TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Uluslararası finansal piyasalarda 9 ve 10 Ağustos günleri tam da "Müjdeler olsun, akademik iktisatçılar için bayram günleri yine başladı" dedirtecek türdendi. Başta Amerikan ve Avrupa merkez bankaları olmak üzere Kanada ile Japonya'nın merkez bankaları, dünyanın öteki ucundan ise Avustralya'nın merkez bankası huzursuz piyasalara likidite enjekte etmeye başladılar. İlk gün 154 milyar ABD Doları, ikinci gün ise 135.7 milyar ABD Doları tutarında. Üstelik bunu ABD Merkez Bankası Başkanı daha iki gün önce faiz oranlarında bir düşüş gereği olmadığını söyledikten sonra yaptılar. Avrupa Merkez Bankası Başkanı ise eylülde faiz oranlarını artırmaya gerek olacağını söylemişken yaptılar. Müsaadenizle bugün, yaklaşık iki haftadır yaptığımız gibi, yine finansal piyasalardan naklen yayına devam edelim. Olup bitenlere mana verirken bizim buraları için de birkaç ders çıkaralım. Malum, derslere çok ihtiyacımızın olduğu bir netameli dönemden geçiyoruz. Herkesin, işi ne olursa olsun, adımını atmadan önce üç kez düşünmesi gereken bir dönemden geçiyoruz. Üç kez düşünmek isteyenlere yardımcı olalım.
Geçen hafta sonu, merkez bankalarının piyasalara likidite sağlama operasyonu, öncelikle, işin göründüğünden daha ciddi olduğunu herhalde ele güne gösterdi. ABD'deki varlığa dayalı menkul kıymet (VIDIMIK) probleminin, hangi portföylerde ne kadar hasara yol açtığının, tam olarak, belirlenemiyor olmasının ödemeler sistemini tehdit edebileceğini herkes gördü. Gelin önce bu uzun cümleyi izah edelim: Bankalar, günlük ödemeleri için kasalarında sürekli para tutmazlar. Sürekli likit kalan banka ne yapacağını bilmeyen bankadır olsa olsa. Bankalar, günlük ödemeleri için birbirlerinden gecelik olarak borçlanırlar. Likidite sistemin içindedir. El değiştirir. El değiştirir, çünkü interbank piyasasında bankalar birbirlerine borç verirler. İşte, geçen hafta, gelişmiş ülkelerin interbank piyasalarında bir nevi çöküntü yaşandı. Bazı bankalar, bazı bankalara geçici bir süre için fon sağlamak istemedi. İstemedi, çünkü kimse gecelik borç verdiği bankanın son krizden ne kadar etkilendiğini, ertesi gün geri ödemeyi yapıp yapamayacağını, tam olarak bilmiyordu. O vakit merkez bankaları devreye girdi.
Ufak bir parantez açalım mı? Bankaların birbirlerinin bilançolarının kalitesini ayırt edememesi, bu ülkede, interbank piyasasının 2000 yılında çökmesine neden olmamış mıydı? Bu yüzden bazı bankalar, diğer bazı bankalara borç vermeyi reddetmemişler miydi? Bazı aklıevveller bunun rekabete aykırı olduğunu söylememişler miydi? Sonra bu bilanço kalitesi sorunu halledilemediği için 2000'deki kriz, 2001'deki krize dönüşmemiş miydi? Allah'ım, biz bütün bunları daha önce yalnızca Türkiye'de görmemiş miydik? İşte şimdi bunlar oralarda oluyor.
İlk tespit açık herhalde: İnterbank piyasasının, olası bilanço etkileri nedeniyle, çökmesi kötüdür. Merkez bankalarının üzerinde son derece önemle durması gereken bir konudur. İkinci tespit hemen bunu takip etmeli: İnterbank piyasalarında karşı taraf riskini artıran bir finansal işlemin geleceği üzerinde birden çok finansal otorite düşünmeye başlamış olmalıdır. "VIDIMIK" sistemindeki kontrolsüz genişleme üzerine, önümüzdeki dönemde, bir tedbir beklemekte fayda vardır.
Ne olursa olsun, buradan, Türkiye için iki saptama çıkar. Birincisi, olumludur. Küresel likiditeyi genişleten biz değildik ama sonuçlarından yararlananlardan biri de biz olduk. Daraltan etkiyi yaratan da biz olmayacağız. Bu iyidir. Küresel likidite daralmasının olumsuz etkilerini en çok hisseden de biz olmayacağız. Bu daha da iyidir. Problem, portföylerin gelişmiş ülkelere ait kısmında çıkmıştır. Bizi etkileyecektir. Ancak sorun oradaki ödemeler sistemine ilişkindir. Çözüm arayışı, tam da bu nedenle global olacaktır. Sorun, bir tek Türkiye'nin sorunu değildir. Global sorunun, bizim gibi birkaç ülke feda edilerek çözülebilmesi bugün için mümkün görünmemektedir. İntibakın burada değil, orada olması gerekir. Bakın, bu hepsinden daha iyidir.
Gelelim ikinci saptamaya. Küresel likiditede düzenlemeye dayalı bir daralma beklemekte fayda vardır. Bugün için risk algılamasındaki artış ile gerçekleşen daralmayı, düzenlemeye bağlı bir daralma izleyecektir. Ne yapmalı? Sorunu çözmek için oralarda zaten bir çaba olacaksa, biz yan gelip yatmalı mıyız? Hayır. Cari işlemler açığı, Türkiye gibi olan, bir geçiş dönemi ülkesinin yöneticilerinin, ortadaki bu karmaşa karşısında, istirahat etmeye hakları yoktur. Zaman, Türkiye'yi diğer ülkelerden ayırma, farkı gösterme zamanıdır. Türkiye'ye yatırım yapmanın, geleceğe yatırım yapmak olduğunu anlatabilme zamanıdır. Bu fark gösterme operasyonunu, tutarlı bir hikâye ile yapabilirsek, Türkiye de Çin ve Hindistan gibi olan ülkeler ligine dahil olabilir. Dikkat edin, onların öncelikle birer "hikâye"si vardır.
Zaman "hikâye" sahibi olma zamanıdır.
Finansal piyasalar sürü davranışına en açık piyasalardır. Portföy salgınları bunun en güzel örneğidir. Finansal piyasalar "moda" sever. Önümüzdeki beş yıl moda Türkiye olmalıdır. Bu beş yıl, Türkiye'nin Avrupa Birliği (AB) dönüşümünü tamamlama beş yılıdır.
Herkes için ilk mesaj yakında şekillenecektir. Cumhurbaşkanlığı seçimi önemlidir. Ama galiba hükümetin nasıl biçimleneceği daha da önemlidir. Türkiye'nin bir reform hükümetine ihtiyacı vardır. Zaman, düne değil, yarına odaklanma zamanıdır.
Bu köşe yazısı 14.08.2007 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024
Güven Sak, Dr.
19/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
16/11/2024