TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Türk lirasına bir şeyler olduğu konusunda herhalde kafamızda bir soru işareti yok. Bakınca görülüyor. 2008 yılının Ağustos ayında 1 Türk lirası, 85 cent (Amerikan kuruşu) ediyordu. 2018 yılının Ağustos ayında 1 Türk lirası, artık 19 cent ediyor. Nedir? 10 yılda Türk lirası, Amerikan doları karşısında neredeyse yüzde 80 eridi. Bu hadise öyle birkaç gündür olmuyor. 10 yıldır böyle devam ediyor. Ne oldu da böyle oldu konusunda, doğrusu, yeterince konuştuk. Bundan sonra, buradan çıkışı gündeme getirmek lazım. Bugün başlayayım.
“Şimdi Türk lirası için ne yapmak lazım?”. İlk bakışta aklımdaki soru böyleydi. Ama aslında doğru soru bu değil. Doğru soru şudur: “Şimdi Türkiye ekonomisi için ne yapmak lazım?” Liranın erime süreci, Türkiye ekonomisinin zafiyetinin göstergesidir yalnızca. Türkiye ekonomisi zaten düşündüğümüz kadar güçlü olsa paramız böyle pul olmazdı. Malum, cevaplar orta yerde zaten. Marifet doğru soruyu bulmakta. Peki şimdi Türkiye ekonomisi için ne yapmak lazım?
Önce şu zafiyet meselesinden başlayayım. Ekonomiler ikiye ayrılır: Kendi imkanları ile büyüyenler ve yabancıların sağladığı imkanlarla büyüyenler. Türkiye, kendi büyümesini finanse etmek için yeterli kaynağı kendi başına üretemeyen ve büyümek için yabancıların himmetine muhtaç olan bir ülkedir. Cari işlemler açığımız, bildiğimiz tarihin başından beri Türkiye ekonomisinin temel zayıflığıdır. Dün de öyleydi. Bugün de öyledir. Son 15 yılda Türkiye ekonomisinde bu açıdan değişen hiçbir şey olmamıştır. Herkesin kendisine kumpas kurduğuna inanan bir milletin, büyümek için yabancıların himmetine hala muhtaç olmayı kafaya pek fazla takmıyor olması doğrusu ilginç bir durumdur.
Şimdi diyeceksiniz ki, Amerika’nın da cari işlemler açığı yok mu? Doğru. Var. Ama cari işlemler açığı veren ülkeler de ikiye ayrılır. Bastığı parayı herkesin talep ettiği ülkeler ile bastığı paraya herkesin aynı rağbeti göstermediği ülkeler. Türkiye, ne yazık ki halen ikinci gruptadır. Birinci grupta tek başına Amerika vardır. Yakın gelecekte bu durumun değişebilme ihtimali de yoktur. Bastığınız parayı sizden başka talep eden yoksa cari işlemler açığı başa beladır. Türkiye’nin yüksek büyüme volatilitesi ve uzun vadeli belirsizliği, hep aynı kaynaktan beslenmektedir. Nokta.
Geleyim asıl soruya. “Şimdi Türkiye ekonomisi için ne yapmak lazım?”. Önce meseleye tekil hadiselere çözüm getirmek için ayrı ayrı değil bütüncül bakmak lazımdır. Mesele tek tek delikleri yamamakla çözülebilecek bir hadise değildir. Tek tek ağaçlardaki yangına bakmak yerine ormanın bütününe bakmak gerekir. Benim aklımda doğrusu ya beş temel nokta var, bütüncül bir strateji tasarlamak için ele alınması gereken.
Öncelikle makro ve finansal istikrarı yeniden tesis etmek gerekiyor. Orman yangınlarında birinci olarak yapılması gereken husus yangını sınırlandırıp söndürmeye odaklanmaktır. Burada da yapılması gereken ilk öncelik budur. Merkez Bankası’nın bağımsızlığı konusunda yeni kuşkular yaratacak adımlardan itinayla kaçınılmalı; Banka, uzun uzun para politikasında sadeleştirmeden bahsettikten sonra yeniden eski karmaşık işlere geri döndüğü izlenimini vermemelidir. Bu hafta olanlar bize ders olmalıdır. Ayrıca Türkiye, bundan böyle kurallı maliye politikasını benimseyeceğini açıklamalı ve buradan hareketle kamu harcamalarına hareketli bir üst limit getirilmelidir.
Ancak bundan sonra, aynı orman yangınlarında olduğu gibi, önce mıntıka temizliği ve sonrasında yeniden ağaçlandırma için faaliyete başlanabilir. Her çiçeğin bir mevsimi, her işin bir zamanı vardır. Bilanço yeniden yapılandırması ve güçlendirmesi işi için, önce yangını söndürmek gerekir. Yeter mi? Hayır.
İkinci olarak, yatırım ortamını iyileştirmek için kural hakimiyetini güçlendirecek adımlara ağırlık vermek gerekir. OHAL’in kaldırılması son derece olumlu bir ilk adımdır. Yatırımcıları ürküten olağandışılık halinin ortadan kalkması, Türkiye’nin her an her şeyin olabileceği bir ülke statüsünden uzaklaşması olumludur. Ancak yargı sisteminin işleyişi ile ilgili olarak kendi kendimize yarattığımız kuşkular, artık yatırım ortamı engeli niteliğindedir. Açıktır ki, yargı konuları üzerinden dış politika pazarlığı yapıyormuşuz izleniminin verilmesi kötü olmuştur. Diyelim ki bunu da hallettik. Yeter mi? Hayır.
Üçüncü olarak Türkiye’nin, orta vadeli büyüme kapasitesini artıracak güçlü bir yapısal uyum programına ihtiyaç vardır. Başlangıçta mutlaka eğitim sistemini Milli Eğitim Bakanlığı ve Yüksek Öğretim Kurumu’ndan kurtaracak bir büyük reform gerekir. Türkiye, büyüme ile istihdam arasında dijitalleşme ile zayıflayan bağı tahkim etmek için eğitim reformuna yönelmek ve beşeri sermayenin yeni teknolojik devrime intibak kabiliyetini artırmak zorundadır. Ayrıca hizmetler sektörü ile tarımı serbestleştirmenin de artık tam zamanıdır. Yeter mi? Hayır.
Dördüncüsü, Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde ahenkli işleyecek bir kamu idaresi reformu, son derece önemlidir. Bu çerçevede yeni dönem, bir fırsat olarak değerlendirilmelidir. Merkez ve yerel arasındaki yetki paylaşımı meselesi yeniden ele alınmalıdır. Yerelde kimsesiz olan büyüme ve istihdam konusuna artık bir sahip bulunmalıdır. Genç nüfusu olan Türkiye gibi bir ülkenin ana meselesi, genç işsizliği olmak zorundadır. Özellikle genç kadınlarda artan işsizlik konusu üzerine, özel olarak eğilmek gerekmektedir. Yerel ekonominin artık yerel bir sahibi olmalıdır. Yeter mi? Hayır.
Beşincisi, Türkiye’nin yurt dışında anlatabileceği kapsayıcı ve pozitif bir Türkiye hikayesine ihtiyaç vardır. Bugün Türkiye’yi yurt dışında savunmaya çalışanlar, tekil olaylar üzerinden sürekli savunma pozisyonunda kalmak zorunda kalmaktadırlar. Sürekli savunma pozisyonunda bir tanıtım faaliyeti olmaz. Türkiye’nin negatif üzerinden değil pozitif üzerinden kurulacak bir anlatıma ihtiyacı vardır. Ülkemizin hem küresel hem de bölgesel rolü hem de içeride işleyen demokrasisi, kurulacak anlatımın son derece önemli parçaları olmak durumundadır. Nedir? Bir ülkenin tanıtım stratejisini, yabancı lobi şirketleri tasarlayamaz. Yerli ve milli olması gerekir. Hatadan dönmek erdemdir.
“Şimdi Türkiye ekonomisi için ne yapmak lazım?” diye merak edenlerin bu beş hususu aynı anda içeren bütüncül bir strateji üzerine düşünmeleri gerekir. Biz aslında böyle bir çerçeveyi dünya parasal genişlemeden (QE) parasal daralmaya (QT) geçmeye karar verdiğini açıkladığında ortaya koymalıydık. Çok geciktik. Liranın dolar karşısında erimesi, yalnızca bu gecikmenin bir semptomudur. Malum, dansta müziğe uymayanın ayağına basarlar. Hadisenin özü, ayağımıza basılıyor olması değil global müziğin ritmini kaçırmış olmamızdır. Esas olan küresel değişime yeniden ayak uydurmaktır. Söylemesi kolay, yapması zordur. Ama aklın yolu birdir.
Bu köşe yazısı 09.08.2018 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlandı.
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024
Güven Sak, Dr.
19/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
16/11/2024