TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Mısır devlet başkanı Hüsnü Mübarek, 11 Şubat 2011’de, yoğun sokak gösterileri nedeniyle istifa etti. O zamandan bu yana tam 5 yıl geçti. 5 yıl önce Arap Baharı ile bozulan eski statükonun yerine hiçbir yerde yeni bir statüko inşa edilemedi. Tunus’ta ve Mısır’da olmadı, Suriye’de de olmadı. Neden? “Belki onlar eski hali istiyorlar.” diyebilirsiniz. Ben de size cevaben kısa bir söz söyleyeyim; ezber edebilirsiniz: “İşte, eski hal mûhal, ya yeni hal veya izmihlal.” Eski hal gidince, yeni hal otomatik olarak çıkamazsa, hakikaten bir çöküş dönemi başlıyor ve dengeler yerine oturmuyor.
Arap Baharı’nın beşinci yılında yapılan analizler genellikle ortaya çıkan güvenlik açığı eksenli oluyor. En son biz Türkler, yanı başımızda bir devlet çatır çatır çöktüğünde, ortaya öncelikle hürriyet şafağının değil, bir güvenlik açığının çıktığını acı bir biçimde fark ettik. Aslında Amerika’nın Irak tecrübesi aklımızda yer etmiş olmalıydı. Etmemiş demek ki. Neyse. Öğrenmenin kötüsü olmaz, iyidir diyorum ben yine de. Ama ben Arap Baharı’nın aklımızda kalması gereken tek dersinin bu olmadığını düşünüyorum.
Arap Baharı yandaş şirketleri nasıl etkiledi? Hiç düşündünüz mü? Ben bu konunun bölgemizin iktisadi coğrafyasını daha iyi anlamak için önemli olduğunu düşünüyorum doğrusu. 2014 yılında Daron Acemoğlu, Tarek Hassan ve Ahmed Tahoun tam da bu konuyla ilgili bir vaka çalışması yapmışlardı. Çalışmanın başlığı “The Power of the Street: Evidence from Egypt’s Arab Uprising” (Sokağın Gücü: Mısır Arap Baharı’ndan Kanıtlar” idi.
Önce Mısır’ın kısa bir tarihçesi ile başlayalım. Mübarek’in 30 yıllık iktidarı sonrasında, istifaya zorlandığı 11 Şubat 2011’den sonra Mısır’da ordunun yönetime bir nevi el koyduğu bir dönem başladı. Bu ara dönem, Haziran 2012’de, Muhammed Mursi’nin devlet başkanı seçilmesine kadar sürdü. Mısır’da, Müslüman Kardeşlerin iktidara hazırlıksızlığı nedeniyle başarısız olan bu denemesinden sonra, Temmuz 2013’te askeri yönetim geri döndü. Daha sonra Mayıs 2014’te yapılan seçimlerde Abdül Fettah El Sisi oyların yüzde 93’ünü alarak Mısır devlet başkanı seçildi. Ne oldu? Eski statükonun kalkmasıyla yeni bir statüko ortaya çıktı. Ben Kahire’de sokakta halinizden şikayet edecek polis bulamadığınız dönemi hatırlıyorum. Pek iyi olmuyor doğrusu.
Arap Baharı’nın yandaş şirketleri nasıl etkilediği meselesine dönersek, yukarıda künyesini verdiğim çalışmada, Acemoğlu ve arkadaşları Mısır Borsası’nda işlem gören firmaları önce 4 gruba ayırmışlar. Sonra da bunların hisse senedi fiyat hareketlerini karşılaştırmışlar. Mısır Borsası, 1883 yılında kurulan İskenderiye Borsası ile 1903’te kurulan Kahire Borsası’nın ortak bir işlem platformuyla birleştirilmesinden oluşmuş. İstanbul’da Dersaadet Tahvilat Borsası 1866 tarihli bu arada. Onu da hatırlatmış ve Borsa İstanbul diye internette arayınca kuruluş yılı olarak 1985’in çıkmasını utanç verici bulduğumu söylemiş olayım.
