TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Bu yıl, bir takvim yılından ötekine geçince, aslında her şeyin eskisi gibi kaldığını pek hızlı öğrendik. Doğrusu ya çok hızlı ayıldık. Önce yılbaşı terörü, daha 2017 yılının neredeyse ilk saatinde içimizi kararttı. İkincisine hafta başlar başlamaz şahit oldum. Bu aralar, biz TEPAV’da, firmalarımızın verimlilik düzeyleri ve Ar-Ge faaliyetleri ile ilgili bir anket yapmaya çalışıyoruz. Yılın ilk haftası anket için randevu almak istediğimiz, İstanbul İkitelli Organize Sanayi Bölgesi (OSB)’nden bir firma yetkilisi, işte tam da o başlıktaki lafı söyledi: “Kardeşim, siz dalga mı geçiyorsunuz” dedi, “ne anketi, ne Ar-Ge’si, ne verimliliği, bizim burada geçen cumadan beri elektrik yok. Üstelik ne zaman geleceğine dair bir malumat da yok” Şimdi buna ne denir? Biz, sonuç olarak, fırçalanmamak için, bu hafta İstanbul ve Trakya taraflarından hiçbir sanayi firmasını aramamaya başladık. Neden? Elektrik alamayan OSB’ler memleketin o tarafında bulunduğu için elbette. Şimdi diyeceksiniz ki, memleketin sanayisinin kahir ekseriyeti de orada değil mi? Orada. Bu büyüme oranını ne kadar azaltır? O ayrı hesap. Neyse.
Aslında Türkiye’nin iktisadi dönüşüm süreci büyük bir başarı öyküsüdür. 1980’li yılların başında Türkiye’nin kişi başına geliri 1500 dolar civarındaydı. 1990’lı yılların başında 2500 doları geçmiştik. 2001 yılında 3000 dolardaydık. Şimdi 10 bin doları aştık. Şimdi bu bir başarı öyküsü değil midir? Öyledir. Bakın aynı durum, Türkiye’nin ihracat performansı için de geçerlidir. 1980’lerin başında Türkiye’nin toplam ihracatı 3 milyar dolar civarındaydı. Bu tutarın yüzde 50’sini tarım ürünleri oluşturuyordu. 2000’lerin başına geldiğimizde, bütün o ihracat teşvikleri ile, toplam ihracatımız 30 milyar dolar civarına yükseldi. İhracatımızın yüzde 90’ını ise imalat sanayi ürünleri oluşturmaya başladı. Ne oldu? 2000’lerin başında, sanayi ihracatın motoru oldu. 2000’lerin istikrar ortamı sayesinde bugün ihracatımızın tutarı 140 milyar dolara kadar ulaştı. Sanayi mallarının toplam ihracat içindeki payı, yüzde 90’larda seyretti. Şimdi bu bir başarı öyküsü müdür? Öyledir.
Neydi bugüne kadar sorunumuz? Toplam ihracat içinde ileri teknolojili sanayi ürünlerinin payı başka ülkelerle karşılaştırıldığında çok düşüktü. Türkiye, ileri teknolojili üretimi nasıl yaygınlaştırırız diye düşünmeye Grafik 1’e bakarak başladı. 2015 yılında başka ülkelerde ileri teknolojili ürünlerin toplam ihracat içindeki payı iki haneli rakamlarda dolaşırken, Türkiye, bu oranın düşük tek haneli rakamlardan yukarıya çıkmasını hiç sağlayamadı. İşte Türkiye’nin başarı öyküsü nasıl devam ettirilebilir tartışması da buradan çıktı. İhracatımızın 500 milyar seviyesine çıkabilmesi için memleketin ürün gamının değiştirilmesi gerekiyordu. İleri teknoloji tartışması da, reform arayışı da buradan çıktı.
