TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Bu aralar herkes harıl harıl eski seçimlerde ne olduğuna bakıyor. Halbuki Türkiye'ye bir bakın, Allah aşkına, 1991 seçimlerinden beri, bir seçimde en çok oyu almış olan partinin bir dahaki seçimde en çok oyu alabildiği görülmüş mü? Türkiye'de son on altı yıldır motorize bir mutsuz seçmen kitlesi sürekli olarak partisini arıyor. Aslında Türkiye uzun bir süredir "merkez"ini arıyor. Arıyor. Arıyor ama bulamıyor. Geçmiş verilere bakıp ne diyeceğiz, bu durumda? Geçen seçimlerde en çok oyu alanın bu kez aynı başarıyı tekrarlayabilme şansının olmadığını mı? Kim bilir?
Bu arada Türkiye'nin nasıl değiştiğinden bahsetmek çok moda. Özellikle yoğun bir yeni orta sınıf arayışı göze çarpıyor. Keşke 3.5 yıl içinde yeni ve de güçlü orta sınıf yaratabilmek mümkün olsaydı. Keşke bu iş için daha fazla zaman gerekmeseydi. Hoş olurdu. O vakit, bir sonraki seçimi nasıl kazanacağız diye bir dert de kalmazdı. Yaratıverirdiniz bir yeni orta sınıf, güçlü mü güçlü, bitirirdiniz işi. Herkes neyi temsil ettiğinizi bilirdi. Öyle ortada bir vitrin derdi de olmazdı. Halbuki var. Öyle var ki, yalnızca iktidar partisinde de değil, hepsinde var. Herkes bir vitrin telaşında görülüyor. Sizce niye herkes bir vitrin telaşı içinde görünüyor? Neden siyasi partilerimiz "adayımız şahittir ki biz artık merkeze geldik" deme ihtiyacını hissediyorlar? Peki, sonra neden o adaylar bir türlü sorumlu mevkilere yerleştirilmiyorlar? Bakın Fransa'da tam tersi oldu. Müsaadenizle biraz açalım.
Biz burada kendi derdimize yanarken arada Fransa Cumhuriyeti'nde de cumhurbaşkanlığı seçimleri oldu. Bizimkiler beceremedi ama onlar bir cumhurbaşkanı seçebildiler. Nicolas Sarkozy, oyların yüzde 53'ünü, Segolene Royal ise yüzde 47'sini aldı. Fransa kendisine bir Tansu Çiller seçmemeyi tercih etti. Akıllılık etti. Biz bizimkinin nasıl kocaman ve boş bir şaka olduğunu anlayana kadar bir yıldan fazla zaman geçmişti. Arada bir de iktisadi kriz olmuştu. Unutanlar varsa hatırlatalım.
Fransa'nın yeni Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy daha geçenlerde yeni kabinesini açıkladı. Bakan sayısı 30'dan 15'e düştü. 15 bakanın 7'si kadın, 8'i erkekti. Kabinede hem Sosyalist Parti'den hem de Bayrou'nun merkezdeki partisinden bakanlar vardı. Üstelik Adalet Bakanlığı'na ise Kuzey Afrika kökenli bir kadın bakan atandı. Bakın şimdi bu da bir vitrin düzenlemesi aslında. Bir dizi tartışma etrafında bölünen Fransa'yı yeniden bir hedef etrafında toplayabilmek için Sarkozy kendisine yeni bir vitrin düzenliyor. Ama bu anlamlı ve iddialı bir vitrin düzenlemesi. Nicolas Sarkozy, toplumdaki bölünmeleri de dikkate alarak bu bölünmeleri gidereceğini, yeniden bütünlüğü sağlayacağını düşündüğü, birbirinden farklı insanları sorumlu bir mevkiye getiriyor. Onları doğrudan bakan yapıyor. Öyle seçime giderken vitrine rastgele yerleştirmiyor.
Buradan ne çıkar? Öncelikle şu: Nicolas Sarkozy söz verdiği işe başlayabilmek için öncelikle Fransa'yı daha fazla bölmesi değil, Fransa'yı bir hedef etrafında birleştirmesi gerektiğini biliyor herhalde. Kapsamlı bir dönüşüm sürecinin başında, vatandaşlarınızı korkutmanız değil, onlara korkularının yersiz olduğu konusunda teminat vermeniz gerekiyor. Yoksa Sarkozy de şöyle diyemez miydi: "Yahu, bu kadar yıldır bakanlık yapıyorum. Hakkımda bu söylenenler nereden çıkıyor. Anlamakta güçlük çekiyorum." Diyebilirdi. Ama öyle demedi. Seçimlere giderken yapay vitrinler de düzenlemedi. Ama seçim biter bitmez, halktan görevi alınca, ilk iş olarak, "Ben bütün Fransa'nın cumhurbaşkanıyım" dedi. Sonra da vatandaşlarına kendisi ile ilgili korkularının yersiz olduğunu kanıtlamak için yeni kabinesini açıkladı.
Nicolas Sarkozy neden böyle yaptı? Bize kalırsa, attığı adımlar, Sarkozy'nin seçim sözlerini tutmak konusunda kararlı olduğuna işaret. Başkan Sarkozy, Fransız ekonomisini modernleştirmek gibi devasa bir hedefle iktidara geldi. Bu kadar derin bir dönüşümü, kamplara ayrılmış bir toplumda yapmaya kalkmak, barutun yanına ateşle gitmek demek. Başkan Sarkozy bunun farkında. Bu yüzden Fransa'yı dönüştürecek politikaları uygulayabilmek için önce Fransa'yı birleştirmesi gerektiğini biliyor. Yeni kabine kararının bize düşündürdüğü bu. Kabine düzenlemesinin başkanın kararlılığını yansıttığını düşünüyoruz biz.
Peki, buradan Türkiye için ne çıkar? Bize kalırsa bu aşamada öncelikle üç adet sonuç çıkar. Birincisi, memleketimizde "adayımız şahittir ki biz artık merkeze geldik" sendromunun yaygınlaşmış olması, partilerimizin toplumun bütününe güven verme konusunda bir kaygıları ve eksiklikleri olduğuna işaret eder. Toplumumuzdaki bölünmüşlüğün varlığını kabul etmek anlamına gelir. Teşhis doğrudur. İkincisi, kamplara ayrılmış bir toplumun modernleşme sürecinde mesafe kaydedebilmesi mümkün değildir. Kamplara ayrılmış bir toplum, bir de üstüne üstlük değişmeye çalışırsa, darmadağın olabilir. Üçüncüsü, birleştirme, bütünleştirme bahsinde vitrin düzenlemesi önemli olabilir. Ancak seçim döneminde vitrine yerleştirilenler seçim sonrasında ülkenin geleceğini şekillendiren kararların alındığı mutfağa girebilecekler mi diye sormak gerekir. Yoksa "adayımız şahittir ki biz artık merkeze geldik" diye sünnetçi dükkânına saat yerleştiriliyorsa, yapılan işin ciddiyeti yoktur. Sarkozy derslerine fırsat buldukça devam edeceğiz.
Bu köşe yazısı 22.05.2007 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.
Fatih Özatay, Dr.
25/12/2024
Güven Sak, Dr.
24/12/2024
M. Coşkun Cangöz, Dr.
23/12/2024
Selin Arslanhan
23/12/2024
Burcu Aydın, Dr.
21/12/2024