Arşiv

  • Haziran 2024 (14)
  • Mayıs 2024 (16)
  • Nisan 2024 (15)
  • Mart 2024 (19)
  • Şubat 2024 (19)
  • Ocak 2024 (18)
  • Aralık 2023 (17)
  • Kasım 2023 (14)
  • Ekim 2023 (15)
  • Eylül 2023 (12)
  • Ağustos 2023 (21)
  • Temmuz 2023 (18)

    Hepsini Hazine garanti etse?

    Fatih Özatay, Dr.30 Ağustos 2017 - Okunma Sayısı: 4415

    Son zamanlarda Hazine’nin koyduğu sermayeye dayanarak Kredi Garanti Fonu (KGF) benzeri bir kurumun -bankaların şu ya da bu sektöre açacağı- kredilere garanti vermesi yoluyla ekonomide yılın ilk yarısında sağlanan yüksek büyümenin sürdürülebileceği yolundaki öneriler artıyor. İddiaya göre açılacak her 100 liralık kredinin 80-90 liraya varan kısmına kadar sağlanacak garanti ile bankalar çok daha yüksek miktarda kredi açabilecekler ve bu krediyi alanlar yatırım harcamalarını artıracaklar. Böylece de ekonomi büyüyecek.

    Öncelikle şu noktanın altını çizeyim: 2008 sonundaki koşullarda ekonominin önemli oranda küçüleceği beklentisine dayanarak Hazine desteği ve KGF aracılığıyla yürütülecek ek bir garanti sisteminin gerektiğini vurgulayan ilk rapora imza atan birkaç kişiden biriyim. Sadece raporu hazırlamakla kalmadık; bu tür bir kararı alma durumunda olanlara önerdiğimiz sistemi anlattık. Birkaç ay sonra da böyle bir karar alındı. Ama o zamanki koşullarla şimdiki koşullar çok farklı.

    (Bkz." Krizle Mücadele Tedbirlerine Bir Örnek: Kredi Garanti Sistemi "," Türkiye Ekonomisi için Kriz Önlemleri ")

    İki temel fark var: Birincisi, bankalar topladıkları mevduatın çok üzerinde bir miktarda kredi açıyorlar. Farklı bir ifadeyle, kredi açabilmek için yurtdışı kaynaklara çok fazla bağımlılar. Hızlı kredi genişlemesinin potansiyel bir risk kaynağı olduğunu biliyoruz. Dış koşulların değişmesiyle dış kaynak girişinin azalması durumunda dış kaynağa dayalı hızlı kredi genişlemesi ise çok daha riskli. İkincisi, 15 Temmuz darbe girişimiyle birlikte, çok önemli kurumlarımızın onca insanımızı kaybettiğimiz kalkışmaya yol açan kötü yapısı tüm açıklığıyla gözler önüne serildi. Kurumsal yapının böyle olduğu bir ülkenin, yapı olumlu yönde değiştirilmeden, önemli yatırımlara izin verdiğini iddia etmek mümkün olmasa gerek.

    Bu söylediklerime hak veriyorsanız önemli bir politika tavsiyesi kendiliğinden ortaya çıkıyor: Türkiye’nin yatırımları artırarak sağlıklı bir yüksek büyüme oranını yakalamasının önündeki temel engel kredi yetersizliği ya da kredi maliyeti değil. Türkiye ekonomisinin önündeki temel sorun alanları ekonomi dışında: Adalet, güvenlik, devlette liyakate dayalı işe alma ve yükseltme, eğitim, kural hakimiyeti (kuralların ikide bir değişmemesi) ve o kuralların demokratik olması. Dolayısıyla, Türkiye ekonomisini bir üst düzeye “sıçratmanın” yolu “ver garantiyi, düşür faizi, artır teşviği” benzeri sihirli “çözümler”den değil, Türkiye’yi hepimizin göğsümüzü gere gere dolaşacağı ve yaşayacağı bir ülke haline getirmekten geçiyor.

    Kaldı ki, “yetmez bir KGF daha” önerilerinin dikkate almadıkları basit bir gerçek var. O gerçeği rahatlıkla görebilmek için “uç” bir durum düşünmek gerekiyor. Zira çoğu zaman zihin karmaşasını aşarak bir konuyu anlayabilmenin yolu “uç” durumları düşünmekten geçer. Şu: “Ekonomide bundan sonra açılacak her krediye KGF garanti versin ve bu iş için gereken sermayeyi Hazine’den alsın.” Sonuçta açılacak her 100 liralık kredinin 80-90 lirası Hazine’nin riski oluyor. Ayrıca gereken sermayeyi Hazine koyunca bütçe açığı artıyor. Bu, faizleri yükseltir. Faizleri yükselten sadece bu olmaz. Onca krediye garanti vereceğine göre dönmeyen kredileri Hazine ödeyecek (garantör çünkü). Bir de bankaların risk iştahlarının artıp normal zamanda vermeyecekleri projelere de kredi vereceklerini düşünün… Türkiye’nin riskini anında sıçratacak bir uygulama olurdu değil mi?

    Bu köşe yazısı 30.08.2017 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlandı.

    Yazdır