Hatta son dönemde, toplam Ar-Ge harcamaları içinde özel sektörün payının artıyor olmasını da bu çerçevede sevinçle karşıladık. TEPAV’dan Ayşegül Taşöz’ün çalışması web sitesinde. 1990’lı yılların başında, milli gelir içindeki payı zaten düşük olan Ar-Ge harcamalarının yaklaşık yüzde 20’sini özel şirketler yapıyordu. Bu oran, şimdilerde yüzde 50’ye yükseldi. Ne oldu? Özel şirketler teknoloji geliştirme faaliyetlerine daha fazla önem vermeye başladılar. Burada da bir başarı öyküsünden bahsedebilmek mümkün. Neden? Grafik 2’ye bakarsanız, özel sektörün Ar-Ge harcamaları arttıkça, ileri teknolojili ihracatın toplam ihracat içindeki payının da arttığını görebilmek mümkün. Daha artmadı ama daha gidilecek yol da var. Onu biliyorduk. Bu nedenle, patent rakamlarına bakıyorduk. İleri teknolojili ihracat demek, inovasyon demek, inovasyon demek patent demek. Patent demek uygun vergi rejimi ve etkin çalışan yargı sistemi demek.
Doğrusu ya, ben bugüne kadar, inovasyon nasıl olacak, bu patentler nasıl artacak diye düşünürken, vergi reformu önemli, yargı reformu önemli ve de bütün bu ileri teknolojili inovasyonları geliştirecek beşeri sermayeyi güçlendirecek eğitim reformu önemli diye düşünüyordum. Bana biri “Türkiye’nin başarı öyküsünü devam ettirebilmesi için, iktisadi bir sıçrama yapabilmesi için, 3 öncelikli alan say” dese hemen “eğitim, yargı ve vergi” derdim. Ama 2017 yılı itibariyle buna iki adet ilave yapıyorum. Birincisi, güvenlik. Nedeni ortada herhalde. Tartışmaya gerek bile yok. İkincisi ise enerji erişimi ve güvenliği olurdu şu son performansa bakarak. Neden? 2017 yılının ilk iş gününde, “Ne Ar-GGe’si yahu, bizim burada, bildiğin elektrik yok” diye fırçalandığım için elbette.
TEPAV iktisatçılarından Yakup Peker, ortadaki problemi pek güzel özetledi geçen gün. Mesele öyle bilinmiyor filan da değildi. Dünya Ekonomik Forumu (WEF) Enerji Mimarisi Performansı Endeksi’nde Türkiye 2016 yılında 54. sıradan 40. sıraya yükseldi. Ancak alt endeksler bazında bakıldığında Ekonomik Büyüme ve Kalkınma ile Çevresel Sürdürülebilirlik alanlarındaki puanımız artarken Enerji Erişimi ve Güvenliği’nde 80.sıraya geriledi. Eğer enerji erişimi ve güvenliği alanında da diğer alanlar kadar bir iyileşme olsaydı sıralamadaki yerimiz 40 değil, 25 filan olacaktı. Neden bu elektrik kesintileri özellikle İstanbul ve çevresinde bu kadar yoğun oluyor? Bunun için de 3 numaralı grafiğe bakmak gerekiyor. Nedir? İstanbul-Trakya bölgesinde doğal gaz çevrim santralleri toplam kurulu gücünün yüzde 50’den fazlasını karşılıyor, doğal gaz yetersizliği nedeniyle bunlar tam kapasite çalışamayınca haliyle sanayimiz de elektriksiz kalıyor. Peki, neden yeterli doğal gaz bulunmuyor? Bundan önce Türkiye TEİAŞ’ın organizasyon kabiliyeti nedeniyle karanlığa gömülmüştü, şimdi de BOTAŞ’ın organizasyon kabiliyeti ile alakalı bir problemimiz olduğunu görmüş olduk. Ama unutmayın endeks zaten bir doğal gaz depolama kabiliyetimiz olmadığı için taşıdığımız riski gösteriyordu. Şimdi o teknik kapasite problemine, organizasyon kapasitesi problemi de eklenmiş oldu bana sorarsanız.
Türkiye’nin iktisadi dönüşümü bir büyük başarı öyküsüdür. Yüzümüzü ağartır. Ama ben şimdi idarenin organizasyon kabiliyetinin en önemli meselemiz olduğu kanaatindeyim doğrusu. 2017 yılında, ilk çözmemiz gereken mesele bence idarenin kabiliyetinin artırılmasıdır. Böyle olursa, elektrik erişimindeki son problem hayırlara vesile olabilir.
Bu köşe yazısı 05.01.2017 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlandı.