TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
İlk OVP 2005 yılında yayımlanmıştı. Geçenlerde 12’ncisi de yayımlandı. Ben en son 10’uncu OVP sırasında havluyu atmış ve “Bu OVP işinin artık iyice suyunu çıkarttık.” demiştim. Merak edenler şuradan okuyabilir isterlerse, ben söylediklerimin hepsinin hala geçerli olduğu kanaatindeyim: (http://www.tepav.org.tr/tr/blog/s/5481). “Daha da bakmam artık ben bu metne.” havasındaydım aslında. Geçen yıl bakmadım da zaten. Ama doğrusu bu yıl motorlu taşıtlar vergisi (MTV) tartışmasını duyunca, merak ettim. Dönüp metni okudum. Doğrusu ya, ben metni, mevcut iktisadi problemlerimize teşhis koymak açısından samimi buldum aslında.
Bir OVP metninden ne bekleriz? Ben üç aşamalı bakıyorum. Öncelikle bir durum tespiti isteriz. Kamu otoritesi içinde bulunduğumuz iktisadi süreci nasıl görüyor, temel dinamikleri nasıl okuyor bilmek isteriz. İkincisi, önümüzdeki 3 yıl için kamunun önüne koyduğu hedefler nelerdir, bilmek isteriz. Üçüncü olarak ise, bu hedeflere ulaşmak için kamu ne yapmayı düşünüyor, nasıl adımlar atacak bilmek isteriz.
Son günlerde etrafa bakınca, her zamanki gibi hedeflerin içsel tutarlılığının eleştirildiğini görüyorum. Aynı zamanda, MTV artışının yoğun bir tartışma başlattığı da ortada. Ama ben bu MTV artışına neden olan mevcut durum tespitinin hiç ele alınmadığı kanaatindeyim doğrusu. Rakamların tutarlılığı, yeni büyüme rakamlarının analiz yapmayı zorlaştırıyor olması yine her zaman ki gibi uzun uzun tartışılabilir. Ancak ben OVP’ deki mevcut durum tespitinin hiç de uçuk kaçık olmadığını düşünüyorum. Zaten teşhis bunu gerektirmese hükümetimizin Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı ve de Maliye Bakanı kamuoyunun önüne çıkıp, “Öncelikle vergileri artırarak, mali disiplini koruyacağız.” demezlerdi sanırım. Hele seçimlere doğru giderken, bunu hiç yapmazlardı. Kolay değil doğrusu.
Metin öncelikle 2017 büyüme performansımızı bir dizi sıra dışı ve harcama arttırıcı önleme borçlu olduğumuzu anlatarak başlıyor 9. sayfada. “Yılın ilk yarısında alınan mali tedbirler büyümeyi desteklemiştir. Kredi genişlemesi, vergi indirimleri ve makro ihtiyati tedbirlerin esnetilmesi 2017 yılının ilk yarısında yurtiçi talebi ve dolayısıyla büyümeyi desteklemiştir. Ayrıca, Kredi Garanti Fonu (KGF)’nun kaynaklarının artırılması büyümede önemli rol oynamıştır.”
Sonra yine aynı metinde bunun sonuçlarını da izlemeye başlıyoruz. “2016 yılında genel devlet açığı milli gelire oranla 1,2 puan artarak yüzde 1,3 olmuştur. Genel devlet dengesinde görülen bozulmanın kaynağı bir önceki yıla göre 0,5 puanlık gelir artışına karşın, 1,1 puanı cari giderlerde, 0,6 puanı transfer harcamalarında görülen toplam 1,7 puanlık harcama artışıdır. 2017 yılı genel devlet açığının yüzde 2,4 olması beklenmektedir.” Nedir? Ekonomi yavaşlamasın diye kamu harcamalarını artırmışız, sonuçta kamu kesimi eskisi ile kıyaslandığında önemli ölçüde açık vermeye başlamış. Ne olmuş? 2016 ve 2017 yılları açısından bakarsanız, mali disiplinden feragat etmişiz. İşler yolundaymış gibi yapmışız.
İsterseniz aynı sayfa 13’ten hemen devam edeyim. Devletin genel açığından, merkezi yönetim bütçesine geçeyim. Yine aynı samimi yaklaşımı görmek mümkün: “Merkezi yönetim bütçesi 2016 yılında GSYH’nin yüzde 1,1’i oranında açık vermiştir. 2017 yılında ise bütçe gelirlerinde beklenen 1,1 puanlık düşüşle birlikte, açığın yüzde 2’ye yükseleceği öngörülmektedir. 2016 yılının ikinci yarısından itibaren ekonomiyi canlandırmaya yönelik vergi teşvikleri, yapılandırma gelirleri ve vergi dışı gelirlerde görülen gelişmeler merkezi yönetim bütçe gelirlerindeki düşüşte etkili olmuştur”
Bunun sonucunda, elbette, Hazine’nin kaynak ihtiyacı artmış ve kamu borcunun milli gelir içindeki ağırlığı 2002’den beri ilk kez artmaya başlamış. Sayfa 15’ten devam edeyim: “2015 yılında GSYH’ya oranla yüzde 27,5 ile en düşük seviyesine inen AB tanımlı genel yönetim borç stoku 2016 yılında yüzde 28,1 olarak gerçekleşmiştir. 2017 yılında bu oranın yüzde 28,5 olması beklenmektedir.” Doğru aynen böyle. Almanya’nın borç stokundan küçük olsa da hala artış sürecinde. Faiz üzerindeki baskı işte tam da buradan sonuçta. Malum bizim finansal piyasamız Alman piyasasından çok daha küçük. Bizim havuza küçük bir taş atınca su seviyesi daha hızlı artıyor. 1990’ları bilenler daha iyi hatırlar.
Metin, 24. sayfada diyor ki, “Mali disiplinin kararlılıkla sürdürülmesi amacıyla kamu harcamalarının sınırlandırılması, etkinliğinin artırılması ve kamuda cari harcamalarda tasarruf sağlanması ön plana çıkan temel stratejiler olacaktır. Vergi gelirleri ve dolaysız vergilerin toplam vergi gelirleri içerisindeki payı artırılacaktır” Burada “Kamuya kesin yeni araç alınmayacak, zinhar yeni bina yapılmayacak.” söyleminin izlerinigörmek sanırım mümkün. Aynı zamanda vergi gelirleri de artırılacak diyor işte. Ne oluyor? Arttırılıyor işte hemen. Uygulama kararı da geliyor.
Nedir? Türkiye ekonomisi öyle uçmuyor ve de kaçmıyormuş. Ortada çok da sürdürülebilir bir denge olmadığı için, acil mali tedbir almak gerekiyormuş. Hem de önümüzde seçimler varken, bu işe yönelmek ne demektir? Ciddiyet göstergesidir bana sorarsanız. Hem sorunların hem de yöneticilerin ciddiyetinin göstergesidir. İşte ben bu mevcut durum tespitini doğrusu son derece makul ve güven verici buldum. Yöneticilerimizin durumu biliyor olması ve tedbir düşünmeye başlamaları iyidir.
Hele bunlara cari işlemler açığındaki gelişmeleri de eklersiniz, ciddiyeti daha da iyi anlamlandırmak mümkün olur. Cari işlemler açığının finansman kalitesinin bozulmaya başlamasının hepimizin dikkatini çekmesi gerekiyor. Bankalar ve şirketler kanalıyla gelen kaynakların oranı azalırken, portföy yatırımlarının önemi artıyor. Üstelik Amerikan merkez bankasının faiz artırmaya devam edeceği bir ortamda, üstelik vize krizinin tam ortasında. Kötü.
Bütün bunlara bakınca bir kaç sonuç çıkartmak mümkün aslında. Öncelikle almadan vermek nasıl Allah’a mahsussa, harcamaları artırarak büyümenin de bir bedeli varmış. Şimdi neleri görüyoruz? Bütün o köprüleri, havaalanlarını ve diğerlerini hiç de öyle “cebimizden beş kuruş çıkmadan” yapmıyormuşuz. Türkiye bir dönem eski iktidarların böyle “cebimizden beş kuruş çıkmadan” yaptırdığı doğal gaz çevrim santralleri konusunu uzun uzun tartışmıştı. Hatırlayın, hiç üretim yapmadan para tahsilatı yapanlar vardı, alım garantileri nedeniyle. Şimdi de yollarından hiç araç geçmeden, araç geçmiş gibi tahsilat yapanlar var. Biz bu resmi daha önce gördük ve o belayı çözmek için sonra çok uğraştık. Konu neydi? Kamu-özel sektör işbirliği modelleriydi. Şimdi olan da, 1990’larda olanın aynısıdır. Hiç ibret alınsa tarih tekerrür mü ederdi örneğidir. Ama bankaların kendi bilançolarını yeniden yapılandırmış olmalarının bütçeye getirebileceği maliyeti sanırım daha bilmiyoruz. 2018’de gecikmeden öğreniriz. Ben Suriye’deki operasyonların, Türkiye’nin sorumluluğundaki Suriyeli sayısını ikiye katlayabileceğini düşünüyorum. Daha bütçeye oradan gelecek yükü de tam bilmiyoruz. Hal böyle olunca temkinli olmakta fayda var elbette. yöneticilerimiz işte öyle yapıyor. Temkinli davranıyorlar.
Durum tespitinde bir problem yoktu doğrusu. Problem bana kalırsa üç yerde. Birincisi, daha durum tespiti ile ilgili OVP açıklanırken, birdenbire mali tedbirler paketinin ortaya çıkması işin büyüsünü bozdu. Hadiseyi sindirmemizi zorlaştırdı. İkincisi, mali tedbirler paketindeki MTV artışının aniden geri alındığının açıklanması, mali disiplinde kararlı duruş görüntüsü açısından hiç de hoş olmadı doğrusu. Üçüncüsü ise hedeflere ulaşmak için atılacak adımların torba yasaya sıkıştırılmış olması sanıyorum. Ben şimdilerde torba yasanın içindeki paketi görmeye çalışıyorum. Kolay olmuyor doğrusu. Neden böyle kriptik davrandığımızı da anlamıyorum. Gizli ve saklanması gereken bir iş yapmıyoruz ki her şeyi torba yasa labirentinde görünmez hale getirelim.
Ben OVP’ de çizilen mevcut durum tablosunu samimi buldum doğrusu. Şimdi teşhiste anlaşmış olduğumuza göre, çözümler üzerine ayrıntılı olarak konuşabiliriz. Torba yasa labirentinde kaybolmazsak elbette.
Bu köşe yazısı 19.10.2017 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlandı.
Burcu Aydın, Dr.
23/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
22/11/2024
Fatih Özatay, Dr.
20/11/2024
Güven Sak, Dr.
19/11/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
16/11/2024