman yalnızca bu tür programları izler olacağız?
Bakın yine gündemimizde bir ayrışma ortaya çıkmaya başladı. Bunu yurtdışı finansal piyasalardaki çalkantılara borçluyuz. Memleketin reel gündemi ile finansal piyasaların gündemi yeniden birbirinden ayrışmaya başladı. Nedeni ne olursa olsun bu durum iyiye alamet değildir. Bir nevi zayıflık göstergesidir. Bugün müsaadenizle bu zayıflık göstergesi üzerinde duralım ve zafiyetin kaynağına bir bakalım.
Reel gündem ile finansal gündemin ayrışması, bugünlerde Türkiye ekonomisinde bir kırılganlık kaynağı olduğuna işaret etmektedir. Bugün cari işlemler açığından, sağlıklı yönetilmesi gereken bir geçiş süreci olgusu olarak değil de önemli bir kırılganlık kaynağı olarak bahsediliyorsa bu, memleket için hayırlı değildir.
Türkiye, 2002'den beri tempolu bir biçimde, normal üstü bir performans sergileyerek büyümektedir. O zamandan beri de cari işlemler açığında rekor üstüne rekor kırmaktadır. Cari işlemler açığımız, ekonomimizdeki normalleşmenin, güçlü performansın ilk somut sonuçlarından biridir. Türkiye'nin tempolu büyümesi, yabancı tasarruflara olan ihtiyacımızı artırmaktadır. Bu aslında kötü değildir. Son iki yıldan beri, cumhuriyet tarihinin en hızlı doğrudan yabancı yatırım performansının sergilenmekte olması, cari işlemler açığının finansmanını daha sürdürülebilir kılmaktadır. Bu ise açıkça iyidir. Son iki yılın yabancı sermaye girişleri, büyümeden kaynaklanan, cari işlemler açığının artırdığı kırılganlığı dengeleyen sermaye hareketleridir. Peki ama neden Türkiye'nin cari işlemler açığı, sanki birdenbire ortaya çıkıvermiş gibi, bugün bir kırılganlık kaynağı olarak yeniden vaftiz edilmektedir?
İşte günümüzün gerçeği budur. Siz hiçbir şey yapmasanız bile, hatta hatta düne göre daha az riskli olsanız bile, sonuç değişmemektedir. Ülkenize fon akıtanların başı, sizin ülkenizde değil, kendi ülkelerinde sıkıştığında; tedirginlikleri artar, sizin de başınız belaya girer. Küresel piyasaların kral olduğu bu çağda, ülkenizin riskleri hiç değişmediği halde, mevcut riskler birdenbire dev aynasında görülmeye başlanır. Mesele sizde değil, sizin ülkenize yatırım yapmak için bakanın gözlerindedir.
Ve onlar bugün tedirgindir. Tedirgindirler çünkü bizim gibi ülkelere likidite sağlayan "Büyük Yatırımcı Yatırım Fonları" (Hedge Funds)uluslararası krizden bilanço hasarı almadan çıkamayacaklardır. O bilanço hasarlarının bizim bilanço hasarlarımız olduğunu yaşayarak öğreneceğiz. Evet, doğrudur: Kriz, gelişmiş ülkelerin krizidir. Gelişmiş ülke merkez bankaları ve diğer düzenleyici otoriteleri olup bitenlere seyirci kalmayacaktır. Krizin esasen onların krizi olması, hızlı toparlanmayı da sağlayacaktır. Ama toparlanmanın amacı herhalde büyük yatırımcıları korumak ve de kurtarmak olmayacaktır. Böyle olmayacaksa, intibakın bir bölümü piyasada olacaksa, bunun bizim gibi ülkeler için bu andan itibaren bir sorun yaratacağını görmek gerekir.
Aslında meselenin cevabı ilgili fonların tanımının içindedir. Hedge fonlar için en iyi isim, "büyük yatırımcı yatırım fonları"dır. Bu tür fonlara yapılacak başlangıç yatırımının tutarı milyon ABD Doları ile ifade edilmektedir.
Amerikan menkul kıymet düzenlemelerinin özü, malumat sahibi olmayan yatırımcının aldatılmaktan korunmasıdır. Yoksa amaç hiçbir zaman yatırımcının aptalca karar vermesinin engellenmesi olmamıştır. Yatırımcı aptallık yapabilme özgürlüğüne sahiptir. Ama bu durumda parasını kaybedeceğini en baştan bilir. ABD sermaye piyasalarının etkin kaynak dağılımına katkı sağlamasının temelinde bu ilke yatmaktadır. ABD Sermaye Piyasası Kurulu'nun (SEC) bu tür yatırım fonları ile ilgili raporlama kararını mahkemenin bozmasının arkasında bu ilke vardır. 31 Ağustos'ta Başkan Bernanke'nin yine aynı çerçevenin içinde kalan bir açıklama yapmasını beklemek gerekir.
Kestaneyi eliyle ateşten almaya kalkan, elinin yanacağını bilmek durumundadır. Minimum katılım payı milyon dolarla ifade edilen bir yatırım fonuna katılan yatırımcının ne yaptığını bilmekte olduğunu varsaymak gerekir.
Hal böyleyse, bizim gibi ülkelerin riskleri artık dev aynasına bakılarak belirlenecektir. Zaman bunu bilme zamanıdır.
Bakalım 31 Ağustos'ta Jackson Hole'da Başkan Bernanke farklı bir perspektif ortaya koyacak mıdır?
Bu köşe yazısı 28.08.2007 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.
Fatih Özatay, Dr.
27/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
26/11/2024
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024