TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Torunlarımız, bizim bilmediğimiz, hatta tahayyül edemediğimiz mesleklerin erbabı olacaklar. Ben çocukken Bursa’da mahalle aralarında dolaşan hallaçlar vardı. Yatak teknolojisi o zamanlar böyle değildi. Bir torbanın içine doldurulmuş pamuğun üzerinde yatılırdı. Her yıl bahar temizliğinde, o pamuk dışarı çıkarılıp yıkanırdı. Yıkanan pamuk birbirine yapışır ve iyice katılaşırdı. Bu nedenle, pamuğu atmak, birbirine dolaşan lifleri ayırmak gerekirdi. Yatak, böylece ilk günkü gibi yumuşak olurdu yeniden. Sonra yatak teknolojisi değişti. Hallaçlar yok oldu. Bugün bildiğimiz mesleklerin önemli bir bölümü de önümüzdeki 20 yılda ortadan kalkacak.
Farkında mısınız bilmiyorum ama iktisadi büyümenin manasının değişeceği yeni bir döneme giriyoruz. 2015 yılının Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri’ne (SDG) bu yeni dünyanın habercisi olarak bakmakta fayda var. Ne olacak? Ülkeler bir yandan iktisadi olarak büyürken, diğer taraftan da mevcut eşitsizlikleri ortadan kaldırmaya, büyümenin karbon salımı ile pozitif ilişkisini zayıflatmaya çalışacaklar. Bugüne kadar büyüme dediğin nasıl olurdu? Ülke büyüdükçe sürdürülebilirlik daha büyük bir problem haline gelirdi. Çin, 35 yılda küresel sistemin ayrılmaz bir parçası oldu. Şimdi Pekin’de nefes almak bir marifet haline geldi. Çin büyürken dünyada yoksulluk azaldı. Mutlak yoksulluk azalırken ülke içinde gelir dağılımı uçurumu büyüdü. Tüm dünya artık böyle. Ne oldu? Sürdürülebilirlik dünyanın temel gündem maddesi oldu. Kapitalistler, yoksulları düşünür oldu. “Artık bu kadarı da çok oldu” laflarını sol partilerden değil, iş adamlarından işitir olduk. Bütün bir Davos, aynen böyle konuşmaya başladı. “Radikalleşmenin İslamlaşması” diye tanımlanabilecek IŞİD’i de bu çerçevenin içinde görmekte fayda var, bana sorarsanız. Dünya değişirken sol partiler işlevini eskisi gibi yerine getiremeyince sisteme itiraz, farklı kanallardan kendini dışa vurmaya, bir nevi fışkırmaya başladı.
Her sanayi devrimi, bir teknolojik yenilenme ile birlikte ortaya çıktı ve bir önceki dönemin biriken meselelerine çözümler getirdi. Dördüncüsü de farklı olmayacak. Gelin birlikte bir bakalım.
Birinci sanayi devriminde su ve buhar gücünü üretim sürecinde kullanmaya başladık. Ne zaman? 18’inci yüzyılda. O teknolojinin dünyaya yayılması ortalama120 yıla yakın bir zaman aldı. İlk ortaya çıktığı İngiltere’den Endonezya’ya varması 160 yıl sürdü. İkinci sanayi devrimi elektrikle birlikte ortaya çıktı. Elektrik sayesinde üretim süreci kitleselleşti. Zaman 19’uncu yüzyılın ikinci yarısıydı. Bu kez yayılma daha hızlı oldu. Elektriğin dünyaya yayılması 60 yılın altında bir zaman aldı. Üçüncü sanayi devrimi, bilgi ve iletişim teknolojilerinin üretim sürecine uyarlanmaya başlanması ile ortaya çıktı. Ne oldu? Ortalığı robotlar sardı. Üretim sürecinde robot kullanımı ne zaman başladı? 20’nci yüzyılın son çeyreğinde, 1975’lerde. Kişisel bilgisayarların ortalığı sardığı bu dönemde, o teknolojilerin yayılma hızı 20 yılın altına indi. Buna İnterneti de ekleyin, vaziyeti görün. İsterseniz grafiğe bir de siz bakın. Her dönemin farklı güvenlik problemleri ve farklı bir güvenlik konsepti getirdiğinin de altını çizeyim bu arada. Bir ara bu tarafına da birlikte bakarız.
Şimdi geldik dördüncü sanayi devrimine. Öyle anlaşılıyor ki bu kez, biyoteknoloji, nanoteknoloji ile bilgi-iletişim teknolojilerinin yaygınlaşması, bize yeni bir alan açacak. Yeni teknoloji platformları, sürdürülebilirlik odağı etrafında hayatımızı değiştirecekler. Karbon bazlı olmayan yeni bir büyüme sürecini hep birlikte ele alacağız. Makinelerin makinelerle konuşacağı, kimyasalları karıştırarak değil, canlı organizmaları kullanaraküretim yaptığımız, farklı malzemelerle enerji tasarrufunda çığır açtığımız, şehirlerimizin yapısını değiştireceğimiz bir yeni döneme giriyoruz. Ben, 2016 yılı G20 toplantılarının sürdürülebilirlik gündemi açısından önemli olacağını düşünüyorum. Göreceğiz.
Türkiye’de de bir hali artık geride bıraktık, bana sorarsanız. Kırdan kente göçe dayalı verimlilik artışları ve buradan çıkan büyüme döneminin bir nevi sonuna geldik. Şimdi birden fazla sektörde aynı anda verimlilik artışları yaratabilecek teknolojik yenilenmeye dayalı yeni bir stratejiye ihtiyacımız var. Türkiye’nin bugünlerde bir odaklanma sorunu var. Dikkatimizi bir noktaya yoğunlaştıramıyoruz. Dikkatimizi dağıtacak işlere fazla zaman ayırıyoruz. Birden fazla sektörde aynı anda verimlilik artırabilmek için yapmamız gerekenleri doğrusu ya, ihmal ediyoruz. Böyle yapınca biyoteknoloji, nanoteknoloji ve bilgi-iletişim teknolojileri vasıtasıyla bu hedefe ulaşmak için yapabileceklerimizi düşünmeye yeterince vaktimiz olmuyor. Dönüşüm programları işte tam da bunun için hala yetim gibi duruyor.
Türkiye bir türlü, “yahu benim bir şeyler yapmam lazım” diye dedikodu yapma aşamasından iş yapma aşamasına geçemiyor. Bu SDG gündeminin dışında kalmamak lazım, dördüncü sanayi devrimini kaçırmamak lazım, derim ben.
Bu köşe yazısı 16.02.2016 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlandı.