TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Türkiye’de tarımla ilgili bir sıkıntısı mevcut. Tarımda bozuk olan bir şeyler var. Türkiye’nin aslında tarım politikaları ile ilgili bir problemi var. Nedir? Dünya değişiyor. Türkiye değişiyor. Türkiye’nin tarım politikaları Sedd’ül Bahir bataryası gibi sabit kalıyor. İnançlı bir muhafazakar olarak, “Memlekette bir şeylerin de sabit kalması o kadar da kötü değil” diyebilirsiniz elbette. Ancak tarım politikalarının sabit kalması, gıda sanayiimizin rekabet gücünü olumsuz etkiliyor gibi geliyor bana. Gelin bir gördüğümü anlatayım.
Önce yandaki bir numaralı tabloya bakın lütfen. Tablo, Orta Doğu ve Kuzey Afrika ülkelerinin toplam gıda sanayii ithalatının hangi ülkelerden yapıldığını gösteriyor. Çoğunluğu Müslümanlardan oluşan bir coğrafyadan söz ediyoruz. Haliyle Türkiye gibi güçlü bir gıda sanayiine sahip ve Müslümanların çoğunlukta olduğu bir ülkenin gıda sanayiinin böyle bir bölgede doğal üstünlüğü olmasını beklersiniz. En azından doğrusu ya, ben beklerdim. Ama tablo hakikatin hiç de benim beklediğim gibi olmadığını gösteriyor.
Bölgesinde sanayi devi olduğunu iddia edip durduğumuz Türkiye’nin gıda sanayii, Orta Doğu ve Kuzey Afrika gıda sanayii mamulleri pazarının ancak yirmide birine hükmedebiliyor. Türkiye, bölgenin toplam ithalatında 5’inci sırada diyebilirsiniz elbette. Ama Allah aşkına ilk sıralara bir bakın. Nedir? Bir numarada Brezilya var. Bizim bölgeye uzaklığı neredeyse 10 bin kilometre olan Brezilya. Bölge ülkelerine uzaklığı 1000 kilometre civarında olan Türkiye nerede, Brezilya nerede? Şimdi bana hemen orada geniş tarım arazileri filan var demeyin. Hadi Amerika’ya da öyle diyelim. Peki, Türkiye 5’inci iken, 4’üncülüğü kimseye bırakmayan Fransa’ya ne diyelim? Hadi onları da atalım. Hollanda’ya ne diyelim? Toplam gıda sanayii ihracatı, Türkiye’ye fark atan Hollanda’ya nasıl bakalım? Kalite filan demeden önce de bölge ithalatında 2’nciliği kapmış olan Hindistan’a bir bakın lütfen. Kabul edin, ortada bir problem var. Ben ortadaki kabahatin önemli bir bölümünün tarım politikalarımızın yanlışlığından kaynaklandığını düşünüyorum doğrusu.
Bu ilk grafikten tatmin olmayanlar için bir ikinci grafik daha vereyim. Gelin daha spesifik olarak bir bakalım. Türkiye’nin kanatlı hayvan eti ihracatı 650 milyon dolar mertebesinde. Şimdi gelin bizim bölgemizde kanatlı hayvan eti tüketimi nasıl ve bu ihtiyaç hangi ülkelerden kaça sağlanıyor bir de ona bakalım. İki numaralı tablo işte tam da bunu gösteriyor. Bölgenin en kocaman kanatlı hayvan eti pazarı Birleşik Arap Emirlikleri (BAE)’de. Toplam tutar 750 milyon dolar civarında. Nedir? Türkiye’nin toplam ihracat tutarını aşan bir tüketim var BAE’de. Üstüne üstlük son 10 yılda ithalatı hızla büyüyor. Bu arada bizim BAE yönetimi ile bir sorunumuz yok. Aynen iki numaralı kanatlı hayvan eti tüketicisi olan Katar’la bir sorunumuz olmadığı gibi. Orada da 300 milyon dolarlık bir pazar var. Peki, ama problem ne?
BAE, Katar gibi ülkeler kanatlı hayvan eti ihtiyaçlarını 958 kilometre ötedeki Türkiye’den değil, 9500 kilometre ötedeki Brezilya’dan karşılıyorlar. Bakın bölgeye mal temininde fiyatlarımıza. Brezilya ortalama 1931 dolara mal temin ederken biz ortalama 2217 dolara malı ancak teslim edebiliyoruz. Fiyatımızın, tablodaki mal tedarikçisi ülke ile karşılaştırıldığında rekabetçi olmadığı durumlar özellikle işaretlenmiş tabloda. Türkiye’nin gıda sanayiinin bir rekabet gücü sorunu var. Şimdi siz bu rakamlara bakınca ne dersiniz? İlk önce, “Yahu bizde ne bozukluk var? 0 uçaklara doluşup bu ülkelere gidenler acaba ne yapıyorlar?” demez misiniz?
Peki, hiç, “Gıda sanayiinin ana girdileri tarım politikalarımıza dayalı olarak fiyatlanıyor. Acaba Türkiye’nin tarım politikalarında yanlış olan nedir? Biz tarımda fiyatları bir biçimde bozup yanlış sinyaller mi veriyoruz?” diye aklınıza gelmez mi? Bence gelmeli. Ben ortadaki kabahatin önemli bir bölümünün tarım politikalarımızın yanlışlığından kaynaklandığını düşünüyorum doğrusu. Yanlışın tam kaynağında yer alan tarım politikaları doğru olup kalan her şey bozuk olamaz bana sorarsanız. Tarım politikalarımız özellikle bu bölgede gıda sanayiimizin rekabet gücünü ortadan kaldırıyor. Nokta.
Türkiye, 1996’dan sonra Avrupa Birliği ile gümrük birliğine girdi. Gümrük Birliği esas olarak sanayi mallarını kapsıyor. Ne yaptık? İmalat sanayiimizi serbestleştirdik. Ne oldu? Sanayiimizin rekabet gücü arttı. Avrupa’ya imalat sanayii ürünleri ihracatımız üçe katlandı. Türkiye, orta teknolojili bir sanayi ülkesine dönüştü. Gümrük Birliği sanayimize iyi geldi. Ama Türkiye daha tarım sektörünü serbestleştirmedi. Tarımda piyasadan çok, bürokratların aldığı kararlar belirleyici önemde. Bu ne demek? İmalat sanayiinde bir problem ortaya çıktığında, piyasaların işleyişini suçlayabilirsiniz. Ancak tarım politikaları söz konusu olduğunda, oradaki hatalar için doğrudan idareyi suçlamak gerekir. Ortaya çıkan sonucun ağırlıklı nedeni idarenin aldığı kararlardır çünkü.
Elbette alınan bu kararların bir nedeni vardır. TEPAV web sitesinde, Kıbrıs’ta parmak patates ithalatı ile ilgili olarak daha yenilerde alınan bir Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Bakanlar Kurulu kararını yazmıştım. O kararın da mantıklı ve makul bir açıklaması var. Ama bütün mesele olaya nasıl baktığınızla alakalı. Ben, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın Türkiye için tarım politikası tasarlarken gıda sanayiinde daha fazla istihdam yaratmaya ve katma değeri artırmaya öncelik vermesi gerektiğini düşünüyorum. Ben, Gıda tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın kentlerde gıda faturasını ucuzlatarak yaşamı kolaylaştırmaya daha fazla ağırlık vermesi gerektiğini düşünüyorum. Gıda fiyatlarının sosyal yardım aracı olarak kullanılmasına artık son vermemiz gerekiyor bana sorarsanız. Bu sosyal yardım yapmayalım demek değil. Yapalım ama bu amaç için fiyatlarla oynamayalım. O vakit, millet, yanı başında Türkiye’nin gıda sanayii dururken gidip dünyanın kıyısından mal alıyor. Nakliyesine filan katlanıyor. Yine bizden ucuza doyuyor.
Son bir notla bitireyim. Türkiye’de kentli bir ailenin haftalık ortalama kişi başına gelirinin yüzde 73’ü gıdaya giderken; Amerikalı bir ailenin haftalık ortalama kişi başına gelirinin yüzde 17’sinin gıdaya gitmesi arasında derin bir uçurum yok mu sizce? Orada şehirde yaşamak göreli olarak ucuz, burada ise ateş pahası sonuçta. Sizce burada bir yanlışlık yok mu? Bana kabahatin çoğu tarım politikalarındaymış gibi geliyor.
Türkiye’nin tarım sektöründe neyi neden yaptığı, yaptıklarının neye yol açtığını bir düşünmesi gerekiyor. Tarım sektörü kırsaldan ibaret değildir. Kentlerde işgücü maliyetini ucuzlatmanın yolu tarım sektörüdür. Türkiye’nin tarım politikalarının amaç fonksiyonunu artık değiştirmesi gerekiyor. 1950’lerde kırsalda yaşayanların oranı yüzde 80’lerdeyken tasarlanan bir politika çerçevesi, kırda yaşayanların oranı yüzde 25’in altına indiğinde aynen devam ettirilemez.
Şekil 1: Orta Doğu ve Kuzey Afrika gıda, tarım ve hayvancılık ithalatının ülkelere göre dağılımı, 2013
Şekil 2: Kümes hayvanları ihracatında Orta Doğu ve Kuzey Afrika pazarında Türkiye’nin rekabet pozisyonu, 2013
Bu köşe yazısı 14.01.2016 tarihinde Dünya Gazetesi'nde yayımlandı.