TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Olağanüstü hal (OHAL) istisnai bir yönetim usulüdür ve dolayısıyla geçicidir. Türkiye, 15 Temmuz 2016 darbe teşebbüsünün ardından farklı bir olağanüstü hal rejimi ile tanıştı. Bu rejimin üç ayağı vardı:
Birinci ayak “kolluk” operasyonlarıydı. OHAL tüm Türkiye'de ilan edilmiş olmasına rağmen, OHAL tedbir ve uygulamaları, geçmişte olduğu gibi, sokağa taşan veya vatandaşın günlük hayatını etkileyen bir nitelik taşımıyordu. Zaten istihbarat teşkilatı tarafından büyük ölçüde deşifre edilmiş olan FETÖ terör örgütü ve mensuplarına yönelik “nokta operasyonlar” mevcut OHAL’in karakteristik özelliğiydi.
İkinci ayak “yargısal” ayaktı. Tespit edilen ve yakalanan terör örgütü mensupları ve örgütle bir şekilde bağlantılı olanların cezalandırılması için bir yargılama sürecinin başlaması gerekiyordu. Bu arada, OHAL sürecinde görevlerine son verilen kamu personelinin şikayetlerini değerlendirmek için de bir mekanizma kurulmalıydı.
OHAL’in üçüncü ayağı ise, terör örgütü tarafından tahrip edilmiş olan devlet kurumlarının gözden geçirilmesine ilişkindi ve bazı durumlarda tahribatın ağırlığı “yeniden yapılandırma” gerektiriyordu.
Bu sacayağını ilgilendiren alanlarda yapılması gereken düzenlemeler Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu tarafından çıkarılan “Olağanüstü hal kanun hükmünde kararnameleri” (OHAL KHK) ile yapıldı.
İşte, hukuki açıdan tartışma bu noktada başladı: Darbe teşebbüsünün üzerinden yaklaşık bir buçuk yıl geçmiş olmasına rağmen, OHAL 19 Ocak 2018 tarihinde TBMM tarafından 6. kez uzatıldı. Daha da önemlisi, bu süreçte, OHAL’e özgü ve OHAL’in gereklerine uygun olarak kullanılması gereken kararnameler “olağan bir yönetim enstrümanı” gibi kullanılmaya başlandı. OHAL ile ilgili olmayan pek çok konu OHAL KHK’leri ile düzenlendi.
Sonuçta; kamuoyunda, haklı olarak, olağanüstü halin olağanlaştığı yönünde eleştiriler gündeme geldi ve bu eleştiriler Türkiye kamuoyu ile sınırlı kalmadı; uluslararası camiada da Türkiye’deki “demokrasinin kalitesi” bu bağlamda tartışılmaya başlandı.
Geldiğimiz noktada, geçen hafta başında basında yer alan haberler, bu tablonun yavaş yavaş değişmeye başladığını düşündürtmesi açısından umut vericiydi.
Basında yer alan haberlere göre, OHAL KHK’leri TBMM Genel Kurulu’nda tek tek kabul edilip kanunlaştırılmaya başlandı. Bu yazının yazıldığı gün itibariyle, bugüne kadar çıkarılmış olan 31 KHK’den 30’u kanunlaştı.
Bu gelişme OHAL KHK’lerinin anayasal denetime açılması açısından önemliydi. Yukarıda değindiğim gibi, mevcut OHAL rejimi Anayasa’da öngörülen “OHAL rejiminin gerekleri” şeklinde tanımlanan çerçevenin dışına taşmıştı. OHAL KHK’lerinin “kanun olarak” yargısal denetime açılması mevcut OHAL rejiminin Anayasa’da tanımlanan sınırlara çekilmesi açısından kayda değer bir adım olarak görülebilir.
Bundan sonraki süreçte bu KHK’ler normal yasalar gibi anayasaya uygunluk denetimi için Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) götürülebilir. Bunun için Anayasa’da öngörülen sürelerde “iptal davası” açılabilir ya da bu yasaların uygulanmakta olduğu bir davada taraflar bu yasaların anayasaya aykırılığını ileri sürebilir. “İtiraz yolu” ismi verilen ikinci yol zamana yayılan bir süreç. İptal davası ise, ayrıntısına girmeden kısaca ifade edelim, 10 günlük veya 60 günlük sürelerde; Cumhurbaşkanı, İktidar Partisi Meclis Grubu, Ana Muhalefet Partisi Meclis Grubu ve TBMM üye tamsayısının 1/5 oranındaki milletvekili tarafından açılabilir. Herhalde burada en uygun yol iptal davası ve bu görev, esas olarak ana muhalefet partisine, yani CHP’ye düşüyor.
Bu aşamadan sonra son sözü söyleyecek olan AYM’dir. AYM, kanunlaşarak, deyim yerindeyse “olağanlaşan” bu kararnameleri denetleyecek ve Anayasa’ya aykırı olup olmadıklarına karar verecek, Anayasa’ya aykırı olduğuna karar verdiği hükümleri ise iptal edecektir. AYM’nin kararnamelerle ilgili olası kararları hukuki çerçevede ayrıca tartışılabilir. Önemli olan, kamuoyunda çok tartışılan KHK düzenlemelerini “yargı süzgecinden” geçirmek ve Anayasamızın “Cumhuriyetin Temel Nitelikleri” arasında saydığı “Hukuk Devleti” ilkesinin gereğini yerine getirmektir. Bu, Türkiye’nin kötüleşen “demokrasi” karnesinin bir ölçüde düzelmesine de katkıda bulunabilir.
Fatih Özatay, Dr.
25/12/2024
Güven Sak, Dr.
24/12/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
23/12/2024
Selin Arslanhan
23/12/2024
Burcu Aydın, Dr.
21/12/2024