Neyse ilgili çalışma, şirketleri Mübarek yandaşları, ordu şirketleri ve İslamcılar diye ayırıyor. Toplam 883 hisse senedinin kayıtlı olduğu borsadan bu şekilde sınıflandırılabilen 68 şirket çıkıyor:33 tane Mübarek yandaşı, 22 tane ordu bağlantılı şirket, 13 tane de İslamcı şirket. Kalanlar hiçbir yere yandaş olmayanlar bir nevi. 2011 yılının ilk çeyreğinde yapılan düzenleme ile borsa şirketlerine getirilen yönetim kurulları hakkında kamuyu aydınlatma düzenlemesinin, çalışmayı yapabilmek açısından nasıl faydalı olduğunu da anlatıyor yazarlar. Bu sayede şirketin yönetim kurulunda bu bağımlılığı yansıtan bir üye olup olmadığına bakarak, o şirketin yandaş olup olmadığına da karar verebilmişler. Bunu manasız bulabilirsiniz ama analiz için somut bir ilişki gerekiyor. Şirket yönetim kurulunda Mübarek ve onun Milli Demokratik Parti ağına yakın bir isim varsa, o şirket yandaş oluyor.
Ne oluyor? Mübarek 30 yıllık iktidardan düşünce iki gelişme oluyor. Birincisi, ilk tepki olarak, Mübarek yandaşı şirketlerin piyasa değeri, yandaş olmayanlarla karşılaştırıldığında yüzde 13 geriliyor. Borsa yatırımcıları bazı şirketlerin, Mübarek’in iktidardan düşmesi ile birlikte eskisi gibi rant avcılığı yapamayacağına hükmediyorlar bir nevi. Bu çerçevede, şirketin, eskisi gibi, ihale devşiremeyeceğini, kupon arazi kapatamayacağını filan düşünüyorlar. Ne bileyim? İkinci olarak ise ilgili şirketler yönetim kurullarından Mübarek yandaşlarını çıkarıp başka yönetim kurulu üyelerini atıyorlar. Hayat bir nevi devam ediyor. Şirketler yeni döneme ayak uydurmaya çalışıyor.
Peki, bu çalışma neyi gösteriyor? Bizim bölgemizde, şirketlerin iktidar eliti ile yakın ilişki içinde olması, kâr beklentisini artırıyor. Hisse senedi fiyatı, şirketin gelecekteki kazançlarının bugünkü değerini yansıtıyorsa, yatırımcıların bu tür bir bağlantıyı nasıl anlamlandırdığını somut olarak görmüş oluyoruz bana sorarsanız.
Dünyanın her tarafında iktidara yakın olmak para kazanma ihtimalini artırıyor. Önemli ama son derece güç olan nedir? Bu genel geçer doğruya rağmen herkesin para kazanmak için eşit şansa sahip olduğu kanısını yaygınlaştırmak. Doğru olmasa bile bu kanıyı yaygınlaştırmak. Herkesin çalışarak başarılı olabileceği hayalini canlı tutmak. Aslı olmasa bile hayalini güçlü tutmak. Ben bu çerçevede ülkelerin ikiye ayrıldığını düşünüyorum: Herkesin çalışarak başarılı olabileceği hayalini güçlü tutan ülkeler ve göz göre göre bu hayali ayaklar altına alan ülkeler. Son dönemde artan gelir dağlımı eşitsizliği bu hayali zaten zorluyor. Son dönemde buna bir de yandaşların göz göre göre kayırılması ekleniyor. Doğrusu ya, ben, Türkiye’nin ikinci gruba doğru yolculuğunun hayra alamet olmadığını düşünüyorum. Üstelik uluslararası endeksler de son yıllarda bu yolculuğu doğrular nitelikte sonuçlar veriyor. Mesela, Uluslararası Şeffaflık Derneği’nin Yolsuzluk Algısı Endeksi, 2014 sonuçlarında Mısır’ı 37 puanla 175 ülke arasında 95. sıraya koyarken, Türkiye’yi 45 puan ile 64. Sırada gösteriyordu. Bu durum bile 2013 yılı sonuçlarına göre Türkiye açısından önemli bir gerileme iken, 2015 sonuçları daha kötüsünü gösteriyor. Türkiye yolsuzluğa ilişkin algının yüksekliği konusunda Mısır’a yakınsıyor: 2015 endeksinin değerlerine göre Türkiye 42 puanla 168 ülke arasında 66. sıradayken, Mısır 36 puanla 88. sırada görünüyor. Bu vesileyle aklımdayken söyleyip, ahiretimi bir daha kurtarayım.
Bu köşe yazısı 26.02.2016 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlandı.