TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Evenajelizmi bilmek denildiğinde aklınıza televizyonda gördüğünüz eski STV dizilerinin sırlar kapısı formatındaki programlar gelmesin. Sırlar, gizemler, dünyayı yöneten aileler, gizli planlar gibi siyaset dışı alanı kastetmiyorum. Çok daha nesnel veriler üzerinden evanjelizmin ABD için ne anlama geldiğini anlamayı kastediyorum. Söz gelimi Evanjelikler FETÖ gibi örgütlere neden destek verirler? Trump Evanjeliklerden neden vazgeçmez? Ve en önemlisi Türkiye hem FETÖ hem de ABD ile ilişkilerinde Evanjelikleri nereye koymalıdır? Dinî politik yorumlarımızı sırlar ve gizemlerden kurtarıp bu somut meseleler üzerinde odaklanırsak sanırım dış politikada karar vericiler olarak daha net bir yol çizebiliriz.
İlk meseleden başlayalım; evanjelizm ABD için ne anlama geliyor? Din Amerikan dış politikası için çoğu kez önemli bir enstrüman olmuştur. Soğuk savaş döneminde Eisenhower cumhurbaşkanlığı döneminde, din ve dinî semboller, özellikle kamusal alanda komünizme karşı mücadelede önemli bir rol oynamıştır. Evanjelikler 1970’lerden sonra hızla daha popüler olmaya başlıyorlar. Özellikle bu zamana kadar Demokratlara destek veren Evanjelikler desteklerini Cumhuriyetçilere doğru kaydırırlar. Bu tarihlerde toplumda artan suç oranları ve ahlaki yozlaşmalar İncil’i Tanrı’nın doğrudan ve yanılmaz buyruğu olarak gören muhafazakâr Hıristiyanları tedirgin etmektedir. Muhafazakâr Protestanlık içerisinde ortaya çıkan The New Christian Right hızla yayılmaya başlar. Hareket içerisinde Virginia’da Jerry Falwell, Pat Robertson ve Texas Fort Worth’te James Robinson gibi ünlü televizyon Evanjelistleri, ahlak ve siyaset konularındaki görüşlerini etkili bir şekilde yayınlamaya başladılar. Bu kişiler çok sayıda izleyiciyi kendilerine çekmeyi başarırlar.
Beyaz camın keşfi, medyada güçlü örgütlenme bu yapıların hızla yayılmasına ve üye kazanmasına yol açar. 1980’de Evanjelik Moral Majority grubu 400.000 üyesi olduğunu ve 48 eyalette politik kurullarda etkili olduğunu açıklar. Pat Robertson ise, 1990’larda Cumhuriyetçi Parti içinde etkin bir güç hâline gelir. Moral Majority, Christian Voice ve The National Federation for Decency gibi Hıristiyan sağ örgütler, geniş seçim bölgelerinde ötanazi, kürtaj, homoseksüellik, pornografi, cinsellik eğitimi gibi konular etrafında büyük kampanyalar düzenlerler. Aynı tarihlerde Cumhuriyetçi Ronald Reagan, Cumhuriyetçi Baba Bush ve Demokrat Clinton sonrası da Cumhuriyetçi oğul Bush iktidara gelir. Bu süre içinde sayıları yaklaşık 8 milyon olan Evanjelikler 32 milyona ulaşırlar.
11 Eylül saldırıları ile birlikte ABD yeniden din kartına sarılır. Oğul Bush, “şer ekseni”, “haçlı savaşı” gibi söylemlerle dünyayı dinî bir savaşa zorlar. Ve kendisini 'Tanrısal bir görev'i yerine getiren bir 'mehdi' gibi pazarlar. Irak müdahalesinin ağır faturası hem Cumhuriyetçileri hem de Evanjelikleri zorlar. Akabinde Obama dönemi gelir. Obama’nın dinle bağı oldukça gevşektir. Amerikan toplumu da aslında din yorgunu olmuş gibidir. Neden mi, şimdi isterseniz ABD toplumu için Evanjelizm ve din nereye gidiyor ona bakalım.
1980-2016 arasında ABD nüfusu yaklaşık yüz milyon kişi artar. Bunun yaklaşık 40 milyona yakını göçmendir. Evanjelikler toplam nüfusta kan kaybederler. Bugün ABD’nin %70.6'sı, kendisini Hristiyan olarak görenlerden oluşuyor. Bunun da %25.4'ünü Evanjelikler temsil ediyor. [1] Bilmemiz gereken ABD’de tüm Protestanlar Evanjelik değil. Hatta bazı Protestan gruplarıyla Evanjelikler arasında rekabetten de bahsetmek mümkün.
ABD’li Evanjeliklerin özelliği çoğunluğu beyazdır, Güney’de ikamet ederler, daha dindardırlar, elit bir kesimleri vardır ama genel eğitim seviyeleri ortalamanın altındadır.[2] Örgütlüdürler, cemaat içi dayanışma güçlüdür, eğitim ve medyada büyük yatırımları vardır. Birbirlerini kollarlar ve asla dışarıda bırakmazlar. Brunson meselesinden bunu zaten biliyoruz. Sanırım FETÖ ile ne kadar benzerlik taşıdığını kavramışsınızdır. FETÖ’den farkı merkezî bir karizmatik liderliğe sahip olamamalarıdır. Çok merkezli ve çok liderli bir yapıdır. Bu da onları daha esnek kılar.
Evanjeliklerin FETÖ ve benzeri gruplarla ilişkisi çok daha eskiye gider. Bunun nedeni FETÖ’yü kullanmak istemeleri gibi yüzeysel bir nedene dayanmaz. Mesele çok daha köklü ve teolojiktir. Bu da bizim ikinci sorumuzun cevabıdır: Evajelikler FETÖ gibi örgütlerle neden bu kadar iç içedirler? Öncelikle II. Vatikan Konsili'ne ve Evanjelik misyona kadar geri gitmek gerekir. Onlara göre Katolik din anlayışı, tek doğru din anlayışıdır. Diğer din anlayışlarının tümü yanlıştır ve geçerliliğini yitirmiştir. Bu ise misyonun (misyonerlik) başarısız olmasına yol açmıştır. II. Vatikan Konsili ile birlikte Müslümanların içinde kalbi Hazreti İsa’nın gelişine ısındırılmış gruplar da kurtuluşun içine dâhil edilir. Bu, Evanjelik misyonun da işine gelir. Madem kurtuluş Mesih’e imanla olacaktır o hâlde Mesih’in gelişine hazırlanan ve bunu öne çıkaran gruplarla iş birliği yapılmalıdır.
Dinler arası diyaloğun da ana amacı gönlü ve kalbi Mesih’e ısındırılmış olan cemaatlerle iş birliğini artırmaktır. Şimdi FETÖ’nün metinlerine bir göz atın derim. 1980’den sonra Mesih ve Mesihiyet kavramlarının neden bu kadar fazla kullanıldığını anlayabilirsiniz. FETÖ’nün yazılarında en fazla geçen kelimelerin başında mesih ve türevleri gelir. FETÖ lideri Hazreti İsa demek yerine sürekli Mesih demeyi tercih eder. Hatta kendisini de bu mesihiyyetin tezahürü olarak konumlandırır. Dolayısıyla Evenjelikler için FETÖ kendi teolojik misyonlarını gerçekleştirmeleri için en uygun ortaktır. Evanjelik misyonun FETÖ ile bağı bugüne ait değildir. 1991’de FETÖ’nün Orta Asya’ya açılmasıyla birlikte başlayan güçlü bir iş birliği vardır.
Trump’ın Evanjeliklerin oyunu almasıyla birlikte Obama sonrası ABD siyasetinde geride duran Evanjelikler tekrar öne çıkmaya başladı. ABD’de seçimlere katılım oranı en son 2016 seçimlerinde %58'lerde kalmıştır.[3] Geçen seçimlerde yüzde ellileri bile bulmamıştı. Bu durumda Evanjelikler gibi örgütlü ve toplu hareket etmek imkânı olan grupların oyu daha da önem kazanıyor. Trump’ın destekçileri ve kabinesinde evanjeliklerin yer alması bu açıdan oldukça önem kazanıyor. Trump Evanjeliklere yaslanarak güçlü bir oy deposu kazanmış oluyor. Ayrıca Evanjelizmin seküler devleti kutsayan yönü de ABD gibi militarist devletlerin oldukça işine geliyor. Protestanlık seküler devletin kutsal bir kilise gibi örgütlenmesine ve kutsal devletin doğuşuna zemin hazırlamıştır. Bu yüzden o ABD devleti için en güçlü meşrulaştırma aracıdır.
Zira 2006'da Amerikalıların %79’u Mesih'in bir gün yeryüzüne geri döneceğine inanırken 2010 yılında bu rakam %48’e düşmüştür. ''Tanrı'yı kıyamete zorlamak'' pek tutmamış gibidir! Dolayısıyla ABD’deki Evanjeliklerin hepsi yakın zamanda kıyamet kopacağına inanmamaktadır. Kiliseye gitme oranları da düşmektedir. Bu açıdan Evenjelizmin iddiaları çok da karşılık bulmamaktadır. Fakat Siyasette ABD’nin dünyanın farklı bölgelerine askerî, ekonomik müdahalelerini meşrulaştırıcı bir işlev görmektedir.
Modern devlet protestanlık sayesinde askerî eylemi ahlaki ve ruhani iplerinden kurtararak şiddetin devlet adına kullanımını meşrulaştırmıştır. Luther'in deyişiyle, "kılıcı savuran ve onunla insan öldüren el insanın değil, Tanrı'nın elidir!.." Ona mutlak itaat esastır. Böylece devlet kutsal kiliseye dönüşmüştür. Protestanlıkta askerler kendilerini Tanrının lanetlilere gazabının bir aracı olarak görüldüğünden savaş Tanrı'nın 'gazap kamçısı'nı sallaması kadar doğal, coşkulu ve zalimcedir. Evanjelizmin ABD’de sağ askerî kanadın bir ideolojisine dönüşmesini sağlayan şey apokaliptik değil devleti ve savaşı kutsayan ve doğallaştıran bu yönüdür.
Son meselemiz Türkiye bu denklemde ne yapmalıydı? Birincisi ABD seçimlerinde FETÖ'cülerin Clinton’ın kampanyalarında yer almasından hareketle Trump’ın FETÖye mesafeli duracağı zokasını yutmamalıydı! Her zamanki gibi FETÖ'cüler kim kaybederse kaybetsin kazanan biz olalım, kurnazlığıyla herkese yatırım yapmıştır. İkincisi Evanjeliklerin içindeki farklılıkları bilmek zorundayız. FETÖ konusunda Beyaz Saray'ı ikna edemesek bile ikna edebileceğimiz bir Amerikan kamuoyu var. Bu konuda ortaklarımızı diğer Protestan gruplardan ve dinî örgütlerden seçebiliriz. Üçüncüsü ABD toplumunun tamamını Evanjelizm penceresinden okumaktan vazgeçmeliyiz. ABD’nin çok merkezli ve çok kültürlü bir toplum olduğunu unutmayalım. Ne Yahudiler, ne Protestanlar ne de Müslümanlar yeknesak bir görünüm arz ediyor. Karşınızdaki toplumun dinî gruplarını, hassasiyetlerini ve sinir uçlarını tanımak dış politika açısından oldukça önemli gözüküyor.
Maalesef Türkiye’de siyaset ve uluslararası ilişkilerde din çoğu kez ancak çatışmanın bir öznesi olarak kendine yer buluyor. Pozitivist ve seküler bilim zihniyetinin egemenliği din meselesi söz konusu olduğunda hemen nüksediyor. Dinî gruplar ve dinî-politik çalışmalar çoğu kez TV’lerdeki magazine ve popüler kültüre feda ediliyor. Demek ki dış politikada sadece Evanjelizmi bilmek değil tüm dinî örgüt, yapı ve grupların davranış kodlarını çözmek oldukça önemli hâle gelebiliyor. Umarım bundan sonra Türk dış politikasını yönetenler şimdiden bunun tedbirini alırlar.
…..
[1] http://www.pewforum.org/religious-landscape-study/.
[2]http://www.pewresearch.org/fact-tank/2018/03/01/5-facts-about-u-s-evangelical-protestants/.
[3]https://www.telegraph.co.uk/news/2016/11/14/us-election-2016-voter-turnout-fell-to-58-per-cent-this-year-est/.
Bu köşe yazısı 02.11.2018 tarihinde Türkiye Gazetesi'nde yayımlandı.
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024
Güven Sak, Dr.
19/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
16/11/2024
Burcu Aydın, Dr.
16/11/2024