TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Haberi herkes Financial Times'tan öğrendi: Dünya Bankası Başkanı Paul Wolfowitz, bir Dünya Bankası çalışanı olan kız arkadaşının maaşını, kurallara uymadan ve emsalleri dikkate almadan, yükselttiği için eleştiriliyordu. Konu böyle bir etik skandalı olarak gündeme düştü. Çünkü kurala göre eşler veya partnerlerin birbirlerine sicil verecek şekilde, ast-üst ilişkisi içinde olmaması gerekiyordu. Bu olayda, Paul Wolfowitz, Dünya Bankası Başkanı olarak atandığında, konuyu açıklamış ve arkadaşının ABD Dışişleri Bakanlığı'nda bir başka göreve aktarılması için süreç başlatılmış. Ancak söz konusu süreçte, Wolfowitz'in atamanın bir terfi işlemi ile birlikte gerçekleştirilmesi ve de yüksek bir maaş artışı verilmesine yönelik müdahalesi eleştiri konusu oldu.
Durumu herkes Financial Times'ta yayımlanan iki paragraflık bir haberden öğrendi. Ama konuyu ilk ortaya atan, galiba, The New Yorker dergisinin 9 Nisan 2007 tarihli nüshasında John Cassidy imzalı yazıydı. Üstelik son derece ayrıntılı ve fikir açıcıydı. "Dünya Bankacı" başlıklı yazı tam on altı dergi sayfasını işgal ediyordu. Müsaadenizle, bugün bu olay vesilesiyle hızlı bir "Washington'da durum" değerlendirmesi yapalım.
Washington bugünlerde iç iktidar mücadelesi ile meşgul gibi duruyor. Ortada ikili bir iktidar yapısı var. Başkan Bush'un artık ne zaman gideceği belli. Onun atadıkları bugünlerde esas olarak yeni bir iş arıyor gibi görünüyorlar. Politika tasarımı ile değil, kendi kişisel dertleriyle meşguller. Kongre ve Temsilciler Meclisi'nde ise yeni bir iktidar odağı şekilleniyor. Bilenler yeni muhafazakârların "idealist" politikaları yerine daha "realist" bir dış politika yaklaşımının egemen olmaya başladığından bahsediyor. İşte Paul Wolfowitz hadisesine bu çerçevede bakmakta fayda bulunuyor.
Son dönemde, "idealler"in ABD dış politikasında önemi azalırken Dünya Bankası'nın karar alma sürecinde önemi artmaya başlamış gibi görünüyor. ABD tek başına "âleme nizam verme misyonu"nu askıya almaya karar vermiş gibi dururken Dünya Bankası Başkanı, tek başına, "âleme nizam verme misyonu"nu devam ettirmekte kararlı. Dünya Bankası yönetiminde, İngiltere başta olmak üzere, Almanya ve Fransa'yı son dönemde rahatsız eden husus herhalde daha çok bu durum olmalı. Ortadaki resme bakıldığında, Dünya Bankası, "yeni muhafazakârlar"ın (Neocon) son kalesi gibi duruyor.
Paul Wolfowitz, bu çerçevede, bankanın bir önceki başkanı James Wolfensohn'un başlattığı "yolsuzlukla global mücadele" misyonuna hararetle sahip çıkıyor. Dünya Bankası, bir dizi ülkeye desteğini, yolsuzluk gerekçesi ile kesiyor. Çad, Kenya ve Bangladeş'e yönelik olarak tasarlanan krediler, yolsuzluk gerekçe gösterilerek kesilirken, bankanın aktivitelerini, ABD'nin dış politika öncelikleri arasında yer alan, Irak ve Lübnan'a doğru kaydırmaya başladığı gözlemleniyor. Özbekistan'a verilecek kredilerin, tam da bu ülke, topraklarındaki ABD üslerini kapatırken kesilmeye çalışılması dikkat çekiyor. Londra'da yayımlanan Sunday Times Kongo-Brazzaville Cumhurbaşkanı'nın New York'taki otel masrafının 300 bin ABD Doları olduğunu yayımlayınca, Wolfowitz'in, son anda, müdahale ederek bu ülkeyle borçların silinmesi anlaşmasını değiştirttiği söyleniyor.
Şimdi yolsuzlukla mücadele elbette önemli. Ama galiba burada mesele o değil. Tartışma konusu yolsuzlukla mücadelenin bir kurala tabi olarak yürütülmesi gereği aslında. Yolsuzlukla kurallara tabi olmadan yapılan mücadelenin kendisinin yolsuzlukla malul hale gelmemesi zor. Nasıldı? "Güç bozar; mutlak güç, mutlak bir biçimde bozar." Kuralsız adım mutlak güç kullanımı olmuyor mu? O vakit, ülkesinde bir polis devleti kurup, cinayetler işleyen Saddam Hüseyin kötü oluyor ama aynı işi, aynı beceriyle yine uzun yıllardır yapan Hüsnü Mübarek büyük lider olmaya devam ediyor. Söylenenler inandırıcılığını kaybediyor. Dünya Bankası gibi bir kurumun inandırıcılığını kaybetmesi ise elbette kötü.
Peki, gelelim medyatik olan hadisenin olası sonucuna. Ne olur bu işin sonunda? Görüldüğü gibi, ortada, Washington'daki iktidar mücadelesinin bir devamı var. En azından bize öyle geliyor. Başkanın gücü ise şimdilik sınırlı duruyor. Washington'da iktidar mücadelesi kızışınca, Dünya Bankası'nı yönetmek için desteğine ihtiyaç duyulan, Avrupalı partnerlerin hareket alanı sanki genişliyor. İşler, Wolfowitz için zor görünüyor. Dünya Bankası'nda nüfuzunu yanlış kullandığı için filan değil. Dünya Bankası'nın son dönemde "Amerikan idealizmi"nin bayraktarlığını yaptığına ilişkin yaygın bir kanaat olduğu için.
Ne diyordu Sezen Aksu şarkısında? "Beni kategorize etme/benle oynama/yaftayı yapıştırıp/bana isim koyma". Dert evrensel aslında. Paul Wolfowitz'in meselesi de o.
Washington'da mevsim, Neocon temizleme mevsimi.
İyi hafta sonları efendim.
Bu köşe yazısı 20.04.2007 tarihinde Referans Gazetesi'nde yayınlanmıştır.