TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Geçtiğimiz günlerde dünyanın en büyük yatırım bankalarından biri olan Goldman Sachs’ın CEO’su “Biz bir teknoloji şirketiyiz” dedi. Goldman Sachs, 1869’da kurulmuş bir banka. Aslına bakarsanız son yıllarda böyle bir eğilim söz konusu zaten. Daha önce J.P. Morgan’ın CFO’su da benzer bir cümle kurmuştu. Peki nedir 150 yıllık bir bankayı teknoloji şirketi olmaya özendiren ve böyle konuşturan?
Önceki bir yazıda da bahsetmiştim. Fortune 500 listesine bakınca, son 15 yılda listedeki şirketlerin yüzde 52’sinin kaybolduğunu görüyoruz. Eskiden, 1955’te, şirketlerin bu listedeki ömürleri ortalama 61 yılken, 2015’te bu süre 17 yıla düşmüş. Son yıllarda listedeki şirketlerde hızlı bir değişim söz konusu. Yeniye uyum sağlayabilmek, geleneksel şirketler söz konusu olduğunda da, hayatta kalmak için son derece kritik bir husus artık.
Tam da bu nedenle, geleneksel şirketler tarafından yapılan teknoloji yatırımları, son yıllarda hızla arttı. Son beş yılda, Fortune 500’deki geleneksel şirketlerin teknoloji startupları ile yaptığı anlaşmaların sayısı üç katına çıktı. 2017’de listedeki bu şirketler, teknoloji startupları ile 500’ün üzerinde anlaşma yaptı. Geleneksel şirketler arasında en ilgili olan ise, Goldman Sachs. Yani CEO’su boşa konuşmuyor. Teknoloji startuplarına ilgi söz konusu olunca, Goldman Sachs Google ile yarışır hale geldi. Yine Fortune 500’deki geleneksel şirketlerin unicorn portföyüne bakınca, en üst sırada Goldman Sachs’ı görüyoruz. Aynı zamanda yapay zekaya yatırım yapan geleneksel şirketler arasında da ikinci sırada yer alıyor.
Peki tüm bunlar sadece, Goldman Sachs’ın eskiden gelen yatırım bankacılığı kimliği ile mi ilgili? “Biz bir teknoloji şirketiyiz” derken sadece bundan bahsetmediklerini gösteren birkaç şeye daha bakalım. Biri iş ilanları. Eylül 2017’de yapılan bir analize göre, bankanın 2000’nin üzerindeki açık iş ilanının yüzde 46’sı teknoloji birimlerinde. Robotik ve yapay zeka ile temellendirilmiş yeni danışmanlık platformları için, yeni dijital finans girişimleri için, blockchain platformları için, büyük veri analiz birimleri için mühendisler arıyorlar. Açık pozisyonlarının yarısını bunlar oluşturuyor.
Bir diğeri, birleşme-satın alma işlemleri. Goldman Sachs son beş yılda, 20’nin üzerinde finansal teknoloji (fintech) startup’ı satın aldı. Önümüzdeki dönemde rekabet güçlerini koruyabilmek için bunun devamının da geleceğini duyurdular.
Yeni teknolojilerle birlikte dünya değişti. 150 yıllık bir banka kendini teknoloji şirketi olarak tanımlıyor. Geleneksel şirketler hayatta kalmak için, rekabet güçlerini koruyabilmek için, değişen dünyaya uyum sağlamaya çalışıyorlar. Uyum sürecinde de bir yandan kendi içlerinde yenilenmeye giderken, bir yandan da birçok büyük şirketin yaptığı gibi, inovasyona startuplar aracılığıyla erişme çabasındalar.
Peki biz bugünlerde Türkiye’de ne yapıyoruz? Ya geleceği konuşmanın bizim için lüks olduğunu düşünüp oturuyoruz. Ya da gelecekten bahsettiğimizi sanarak Ar-Ge merkezi sayıyoruz. 1000 tane Ar-Ge merkezimiz olmuş mu diye bakıyoruz. Biz dünyanın değiştiğinin maalesef farkına varamayanlardanız. Değişen dünyada artık Ar-Ge, şirketlerin kapalı merkezleri içinde yapılmıyor. İnovasyon, kapalı Ar-Ge merkezi binalarından çıkmıyor. Biz sadece Ar-Ge merkezi açılmasını desteklerken, dünya bambaşka bir yerde yine.
İçinde ne yapıldığı ile değil, yalnızca sayısı ile ilgilendiğimiz Ar-Ge merkezlerinin açılmasını desteklemek, 21.yüzyılda 1000 rakamını tutturmak dışında bir işe yaramıyor. Ar-Ge artık 20.yüzyıldaki gibi yapılmıyor. Geleceği şekillendirmek için bir şey destekleyeceksek, şirketlerin teknoloji startupları ile işbirliğini desteklememiz lazım. Bu aynı zamanda, girişimcilik ekosisteminin bir sonraki aşamaya geçişini hızlandırmak için de son derece önemli. Hem yabancı şirketlerin ilgisini Türkiye’ye çekebilmek, hem de yerli geleneksel şirketlerimizi dönüştürebilmek için, artık, 21.yüzyıl Ar-Ge modellerine uygun yeni bir yaklaşıma ve yeni teşvik araçlarına ihtiyacımız var.
Bu köşe yazısı 05.01.2018 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlandı.
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024
Güven Sak, Dr.
19/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
16/11/2024