TEPAV web sitesinde yer alan yazılar ve görüşler tamamen yazarlarına aittir. TEPAV'ın resmi görüşü değildir.
© TEPAV, aksi belirtilmedikçe her hakkı saklıdır.
Söğütözü Cad. No:43 TOBB-ETÜ Yerleşkesi 2. Kısım 06560 Söğütözü-Ankara
Telefon: +90 312 292 5500Fax: +90 312 292 5555
tepav@tepav.org.tr / tepav.org.trTEPAV veriye dayalı analiz yaparak politika tasarım sürecine katkı sağlayan, akademik etik ve kaliteden ödün vermeyen, kar amacı gütmeyen, partizan olmayan bir araştırma kuruluşudur.
Pekin, bu aralar Ankara’nın eski haline benziyor. Nefes almak insanın genzini yakıyor. Bilenler, havadaki bu dumanlı halin kış mevsimi için son derece normal olduğunu söylüyorlar. Pekin’in nüfusu daha 1990’da 10 milyon civarındaymış. Sonra 2013’te bu rakam 20 milyonu aşmış. Eskiden Ankara’da da ısınmak için herkes kömür yakarken aynen böyle olurdu, hava insanın genzini yakardı. Hızlı kentleşme, otomobil sayısındaki artış ve ısınmak için kömür kullanımı işte böyle yapıyor sanırım. Pekin’de de durum şimdi öyle. Biz Ankara’nın problemini kömür yerine doğal gazla ısınmaya başlayarak çözdük. Kömürden doğal gaza geçerken Rus doğal gazına bağımlılık yaratmak gerekmezdi ama herhalde acelemiz vardı ki onun üzerinde pek durmadık. Bu yıl tedirgin bir biçimde bekliyoruz. Ama bu arada hava insanın genzini artık yakmıyor. Şimdilerde ekonomik durum bozuldukça Ankara’da etrafı bir kömür kokusu kaplasa bile esas olarak eski problemimizi çözdük. Dolayısıyla Türkiye’de hiçbir şey olmaz demeyin. Bakın Ankara artık Pekin gibi değil.
Pekin’de insanın genzinin nefes alırken yanması, neden Ankara’daki meseleden çok daha ciddi bir problemdir? Gayet basit bir nedenle. Bugün Çin’de yaklaşık 75 milyon kayıtlı taşıt aracı var. Ama bu böyle kalmayacak. Diğer Çinliler de yakında otomobil sahibi olmak isteyecekler. Amerika’daki taşıt aracı sayısı bugün 240 milyon civarında. Çin de Amerika gibi büyüsün, insanlar zenginleşsin diye bakarsak ne görüyoruz? Çin’de kayıtlı taşıt aracı sayısının şöyle bir 15 kat filan artması ve 1 milyarı geçmesi lazım. Ama Pekin’deki hava kirliliği “yok canım” dedirtiyor doğrusu.
Peki, diyelim Amerika kadar olmadı. O halde Türkiye ile karşılaştırayım. Türkiye’de trafiğe kayıtlı araç sayısı 20 milyon civarında. Bizim nüfusa Suriyeli mültecileri de ekleyeyim. 80 milyona 20 milyon araç. Her dört kişiden birine bir araba. Bu hesaba göre Çin’de araç sayısının öyle 1 milyarı aşması değil, 400 milyonda takılıp kalması yeterli. Bu ne demek? Türkiye kadar olması için mevcut araç sayısının 5 katına çıkması lazım.
Bu arada mesele yalnızca hava kirliliği de değil. Çin’de araç sayısı daha bırakın Amerika’yı, Türkiye’yi bile yakalayamadığı, hatta 100 milyon bile olmadığı halde Pekin’de bir yerden bir yere gitmek bir dert. Şimdi bir de araç sayısı kat kat artarsa hepten hareketsiz kalma ihtimali var doğrusu. Otelden konferans salonuna aslında 30 dakikada gidermişim ama tercihen bir saat önce yola çıkmamda fayda varmış. Şimdi bir de bu araç sayısı 15 kat artarsa ya da sizi üzmeyeyim hadi 5 katına çıkarsa ne olur? Öyle İstanbul’a bile benzemez vallahi. Buna da altyapı yatırımı yetmez hakikaten. Öyleyse ne yapmak lazım?
İşte öyleyse ne yapmak lazım konusunda artık dünyada bir mutabakat var neyse ki. Paris’teki iklim değişikliği zirvesi pek de ihtimal verilmeyen bir kararla sonuçlandı. 150’ye yakın ülke, küresel ısınmayı 2 derecenin altında sınırlandırmak için tedbir almaya razı oldu. Üstelik son zamanlarda bilim çevrelerinde tartışılan 1,5 derece limitine de atıfta bulunarak. Paris Anlaşması 2020 yılından itibaren yürürlüğe girecek olsa da daha güçlü bir başlangıç için 2016-2020 sürecinde yapılacak hazırlıkları da tanımlıyor.
Şimdi ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz dönemine giriyoruz. Bana kalırsa, 2016 yılı G20’nin en kritik yılı olmaya aday olacak gibi duruyor. Nedir? Hem sürdürülebilir kalkınma hedefleri hem de iklim değişikliği hedefleri için bir samimiyet testi olacak 2016 yılı. G20 ülkeleri, özellikle Amerika ve Çin, söylediklerinde samimiyseler denemeyi hemen yapabiliriz doğrusu. Bugün bir Çinli bana, G20’nin Hangzhou zirvesini tek bir kelimeyle nitelemem gerekse ne diyeceğimi sordu. Ben de “kritik” dedim.
Neden kritik? Konu sürdürülebilir büyüme olunca kritik aslında. Kentleşmeyle, büyüme ile birlikte gelen hava kirliliği ve küresel ısınma bize aslında bir şey anlatıyor olmalı. Büyüme sürecimiz karbon bazlı olarak tasarlanmış olduğu için bir yere geldik ve orada tıkandık kaldık. Bundan böyle karbon bazlı büyümeyi tek alternatif olmaktan çıkarmak gerekiyor. Neden? Pekin’de havayı soluduğunuzda genziniz yanıyor. Açıktır ki bu büyümenin aynı biçimde, niteliksel bir değişim olmadan devam edebilmesi mümkün değil. Yalnızca hava kalitesi değil, büyümenin kalitesi açısından da oturup yeniden düşünmemiz gerekiyor. Büyüme süreci ile iklim değişikliği kriterleri arasındaki ilişkiyi toptan değiştirmek gerekiyor. Nasıl? Karbon bazlı bir büyüme gerektirmeyen yeni teknolojilerin yayılmasını kolaylaştıracak tedbirler alarak elbette.
Türkiye’nin yeni büyüme stratejisini düşünürken sürdürülebilirliği artık işin merkezine yerleştirmesi gerekiyor. Ben Pekin’de bu hafta buna bir kez daha ikna oldum doğrusu.
Bu köşe yazısı 15.12.2015 tarihinde Radikal Gazetesi'nde yayımlandı.