TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Uluslararası finansal piyasalardaki tedirginlik havasının kısa vadede dağılmasını beklememekte fayda var. Oralarda tedirginlik devam ettikçe, buralarda da bir dizi sonuç göreceğiz. Peki, ama ne göreceğiz? Uluslararası finansal piyasaları etkisi altına alan ürperti dalgası Türkiye'yi nasıl etkileyebilir? Bugün bir serbest spekülasyon saati yapalım, müsaadenizle. Serbest spekülasyon saatine hoş geldiniz, efendim.
Zaman değiştiğinde, krizlerin biçimi de değişebiliyor. Bize öyle geliyor ki, bu kez olup bitecekler, şöyle bizim alıştığımız türden bir kriz tadında olmayacak. Kurlar öyle birdenbire fırlayıvermeyecek. Türk Lirası'nın hızla değer kaybedeceği, bir satış dalgası filan olmayacak, eğer, içeride, özenle hazırlanmış, bir maraza çıkarmazsak. İki nedenle böyle olacak: Birincisi, yurtdışında olup bitenlerin niteliği ile alakalı. İkincisi ise içerideki yatırımcıların vaziyetinden kaynaklanıyor.
İlkinden başlayalım. Uluslararası finansal piyasalarda devam eden tedirginlik, finansal mühendislik işlemlerinin giderek daha riskli olarak algılanmasına yol açıyor. Bu azalmadan devam edecek. Menkul kıymetleştirmek için kredi açma döneminin herhalde sonuna geleceğiz. Sonuçta küresel likiditede, artan risk algılaması nedeniyle, zaten başlayan daralma devam edecek. Banka ve finansal kurum karları azalacak. Seçilmiş varlıklar dışında, toptan bir satış dalgası olmayacak ama bundan böyle alım dalgalarının gücü de zayıflamış olacak. Alım dalgalarının gücünü artık daha fazla ülkelerin kendi hikayeleri belirliyor olacak. Bu dün de esasen böyleydi ama bundan sonra daha da fazla böyle olacak. Nasıl vurgu ama?
İkinci nokta, yerli yatırımcıların portföy pozisyonları ile alakalıydı. Bugüne kadar ortadaki resme bakarsanız nasıldı? Yerliler yabancı paraya yöneliyordu. Yabancılar ise yerli parayı seviyorlardı. Yıl başından bu yana, tarih, yabancıları haklı çıkardı. Yerli yatırımcılar zarar etti. Şimdi böyle bir ortamda, Türk Lirası, dış kaynaklı bir nedenle değer kaybetmeye başlasa, yerli yatırımcılar ne yapar? Herhalde yabancılardan nöbeti devralmak isterler. Yerlilerin nöbeti yabancılardan devir almaları demek, piyasada likidite demektir. Bunun sonucu da düşük fiyat oynaklığı anlamına gelir. Sonuçta öyle kurda büyük hareketler beklememekte fayda vardır.
Şimdi böyle bakınca, küresel likiditede, artan risk algılaması nedeniyle, bir daralma eğilimi ortaya çıkarsa, intibakın kur vasıtasıyla olmasını beklemek çok da gerçekçi görünmemektedir. Peki, o vakit ne olur? Bu noktadan itibaren, ormanda iki yol görünmektedir. Hükümetimiz ya hiç bir şey yap(a)madan, bu dönemi geçirecektir. Ya da bir an önce ekonomik önceliklerini belirleyerek, bir program açıklayacaktır.
Önce ilk yol: Siyasi önceliklere odaklanan yeni hükümetimiz, bir türlü ekonomik konulara gelemezse ne olur? Bu durumda, Türkiye'de zaten yüksek olan faiz oranları, yüksek kalmaya devam eder. Tüketici güvenindeki göreli daralma ile yavaşlama eğilimine giren büyüme süreci yavaşlar. İşsizlik azalmaz. Şirketlerimiz rekabet güçlerini artıracak, teknolojik dönüşüm için gereken yatırımları savsaklamak zorunda kalır. Banka bilançolarının büyümesi durur. Sonuçta küresel likiditedeki göreli azalma, Türkiye'de büyüme sürecini, büyüme süreci vasıtasıyla da, başlayan iktisadi dönüşüm sürecinin güvenliğini tehdit eder hale gelir. Türkiye potansiyelini kullanamaz. Kötü olur. Çocuklarımız bize kızar.
İkinci yolda ise, eğer yeni hükümet, bir an önce kurulur ve de bir an önce gündemine hakim olarak, ekonomik önceliklere odaklanırsa, Türkiye, küresel likiditedeki daralmadan daha az etkilenen bir ülke haline gelebilir. Bu durumda, büyüme süreci yavaşlamayabilir. Faiz oranları düşer. Tüketici güveni artar. Merkez Bankası hareket edebilme imkanına sahip olur. Döviz kuru? Türk Lirası her durumda değerlidir. Bu ikinci yoldan gidilirse, olsa olsa, daha değerli olur.
Peki, bize gereken nedir? Türkiye'nin acilen bir "hikaye"ye ihtiyacı vardır. Nedir bu "hikaye" hikayesi? Aslında hikaye çok ciddi bir iştir. Bir öncelik setini belirleyebilmek için, ülkeyi hangi noktadan alıp, hangi yoldan, nereye götürmek istediğinizi biliyor olmanız gerekiyor. İşte hikaye budur. Ekonomik programın özü, öncelikleri doğru belirleyebilmektir. Hikayeyi bilmeyen, ne yapacağını bilmiyor demektir. Hikayeyi bilmeyen, öncelikleri belirleyemez. Hikayeyi bilmeyen, ekonomik programa sahip olamaz.
Bugün eksik olan, bir öncelikler setidir. Eksik olan bugünün inandırıcı hikayesidir. Eksiği hükümet tamamlamazsa, piyasalar fiyat intibakını yapar. Yazık olur. Ne yapalım, hayat, boşluk kaldırmaz.
Bu köşe yazısı 10.08.2007 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024
Güven Sak, Dr.
19/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
16/11/2024