TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Her başlangıç umut doludur. Her başlangıç hayırlıdır. Her yeni yıl bir yenilenme fırsatıdır. Hayatın temeli yenilenmedir. Ölüm, hayatı yenilemek için vardır. Her giden yıl, bir yenilenme fırsatıdır.
Dün yeni bir yıla girdik. Dün artık dünde kaldı. Yeni yıla başlarken, yenilenmenin yolu, hayatımızla ilgili bir dizi yeni karara varmaktır: “Bundan böyle” denilir “yeni yılda, bu yenilenme anında, şöyle şöyle yapacağım, şunlardan da kesinlikle kaçınacağım.” Her yeni yılın başında, başlayan yeni yıl için bir dilekte bulunulur, adettendir.
Ben, 2018 yılının, bize, içinde bulunduğumuz ataleti sona erdirmek için hedef, neşe ve coşku getirmesini diliyorum. Çok fazla şey istediğimi biliyorum ama dünya büyük bir hızla değişirken, ülkedeki bu genişlik, bu telaşsızlık, bu “sanki her şey yolundaymış gibi yaparsak her şey yoluna girer” hali beni artık pek geriyor doğrusu. Yaşlanıyorum galiba.
Nedense Brejnev döneminden kalma, o eski Sovyetler Birliği fıkrasını hatırlıyorum şimdilerde. Hani Rusya bir tren ve arada yolda kalıveriyor, gitmiyor. İlk makinist Lenin, sonraki Stalin. Tepkiler hep farklı. Ve en sonunda Brejnev makinist oluyor. “Yoldaşlar” diyor, “şimdi herkes vagonların perdelerini kapasın ve olduğu yerde sallanmaya başlasın, gidiyormuş gibi yapalım.” Öyle bir telaşsızlık işte.
2018 yılı dileğimi yazarken azıcık korkmuyor da değilim doğrusu. “2016 yılı bize akıl fikir getirsin” demiştim 2016 yılının başında. Türkiye’nin artık geleceği daha fazla ertelememesi, yeni bir başlangıç için adım atmaya cesaret etmesi gerekiyordu. Hatırlayın, ne oldu? O yıl, akıldışı memlekette tavan yaptı. Askeri darbe girişimi oldu. Türk jetleri başkenti bombaladı. O yıl, yapmamız gereken işleri, almamız gereken kararları olduğu gibi erteledik. Dünyamız değişti.
2016 yılında, gürültü o kadar arttı ki, ben, yılın başında, “2017 yılı bize sükûnet getirsin” diye diledim. Sükûnet, kamu politikalarının belirsizlikleri artıracak değil, azaltacak şekilde tasarlanmasına özen göstermekten geçiyordu. Sükûnet en çok sakin kafayla bundan böyle ne yapacağımızı düşünmeye ihtiyacımız olduğu için gerekiyordu. Geleceği bir kez daha ertelememek için salim kafayla düşünmeliydik.
Ne oldu? Bu kez memleketin üzerine bir nevi ölü toprağı serpildi. Ankara tatile çıktı. Kimse iş yapmaz ve sorumluluk almak istemez oldu. Hatırlayın referandumdan sonra uyum yasaları gelecekti. Yeni bir sistem tasarlayacaktık. Sonra 180 günlük bir ekonomik programımız filan olacaktı. Oldu mu? Hiçbiri olmadı. Ne oldu? Türkiye, hedefsiz, neşesiz ve coşkusuz kaldı. 2017 yılında memleketi bir nevi kuzuların sessizliği hali sardı. İyi olmadı.
2017 yılı nihayet sona erdi. Sıkıntı dolu bir yıldı. 2017 yılı Türkiye’nin ne yapacağını, nasıl yapacağını, neden yapacağını bir türlü bilemediği kararsızlıklarla dolu bir yıl oldu. Sonuçta yılı hiçbir konuyu karara bağlamadan idare ederek bitirdik. Şimdi 2018 yılına başlıyoruz. İdare-i maslahat dönemini bitirdik. Günü kurtarmanın sonuna geldik. Sıkışıklığın dibine vurduk.
Küresel düzeyde kapsamlı bir bakış açısı değişikliği ve bir yeniden yapılanma döneminin başlangıç noktasındayız. Soğuk Savaş’ın bitişinden sonra ortalığı saran iyimserlik dalgası yerini karamsarlığa bırakıyor. Bu karamsarlık dalgası hem ülkeler arası güç ilişkilerine hem de teknolojik değişimin olası toplumsal etkilerine bakışı değiştiriyor. Karamsarlık dalgası içinde dönüşmek, iyimserlik dalgası altında değişmekten çok daha zor olacak. Geleceği şimdiye kadar ertelemenin ilk maliyeti buradan çıkacak. Türkiye’nin bir an önce bu karamsar yeniden yapılanma süreci ile ilgili tutarlı bir stratejiye sahip olması gerekiyor. Var mı bir stratejimiz? Yok.
Bölgesel düzeyde, kesin hesapların kesileceği bir dönemin içine giriyoruz. Türkiye 1980 sonrası dönüşümüyle, bölgeyle ticaretinin niteliğini değiştirdi. 1970’lerde dış ticaret açığı verirdik. 1990’larda dış ticaret fazlası vermeye başladık. Sanayi malı satıp petrol almaya başladık. Arap baharına kadar bölgede işimiz rahattı. İsrail dışında piyasa ekonomisine sahip olmayan ülkelerin bulunduğu bölgemizde, komşu ülkelerle ticaret yapmanın ön koşulu başkentlerle iyi geçinmekten geçiyordu. Onların istikrarı ticaretin vazgeçilmez önkoşuluydu.
Başkentler ülkelerini kontrol edemez hale gelince, işler bozuldu. Cumhuriyeti kuran imparatorluk subaylarının Osmanlı döneminden kalma “vilayetlerin kendi içlerindeki meselelere asla karışmama” politikasını idrak edemedik. Hesabı daha da kabarttık. Bakın Suriye iç savaşına: Kaybedenler kulübündeyiz. Şimdi ticaretin gerektirdiği istikrarı yeniden kuracak kapsamlı bir stratejiye ihtiyacımız var. Var mı bölgesel bir stratejimiz? Uzun bir süredir yok.
Türkiye ekonomisinin sürdürülebilir bir büyüme patikasına oturması için tüm sektörlerde aynı anda verimlilik artışını hedefleyecek bir yeni büyüme stratejisine ihtiyacımız var. Yeni sanayi devrimi Türkiye için büyük bir şans. Tüm sektörlerde aynı anda verimlilik artışlarını hedeflemek, bugünün yeni teknolojileri ile gerçekçi bir hedef esasen. Nasıl? Memlekete teknoloji transferini ve transfer edilen teknolojilerin sektörler arasında yayılmasını sağlayacak bir yeni büyüme ve yabancı sermaye stratejisine ihtiyacımız var. Türkiye’nin, her bulduğu yere beton dökmek dışında bir büyüme stratejisi var mı halen? Yok.
Türkiye’nin hem kendi dışındaki kapsamlı küresel yaklaşım değişikliğinin farkına varması ve kendi yerini doğru biçimlendirmesi hem de bölgesel ve yerel iktisadi politikalarında önemli değişiklikler yapması gereken bir yıl 2018. Pek çok pozisyonunun elden geçirilmesi gerekecek. Kolay mı? Hedefsiz, neşesiz ve coşkusuz çok zor elbette. Vaziyeti idare ederek gelebileceğimiz noktaya geldik.
Ben bu duygu ve düşüncelerle, 2018 yılının bize hedef, neşe ve coşku getirmesini diliyorum. Yeni yıl dileğinin ilk koşulu gerçekçi olmak ve imkansızı istemek için güçlü bir irade ortaya koyabilmenin coşkusuna sahip olmaktır. Öyle olsun diliyorum. Neşeniz hiç eksik olmasın.
Bu köşe yazısı 01.01.2018 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlandı.
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024
Güven Sak, Dr.
19/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
16/11/2024